13 Ocak 2011 Perşembe
MEMDUH ŞEVKET PAŞA VE PAŞAMANDIRA KÖYLERİ
31 Mart 2010 Çarşamba
21 Mart Pazar. Sabah saat 07.30 da Samatya hastanesinin önünde Uğur ve Oğlu Yunus ile buluşup sahilden Eminönüne geldik. Bu arada gemi hareket etti. Daha zamanımız vardı onun için hiç telaşlanmadık. Akbilimde kredi kalmadığından belediyenin yeni koyduğu makineyi ilk defa kullanarak 2 jeton aldım. Teknolojinin gelişmesi ile insanların yerini makineler alıyor. Keşke herkesin bir makinesi olsada bizim yerimize makinelerimiz çalışırken biz gezip tozsak, hayatın tadını çıkarsak. Ama teoride kulağa hoş gelen bu düşünce pratikte hiçte böyle olmuyor. Kapitalizmin bitmez tükenmez kar tutkusunun sonucu olarak iş gücünün yerini makineler alırken insanlar işsiz kalıyorlar.
Şöyle bir düşünüyorum da eskiden her otobüste bir biletçi vardı artık yok. Her iskelede bir bilet satan memur varken artık yok. Gemide, trende, otobüste bilet kontrolörleri varken artık yok. Bu sadece işin taşıma yönündeki makineleşme. Sanayide durum çok daha kötü.
Bu arada turnikeden geçip iskelede beklemeye başladık. Bisiklet ile turnikeden geçmeye hala alışamadım. Önce bisiklet ile yük kapısından geçip uzanıp tersten jetonu turnikeye atıyorum ve turnikenin kolunu çekip boşa döndürüyorum. Bazen görevli memur bize yardımcı oluyor ve bu çok daha kolay oluyor.
Gemi gelip iskeleye yanaştı. Bisikletler ile gemiye binip bisikletlerimizi uygun bir köşeye koyup salona geçip oturduk. Gemiden aldığımız çayla kahvaltı faslına başladık. Yirmi dakika sonra Üsküdara geldiğimizde bizimle birlikte geziye katılacak arkadaşlarımızın iskele önündeki büfenin yanında toplanmaya başladıklarını gördük.
Gemiden inip iskeleye geldiğimizde arkadaşlarımızla kucaklaşıp selamlaştık, yeni gördüklerimizle tanıştık. Gelecekler tamamlanınca tek sıra halinde Üsküdardan Beylerbeyi yönüne doğru yola çıktık. Ben gurubun en arkasında yer aldığımdan özellikle sola dönen virajlarda görüntümüz muhteşemdi. Tam 20 kişiydik.
Küçüksu ya geldiğimizde Göksu deresini sağımıza alıp sağa Kavacık istikametine yöneldik. Bir süre düz ve trafik açısından tenha bir yoldan gittikten sonra Kavacık’a doğru dik bir rampayı tırmanmaya başladık. Güzel bir tırmanış oldu. Rampa başında gelen arkadakilerin gelmesini bekliyordu, ben de beklemeye başladım. Bu arada biraz soluklanma olanağımız oldu. Gurubun toparlanmasından sonra yola devam ettik.
Beykoz yolundan ayrılıp sağdaki yoldan devam ettik. Bu yol Acarkent’in arkasından devam ediyordu. Göztepe ormanın yanından geçerken solumuzdaki boğaz manzarası harikaydı. Artık doğa ile başbaşaydık. Seçilen yol çok iyiydi ve sürekli aşağıya doğru iniyorduk.
Sonunda Memduh Şevket Paşa köyüne ulaştık. Burada meşhur dönerci Ali’nin küçük ve mütevazi lokantasında dönerlerimizi yiyip karnımızı doyurduk. Çaylarımızı da içtikten sonra tekrar yola koyulup doğanın kucağına daldık. Her yer yemyeşildi. Kah gidiyor, kah durup toparlanıyor, kah grup giderken ben durup gördüğüm güzelliklerin fotoğrafını çekiyor ve sonra da gruba yetişmek için var gücümle pedallara yükleniyordum. Temyeşil çimenler, ağaçlar, bahçe içindeki pahalı köşk vari villalar, taştan yıkık dökük köy evleri, otlayan koyunlar, ipek tüylü keçiler, inekler, eşelenen tavuklar, kazlar ve tezek kokuları beni büyülemişti. Çocuklar gibi şendim.
Bir yol ayrımına geldik. Sol taraftaki rampanın arkasının Riva olduğunu söylediler. Nerede ise bir ömür denebilecek kadar uzun yıllardır Riva’ya gitmemiştim. Ben gittiğimde Riva deresinin karşı kıyısındaki plaja sandalla geçiliyordu ve yapılacak köprünün finansmanı için muhtarlık ayakbastı parası alıyordu. Şimdi derenin üzerinden köprü ile geçiliyormuş ve Riva’nın şimdiki halini çok merak ediyorum.
Biz sağdaki düz yoldan devam ettik. Yolda arada bir evler, evlerin bahçelerinde insanların yiyeceklerini alıp geldikleri masa, sandalye ve mangalın bahçe sahibi tarafından sağlandığı piknik alanları vardı. Bu alanlar solumuzda akan derenin kenarına sıralanmışlardı. Bu düz yolun sonunda dere kenarında olmayan, henüz açılış hazırlıkları yapan yolun sağındaki tesise girdik. Bizi çok iyi karşıladılar. Çay istediğimizi söyledik, hemen demleyip getirdiler. Çaylarımızı içtik. Kimimiz sohbet ederken kimimiz yerlere serilip kestirdik. Sonunda yola çıkma vakti geldi. Bir bardak çay için talep edilen 50 kuruştan içtiklerimizin parasını ödeyip yola çıktık. Böyle bir yerde bu güzel çayın fiyatı aldığımız keyfin yanında bedavaydı. Daha geçen hafta Kabataş iskelesinin yanındaki çay ocağında katran karası renginde, burukluğuyla dudaklarımı ters çeviren ve ne kadar şeker atarsam atayım tatlandıramadığım çay için 1 lira ödemiştim.
Riva yol ayrımına kadar geldiğimiz yolu kullandıktan sonra burada Beykoz üzerinden döneceğimizden sağdaki yükselen yola saptık ve hemen rampa tırmanmaya başladık. Uzun rampanın ardından tekrar indik, tekrar tırmandık. Bu yolda seyreden boş damperli kamyonlar yanımızdan adeta bir ferrari sürati ile geçiyordu. Kaza yapınca da frenler patladı derler. Sen durabileceğin süratle gitmezsen o koca araç gerektiğinde tabi duramaz. Sonunda bir inişin sonrasında düz yoldan geçerek Akbaba köyü ve Deresekiye geldik. Burada sehrin yoğun trafiği başlamıştı. Bazen duran araçların sağından, bazen solundan gidiyorduk. Bazen de bisiklet ve motosikletler geçmesin diye inadına sağa veya sola yanaşan araçların ardında bizde şerit oluşturduk.
Beykozdan sonra nispeten rahatlayan yol Kanlıca’ya doğru yeniden sıkıştı. Biz de yeniden akrobasi hareketleri yaparak Kanlıca yoğurtçusuna ulaştık. Burada yoğurt üzerine pudra şekeri serpilerek yenir ve nitekim herkes böyle yedi. Hatta bazıları abartılı bir şekilde pudra şekeri kullandı. Bense şekerli yoğurdu sevmediğimden yoğurdu sade yedim. Yogurt pek tatlı değildi. Fiyatı da pahalıydı. Kasesi 2 Lira.
Yoğurt faslından sonra yola koyulduk. Hava kararmaya başlamıştı. Bisikletimizin ön ve arka ışıklarını yakarak başladığımız noktaya, Üsküdar’a ulaştık. Burada yeni turlarda görüşme temennisi ile ayrılıp gemi ile Eminönü ne geçtik. Gökhan, Yunus ve ben eve doğru yola koyulduk. Eve geldiğimde saat 21.00 i gösteriyordu ve gün boyunca 100 km pedal çevirmiştim. Bu benim dört gün ara ile 100 km yol yaptığım ikinci tur olmuştu.
Gezinin fotoğraflarının olduğu link: http://picasaweb.google.com.tr/ktumakina75/MSevketPasaVePasaMandRaKoyu#
Etiketler:
Bisiklet
,
İstanbul
,
Marmara
,
Yurt İçi Turlar
Kaydol:
Kayıt Yorumları
(
Atom
)
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder