25 Kasım 2010 Perşembe
Sabah kalktığımda
bir hüzün vardı içimde. Bu gün tur bitiyordu ve eve dönecektik. Oysaki nede
çabuk alışmıştım bu hayata, nede çabuk kaynaşmıştım yeni dostlarımla.
Kahvaltıdan sonra hazırlıklarımızı yapıp eşyaları son kez kamyonete yükledik
Akyaka da almak üzere. Bir gün önce Akyaka ya araçlarını almaya giden
arkadaşlarımız yolda çalışma olduğunu, bisiklet ile seyahat için uygun
olmadığını söylediler. Akyaka ya bisiklet ile gidip gitmeyeceğimiz belirsizdi
ve ben her şeye rağmen bisiklet ile gitmek istiyordum. Dilek hanıma durumu
sorduğumda Emniyet ile görüştüklerini, durumun 09:30 da belli olacağını
söyledi. Bisiklet ile gitmeme durumu karşısında arkadaşlarım Uğur ve İlhan ı
bekletmemek için 09:20 de yola çıktım. Marmaris in bitiminde beni bu yokuş
karşıladı.
Bu çeşmede mataramı doldurmak için durduğumda Uğur aradı ve
bisiklet ile yola çıktıklarını söyledi.
Arkamda bıraktığım yokuş.
Tekrardan yola koyuldum. İleride yol genişletme çalışması vardı ve
yol gidiş geliş halinde bölünmüştü. Emniyet şeridi de yoktu. Buradan bir an
önce kurtulabilmek için pedallara daha bir hırsla asıldım. Arabalar iyi kötü
yanımdan geçiyorlardı ama otobüs ya da kamyonun geçebilmesi mümkün değildi. Bir
ara arkamdan gelen aracın beni takip ettiğini fark ettim. Yol biraz
genişleyince iyice sağa yanaştım, yanımdan bir otobüs geçti. Şoför yol müsait
olana kadar beni takip etti ve bir kez olsun kornaya basmadı. Otobüsün ardından
gelen araçtan Semra hanımın sağ ön camdan bağırarak “Bravo Orhan Bey’’ diyen
sesini duydum. Yolun nispeten rahatladığı bir yerde önümde iş makinesi yol
kenarındaki toprakları yoldan kenara itiyordu. Operatör beni fark edince daha
da yavaşlayarak geçmeme müsaade etti. İleride su içmek için durdum.
İş makinesi yanımdan geçerken operatör su ister misin işareti
yaptı. Teşekkür ettim.
İş makinesi uzaklaştı. Sonrasında iş makinesini karşı şeride
geçmiş gördüm. Operatörün el sallamasına ben de el sallayarak karşılık verdim.
Okaliptus ağaçları Gökova ya yaklaştığımı müjdeliyordu.
İşte Gökova tabelası.
Fethiye kavşağı da göründü.
Daha önce geçemediğim Azmak kenarından geçebilmek için kavşakta
yan yola saptım. Böylece Akyaka ya giderken geçen sefer olduğu gibi yokuş
çıkmak zorunda da kalmayacaktım.
Karayolunun altından geçeceğim.
Yol kenarındaki kaya mezarları.
Orada karşılaştığım yaşıtım İngiliz çiftten fotoğrafımı
çekmelerini rica ettim ve birazda sohbet ettik. İngilizcemin çok düzgün
olduğunu söylediler teşekkür ettim. Ayrıldık.
Kaya mezarını geride bırakıp yola devam ettim. Yolda kazların,
ördeklerin, Azmağın fotoğrafını çekerken İngiliz çiftle bir kez daha karşılaşıp
sohbete başladık. 1 gün önce Marmaristen aldığım mandalinadan ikram ettim. Kadın
mandalinayı soymaya başladı. Erkek önce ısırdı, sonra tadı kötü gelince
karısına bakıp soymaya başladı. Tadı hoşlarına gitti. Teşekkür ettiler.
Kabukları verin benimkilerle atarım dedim kabul etmediler. Geçen yıl ilk kez
geldikleri Akyaka çok hoşlarına gitmiş bu yıl da gelmişler. İleride bir genç
ahtapotları yumuşatmak için taşa vuruyordu.
Bu arada patron işçisini izliyordu. Kendisi ile sohbete başladım
ve her zamanki klasik sorularımı sordum. Halinden hiç memnun değildi. Bu yörede
yaşayıp geçimini turizmden sağlayan herkes gibi 3 ay çalışıp kazandıklarıyla 12
ay yaşamaya çalıştığından şikâyet etti. Peki, geçinebiliyor musunuz diye sordum.
Nerede dedi. Kışın aldığım borçları yazın ödeyip kışın yine borçlanıyorum dedi.
Desene kıçındaki yama hiç kapanmıyor dedim. Evet dedi. Bir şikâyeti de aldığım
balığı 3 gün içinde satamazsam atmak zorundayım, alsan bir türlü almasan bir
türlü. Müşteriye yok dememek için mecburen alıyorum dedi.
Akyaka ya gidip konaklamak isteyenlere yardımcı olabilmek için
reklam panosunun fotoğrafını çektim. Ben olsam yinede orman kampında çadırda
kalmayı tercih ederim.
Daha önce Akyaka ya geldiğimizde güzellikler gözümüzü kör
ettiğinden görmediğimiz köprüyü Örende tur teknelerinin yazdan kalma
standındaki tanıtım fotoğrafında görünce Akyakaya döndüğümüzde bu köprüyü
bulalım demiştim Uğura.
Köprü meğer balık ekmek yediğimiz tur teknesinin hemen
ilerisindeymiş. Hakikaten biz kör olmuşuz Akyaka yı görünce. Bu gün bir okulun
Akyaka gezisi olduğundan köprünün üstü ana baba günüydü. Köprüye doğru giderken
Marmaris ten minibüs ile gelen Ayten ile karşılaştım.
Baktım kalabalığın gideceği yok aralarına karışıp Ayten'e poz
verdim.
Sonrasında ben Ayten'i görüntüledim.
Köprü boşalınca bir kez daha üstüne çıktım.
Köprü tenhalaşınca balıkçılarda görünür oldular.
Köprüde yeteri kadar fotoğraf çektikten sonra balık ekmek
teknelerinden birisinin güvertesine çıkıp balık ekmek siparişlerimizi verdik.
Balık ekmeklerimizi bitirmiştik ki gurup geldi. Eşyalarımızı
kamyonetten teslim alıp bisikletlerimiz ile birlikte Uğurun arabasına yükleyip
yola çıktık. İzmir e geldiğimizde öndeki yön tabelası arkadakinin önünü
kapattığından gideceğimiz yönü kavşağı geçtikten sonra gördük. Bu tabelaları bu
şekilde yerleştiren parlak zekalı elemanları başarılarından dolayı hep birlikte
canı gönülden kutladık.
Susurluk'a geldiğimizde gidişte olduğu gibi Yasada mola verdik. Karışık tost ve artan nefisti. Buradan Uğurun tavsiyesi ile yaş Kemalpaşa tatlısı aldım. Kemalpaşa ya yaklaşırken önceden Kemalpaşalı dostumuz Ahmet Centeli nin tavsiyesi ile Kemalpaşa ya 5 km uzaklıktaki benzin istasyonunda bulunan NGS adlı tatlıcıya uğradık. Porsiyonda kaç tane var diye sordum bayan 3 tane dedi. Yeter mi diye İlhanla birbirimize baktık. Yetmezse tekrar söyleriz dedim ve siparişlerimizi verdik. 1 porsiyon tatlıyı zar zor yedik. Çok tatlıydı. İyi ki aç gözlülük yapıp daha fazla tatlı siparişi vermemişiz.
Yasadan aldığımız yaş Kemalpaşa tatlısından burada da varmış.
Tatlıyı evde yaptık ve çok güzel oldu. Şiddetle tavsiye ederim.
Topçulardan feribota bindik.
Feribottan inince yağmur başladı. İlhanı evine bıraktıktan sonra
Uğur beni bıraktı. Her güzel şey gibi tur daha bu şekilde bitmiş oldu. Keşke
sonsuza kadar sürseydi ama en kısa zamanda tekrar gideceğim.
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder