13 Ocak 2011 Perşembe

KAPIDAĞ

14 Haziran 2010 Pazartesi
Bir kaç ay önce geçen yıl yapılan bir Kapıdağ turunu okuyunca Kapıdağda tur yapmayı kafama koymuştum ve tarihide belirlemiştim. Mayıs sonuna kadar bu turu yapacaktım. Fikrimi Mert’e açtım. Biz geçen yıl orman içinden bir tur yapmıştık, bu yıl tam tur yapmayı düşünüyorum bekle deyince her ne kadar kendi başıma doğayla başbaşa bir tur hayalimi karşılamasada tamam dedim. Bu arada sevgili İlhan Beyde Mertten aynı istekte bulununca tur duyurusu yapıldı. Birkaç haftadır turlara katılamadığım için içimdeki tur aşkı had safhaya ulaşmıştı. Üstelik dostlarla tekrar birlikte olacaktım. İlhan Bey ile Garipçe gezisinden beri bir araya gelememiştik.

Atakana Kapıdağa gidiyoruz gelir misin diye sordum. Tamam diyerek benide şaşırttı. Keyfine çok düşkündür ve sıkıntıya hiç gelemez. Parkur biraz rampalı görünüyordu ve bu durumdan kendisine hiç söz etmedim. Şimdiye kadar bırakın tura katılmayı arada bir sahil yolunda gidip gelme dışında hiçbir sürüş tecrübesi yoktu.
Cumartesi sabahı alarmın çalmasına fırsat kalmadan ikimizde ayağa kalktık. Giysileri ve çantaları akşamdan hazırlamıştık. Hemen giyinip Yenikapının yolunu tuttuk. Gemiye bindikten bir süre sonra İlhan Bey geldi. Aşağı inip Mert ve Selçuk beyin yanına gidip hoşgeldiniz dedik. Mert ve Gökçenin de katılımı ile ekip tamamlanmış oldu.




2 saatten uzun süren bir deniz yolculuğundan sonra Bandırmaya ulaştık.


Bandırmaya geldiğimizde önce meşhur çiğbörekçide çiğbörek yedik. Ne yalan söyleyeyim çiğbörekler benim için tam bir hayal kırıklığı idi. Oysaki yıllar önce bir gazete yazarından bu çiğbörekçiyi metheden bir yazı okumuştum. Eskişehirde PapağandaMert ile birlikte yediğimiz ve Şehremini Küçük Hamamdaki Küçük Ev çiğbörekçisinde yediklerimle kıyas kabul etmez. Bence buraya uğrayarak hiç boşuna vakit kaybetmeyin.
Bu turun yol haritası:
Create Maps or search from 80 million at MapMyRide
Sonunda yola koyulduk.


Artık Bandırmadan çıktık.

Biz ilk kez gideceklerde bir heyecan, bir heyecan sormayın. Methini çok duyduğum rampaları pek bir merak ediyorum. Özellikle Çayağzından Ballıpınara giderken çıkılan rampayı. Birde tabi Atakanın performansını merak ediyorum. Çocuğun pes edip bir daha hiçbir tura katılmama olasılıda var.
Bandırma çıkışında önce deniz kenarında Bağfaş’ı n fabrikasının önünden geçtik.


Sonrasında sülfirik asit fabrikasının önünden geçiyoruz.

Özellikle deniz kenarındaki asit fabrikasına hayretle bakıyorum. Tamam bir fabrikanın yer seçiminde ham madde kaynaklarına yakınlığı ile sevkiyat kolaylığı yer seçiminde etkendir ama deniz kenarına kimyasal madde ve asit fabrikası kurmaksa tam bir çevre cinayetidir. Bu yanlışları yıllarca yapmışız.
Ben fotoğraf çekerken geride kalıyorum. Her ne kadar İlhan Beye beni bekleyip temponuzu düşürmeyin ben size yetişirim desemde gurup sürekli beni bekliyerek ilerliyor. Bu durum karşısında biraz mahçup oluyorum ama bu güzellikleri paylaşabilmek için fotoğraf çekmem gerekiyor.








Erdek yolundan ayrılacağımız noktaya yaklaştık.

Sonunda Erdek yolundan ayrılıp sağa doğru giriyoruz. Tur duyurusunda Mert ilk gün 60 km yol alıp bir gece konaklayacağımızı yazıncane yalan söyleyeyim bu mesafeyi azımsayıp acaba önden gidip konaklayacağımız yere gelince dönüp tekrar gurupla karşılaşınca birlikte pedal mı bassam diye düşünmüştüm. Oysa gördüğüm manzara karşısında elimi deklanşörden çekemediğimdek pedal basmaya zaman bulamadım ve gurup arkadaşlarımın temposunun düşmesine neden oldum.


Artık doğayla başbaşa kalmaya hazırız.


Şimdilik parkur çok rahat. Adeta Caddebostan sahilinde bisiklet yolunda gidiyoruz. Keyfime diyecek yok.


Aşağıyapıcı ve Tatlısuyu geçiyoruz.






Karşıyakaya doğru yol alırken yavaş yavaş tatlı rampalarla tanışmaya başladık.


Her gördüğüm manzarayı fotoğraflıyorum.

Araç trafiği oldukça az ve ilerleyen bölümde hemen hemen hiç bir araca rastlamayacağız.

Karşımıza çıkan bir çeşmede sularımızı dolduracaktık ki çeşme başında oturan yaşlı köylüler 200 metre aşağıdaki çeşmenin suyu daha soğuk diyerek bizi bu çeşmeye yönlendirdiler.




Su gereksinimimizi karşıladıktan sonra yeniden yollara düştük.

Ben fotoğrafını çekerken utanan köylü kadın eşarbının üst kısmını yüzüne doğru çekti.
[URL=http://img97.imageshack.us/i/dsc04875m.jpg/][IMG]http://img97.imageshack.us/img97/5589/dsc04875m.jpg[/IMG][/URL]
Karşıyakaya geldiğimizde Mert bir kadına yolu sordu. Kadın yanlış gelmişsiniz köye girmeden devam edecektiniz dedi. Mert peki buradan o yola çıkış yok mu diye sorunca kadın var ama çok dik deyince Mert biz dağ bisikletçisiyiz tırmanırız dedi. Bu replik ertesi gün parkur kolaylaştığında dilimize pelesenk olup aramızda espri konusu olacaktı.

Yol kadının dediği kadar varmış, tabi ona göre. İlk ciddi rampamızı tırmandık.


Artık asfalt yerini toprak ve kum bir zemine bıraktı.



Burada birkaç tane balıkçı teknesi yapan tersane var.


Doğa hala bakir.

Yolda yanımızdan geçen bir arabanın içindeki kişi aşağıdaki köyde sahildeki çay bahçesine uğramamızı, bize çay ikram edeceğini söyledi.
Az sonra Çakıl Köyündeydik.

Köy girişinde kazanlar kaynıyordu. Akşama düğün varmış ama biz kalamayacağız. Çay bahçesinide bulduk.

Bizi davet eden Mehmet çaybahçesinin sahibiymiş. Köyün halkının Yunastinanın Selanik kentinden mübadele ile geldiklerini söyledi. Geçim kaynakları balıkçılıkmış. Bu zaten köy limanındaki çok sayıdaki tekneden belli oluyor.




Çay için teşekkür ettikten sonra yeniden yola çıktık.

Çakıla son bir bakış.

Tatlı rampalarda bir çıkıp bir iniyoruz.


Rampalar değil ama sıcak bizi zorluyor. Sık sık mataralarımız boşalıyor, Allahtan yol boyunca çeşme var. Pek su sıkıntısı çekmiyoruz.


Yol sürekli bu şekilde.

Zemin müsait olmadığından inişerdede süratlenemiyoruz. Özellikle lastikleri ince olan ben ve Selçuk Bey.




Bir rampaya başlarken İlhan Bey bu rampayı nasıl çıkacağız deyince biz çıkmayacağızki bisiklet çıkacak dedim.

Bu noktadan Çakılı bir kez daha görüyorum. Bu rampalar gözünüzü korkutmasın çok kolay çıkılıyor. Benim gibi yaşlı ve düşük performanslı birisi bile çıkabildikten sonra siz haydi haydi çıkarsınız. Konakladığığımız gecenin sabahında kahvaltıda bundan sonra bende bir gurup kurup tura çıkacağım dedim. Adını bile kararlaştırmıştım. Yaşlı ve performansı düşük bisiklet severler toplukuğu. 

Bu sıcakta turun olmazsa olmazı su.

Mert gideceğimiz yöne bakıyor.

Şimdiye kadar rampa çıkarken hep inişi düşünüp keyiflenirdim. Burada böyle bir keyif mümkün değil. Çıktığınızda karşıdaki tepeye tırmanışı görüyorsunuz. Artık çıkacağım tepelere bakıp keyifleniyorum. İçimdeki mazoşist duygular açığa çıktı.



Bunun gibi irili ufaklı pek çok koy mevcut.


Karşı tepeyi aşarak buraya ulaştık.



Arka takım kaptanımızın performansına bakarmısınız. 2 kişiyi geride bırakarap rampayı çıkmış.

Gurup toparlandığına göre yola devam edebiliriz.



Kestanelik'e geldik.


Mertin sayesinde yaşantım değişti. Görmediğim yerleri görüyor, tatmadığım heyecanı tadıyorum.

Çayağzı na geldik. Burada tost ve çay molası verdik. Ben heyecanla ve sabırsızlıkla az sonra tanışacağımız rampayı düşünüyorum.


Yemek molasının ardından yola çıktık.


Köy çıkışındaki rampayı kolayca geçip inişin ardından bu güzel koyla karşılaştık.

Geçtiğimiz rampa hiçte şanına yakışır değilmiş diye düşünerek pedal çevirmeye devam ettim ve koyun bitiminde tekrar tırmanmaya başladık. Bir ara Atakan ben ineceğim dedi. Kendini zorlama boş ver diyerek yanından geçip devam ettim. Rampa gerçekten dikti ama sabır göstererek çıkılabiliyordu. Benim açımdan en rahatsız edici durum yolun toprak olması, sırtımdaki çanta ve hava sıcaklığıydı. Genelde 35-36 derece sıcaklık altında seyrettik. Artık dilim damağıma yapıştı. Mutlaka su içmem gerekiyordu.. İşte o zaman camelbag in ne kadar gerekli olduğunu anladım. Yokuş bitmemişti ama hafif bir düzlük vardı. Ağaçların altında durdum. Yolun her iki tarafında arı kovanları, havada da uçuşan arılar vardı.

Fotoğraf çekmek için gurubu beklemeye başladım ama gelen yoktu. Az gerideki viraja yürüyünce az aşağıda onlarında mola verdiklerini gördüm. Atakan oraya kadar devam etmiş ve mola hakkını kullanmış. Ben ilk kez rampa çıktığı için bu kadarını tahmin etmiyordum.

Mertle birlikte gurubu beklemekten vaz geçip tekrar tırmanmaya başladık. Bulunduğumuz yer arılar nedeni ile pek güvenli değildi.


Tepede bir çeşme, ağaç ve oturma yerleri bizi bekliyordu. Manzara muhteşemdi. Aşağıda tırmandığımız yol görünüyordu.

Suyumuzu içip boşalan mataralarımızı doldurduk ve gurubu beklemeye başladık. Az sonra herkes yanımızdaydı. Geçmiş olsun yolun en ciddi rampasını geçtik, bundan sonrakiler çok kolaymış dedim.











Selçuk ne kadar zinde olduğunu göstermek için haka dansı yaptı.

Şimdi de inişe başladık.





Tepeden gurubu ve yolu fotoğraflarken durduklarını fark etmiştim. Yanlarına geldiğimde Bandırmalı 3 bisiklet severle karşılaştıklarını gördüm. İçlerinden birisinin Mustafa Kemal olduğunu biliyorum ama hangisi , hangisi onu bilmiyorum. Bu anlatımdan sonra kendilerini tanıtacaklarını umuyorum.




Kısa bir sohbetten sonra yola devam ettik.

Genellikle geride kalsam da arada bir önden gidip gelenleri görüntüledim.











Nihayet Turan köye ulaştık.

Kalacağımız pansiyona yerleştikten sonra denize girip akşam yemeğimizi yedik.


Sabah 7 de kalktığımda herkes yataktaydı. Çıkıp köyü gezdim.




Bu yoldan Erdek’e gidiliyor ama kestirme olduğundan kıyıyı takip etmiyor. Bu yoldan Erdek 9 km. Sahilden ise yaklaşık 30 km.



Köyün ilkokulu. Etraf dağlarla çevrili adeta Karadeniz gibi.

Kedi yavruları oynaşıyorlar.

Burası sakin bir köy. Tam kafa dinlenecek yer.

Çınarın üzerindeki tabelada 1940 yılında kimin tarafından dikildiği yazılı. Yani çınar ağacı 70 yaşında.

Ev sahibimiz Rıdvan Bey’in işlettiği kahvede çay içip kendisi ile sohbet ettim. Onlarda Selanikten mübadele ile gelmişler. Şu anda hayatta olup Selanikten gelen yaşlı bir kadın varmış. Şu anda 95 yaşındaymış. Çakıldakilerde Selanikliymiş dediğimde onlar Kavaladan, biz Manastırdanız dedi. Köyde ekime müsait toprak pek yok ne yapıyorsunuz, nasıl geçiniyorsunuz diye sordum. Rençberlik yapıyoruz ve toplam tarım arazisi 2.000 dönüm yani Çukurovada bir kişiye ait arazi kadar. Bizim buranın kırmızı soğanı var, meşhur o bizi kurtarıyor dedi. Bunun yanında hayvancılık ve balıkçılık yapıyorlarmış. Mutlu olduğunu söyledi. Kahvaltıdan kalkıp pansiyona giderken Mertle karşılaştım. Dün bindiğin kesmemiş seni kalkar kalkmaz yeniden binmişsin deyince belim ağrıyor minibüsle Erdeğe dönüp sizi orada bekleyeceğim dedi.

Hemen ardından da Atakanla karşılaştım. Oda kalkıp sahile gezmeye gitmiş.

Pansiyona döndüğümde herkes kalkmıştı. Kahvede Rıdvan Beyin hazırladığı kahvaltıyı yedik. Bu şirin dostu sevdik.

Tam yola çıkacaktık ki eski çalıştığım şirkete komşu aynı patronun başka şirketinde genel Müdür olan Osman Özcanla yeniden karşılaştım. Kendisi ile Yenikapı ve feribotta da karşılaşmıştık.
Hazırlanıp yeniden yola koyulduk.

Köyün hemen çıkışındaki dik rampayı tırmandık.

Her yerleşim yerinin yakınında böyle çöplükler var. Ne kadar da ilkel. Buraya atılanlar genellikle pet şişeler. Bu çöpler yamacı ve dolayısı ile denizi kirletiyor. İnsanlarda bunu seyrediyor.

İşte arkada tırmandığımız yol. Bu güzergahta rampaların eğimi %7- 12 arasında. Bu bilgiyi Selçuk’un Sigmasına dayanarak veriyorum.


Buda benim az sayıdaki fotoğraflarımdan birisi.


Karşıdaki tepeye çıkacağız.

Buda gerimizde kalan yol.


Çok şanslıyız ki bu parkuru bisiklet ile geçiyoruz. Hem gücümüzü test ediyoruz, hem başarmanın keyfine varıyoruz, hem de bütün güzellikleri görüp farkına varıyoruz.


Gurubun ortası bile karşıki yolda gidiyor. Bense hala fotoğraf çekiyorum.

Bunlardan o kadar çok varki inanın sayısını unuttum.


Tabela Ocaklara 22, Erdek’e 26 km kaldığını haber veriyor. Daha çok yolumuz var.





Sevimli oğlak 19 mayısta doğmuş.

Yolcu yolunda gerek.

Keçiler ve köy geride kaldı.

Karşıdaki rampayı indik. Bu rampayı çıkıyoruz.

Yerleşim olmayan, insanların çadır kurduğu sakin bir koy. Yazın herhalde kalabalık olur.

Hava sıcaklığı 32 derece az sonra 36 dereceye kadar çıkacak.

Keşke şu yelkenlide olsaydım.

Bir su molası daha. Belkide gurubun en az su içen elemanıydım ama benim bile içtiğim suyun miktarı belli değil.

Buda köyün sokağı.


Çiçek görünce içim coşuyor.

Bayrağımızın gölgesinde.








Birkez daha yoldayız.


Atakanı kutluyorum. Bu hava şartlarında bu zor parkuru tamamladığı için.

Yine bir su molasının ardından gurubun yarısı hareket etmiştiki yanımızda bir araba durdu. Yanımda görünen arkadaş Uludağ Üniversitesi Bisiklet Kulübü üyesi olduğunu söyleyip nereden geldiğimizi sordu. Kendisi yazlık evlerine gelmiş. Bir ihtiyacımız olup olmadığını sordu. Teşekkür ettik. Üniversiteden arkadaşlarına Kapıdağ turunu önermiş onlar 8 günlük Ege turuna çıkmışlar. Benim tavsiyem mutlaka bu parkurda pedal çevirmeleri. Kendilerine teşekkür edip yolumuza devam ettik. Arkadaşın ismini almadım veya anımsamıyorum. Forumu takip ediyorsa kendisini tanıtacaktır.

İşte ocaklar köyü göründü. Burada deniz molası vereceğiz. Burayla Erdek arası 4 km.

Denize girmeyi tercih edenler Mert ile Gökçe.


Kaptan Complete Sports Man sözünü hakettiğini yaptığı figürlerle gösteriyor.

Bu sıçrayışı yunuslar görse kahrolurlardı.


Bizlerse çay ve su içerek denizi seyrettik.


İlhan Bey Ocaklar çıkışında sadece bir rampa var demişti.
Rampa hafif başladı. Bende pedallara asılıp Önümdeki Selçuk Bey ve Atakanı geçtim. Sola devam ettiğimde rampanın devamı da göründü. Kısa bir rampaydı. Pedallara basmaya devam ettim. Rampa tahminimden dikmiş. Bittiğinde gelenleri fotoğrafladım. İşte arkamdaki Selçuk Bey ve Atakan. Yanıma gelip durduklarında onlarda rampadan şikayetçilerdi. Selçuk Bey bir ara seni takip edecektim sonra vaz geçtim. İyikide vaz geçmişim. Eğim bir anda %12-13 oldu dedi. Biz yolda rampalarda arada bir kendi aramızda bu tür kısa ataklarla eğlendik. Atakan bir ara inmeyi düşündüm, sonra Selçuk abinin arka tekerleğine bakışlarımı kilitleyerek rampayı tamamladım dedi. Gurup gezilerinin bu tür motivasyon dopingleride oluyor.

Arka takım kaptanımız İlhan Beyde bu rampayı bisiklet üzerinde tamamladı.

Erdek’e ulaştık.




Erdek'in faytonları

İskender yemek için lokantaya kapağı attık. Sabahtan beri İskenderin hayali ile hiçbir şey yememiştik.

Benim yaşlı ve performansı düşük bisiklet severler topluluğu üyesi 2 arkadaşım yorgun ama başarmanın mutluluğu ile İskender ve pilav üstü dönerlerini bekliyorlar.

Gençlerin durumu bizden farklı, gözleri parlıyor.

Buda ben. Nasıl görünüyorum? Çok yorgun mu? Yok canım o kadar da değil.

Oğlum ne kadar yorgunsa bende o kadar yorgunum.

Burada seyyar satıcıların arabalarınında plakası var. Örneğin bu arabada Erdek 56 plakası var.

İskender bizi kendimize getirdi.


Erdekte yemekten sonra dondurmalarımızıda yiyip yola çıktık. Rampada ben yine atak yaptım. Peşimdende Selçuk Bey atak yaptı. Gölgesi ni yanımda izleyebiliyordum. Ön gurubu yakaladık. Tam rampa biterken Mertin telefonla konuşmasını fırsat bilip bir daha pedallara yüklendim. Tepeye geldiğimde inişi görünce dayanamayıp kendimi aşağı bıraktım. Pedal çevirmeden süzülerek aşağı indim. Çok keyifliydi. Karşıdaki kısa tepeyi çıkınca durup zeytin ağacının gölgesinde beklemeye başladım. 5 dakika sonra Atakan göründü.

Atakan durmayıp devam etti.

Atakandan sonra 25 dakika daha bekledim. Gelen olmayınca Atakanı yakalamak için pedallara basmaya başladım. Çocukta ne para vardı nede bilet. Her şey bendeydi. 25-30 dakika sonra yakalayacağımı düşünüyordum. 35 dakika sonra Sülfürik asit fabrikasının önünde yakaladım.
Birlikte Bandırmaya girip meydanda Tekele ait boş binanın önünde beklemeye başladık. 1 saat kadar sonra iskelede Mert ve İlhan Beyle karşılaştık. Onlar benim koptuğum inişten sonra yan yola sapıp sahilden gelmişler. Beni ve az ilerimde bekleyen Atakanı geçimişler. Gemide bunun nedenini parkurun daha düz olması nedeniyle o yola saptık diye açıklamış. Oysa ekip lideri olarak guruba bizi takip ettirebilirdi nasılsa feribota yetişeceğiz diye bir telaşımız yoktu. Yorulan arkadaşları düşünerek bunu yaptıysa o zaman onları orada bekletirken kendisinin bizim peşimizden gelmesi gerekiyordu. Bandırmaya kadar durmadan gitmeyeceğimi, tepede onları bekleyeceğimi bilmesi lazımdı. Ekip şefliği bunu gerektirirdi.
Konakladıkları çay bahçesinde bir süre oturduktan sonra İnegöl köftelerimizi yiyip Feribota bindik.

Geride kalan eşsiz manzaralardan bir panaromik fotoğraf çalışmamı sunarak bitirmek istiyorum.

Bu parkur gerçekten müthiş. Her bisiklet severin en az bir kez geçmesi gereken bir parkur olduğunu düşünüyorum.
Başta bu güzel geziyi düzenleyen Mert’e, katılan Selçuk ve İlhan Beyler ile Gökçeye, Merte ve Atakana çok teşekkür ediyorum. Son tatsız duruma rağmen güzel bir hafta sonu geçirdim.

Hiç yorum yok :

Yorum Gönder