13 Ocak 2011 Perşembe

İSTANBUL-İĞNEADA 2. GÜN

24 Temmuz 2010 Cumartesi
Güngörmez Köyü, Kastro, Kıyıköy, Aksicim, Balkaya, Güngörmez Köyü
Gece sohbet uzayıp saat 02.00 yi bulunca arkadaşlarımında önerisi ile ertesi gün onlarla beraber Kıyıköye denize gitmeye karar verip İğneada gezisini bir gün sonraya bıraktım.

Sabah geç kalkıldı. Kahvaltıdan sonra 12.00 de Kıyıköye doğru yola çıktım. Bu arada Kastro, Aksicim ve Balkaya gezilerinide aradan çıkartmak istiyordum. Yola çıktıktan 7,5 km sonra Aksicim kavşağını gördüm.

Kıyıköye doğru yola devam ettim. Geçen yaz yağan şiddetli yağışın büyük tahribat yaptığı Bahçeköy.

Burada eskiden çok güzel bir alabalık tesisi varmış. Şimdi harap durumda. Selin etkileri bu noktadan itibaren görülmeye başlıyor.


Ortada büyük bir lokanta varmış. Adeta dozerle yıkılmış gibi sadece molozları duruyor.

Kastro sapağına geldim. Buraya ilk kez 1986 da gelmiş ve adeta büyülenmiştim.


Sel Kastro köprüsünü de yıkmış ulaşım yan tarafa yapılan servis yolundan sağlanıyor.




Kastroya ulaştım. Her yer çadır dolmuş.


Eskiden buralar boştu şimdi çadırdan geçilmiyor. Burası hem denize girip hem orman içinde piknik yapabileceğiniz hem de yanda akan dereye girip sandal sefası yapabileceğiniz bir yerdi.

Artık kalabalıktan bu mümkün değil. O huzur veren atmosfer yok olmuş.

Giriş ücretli. Yaya bile 2 TL. Çadır yeri gecelik 10 TL. Geçen hafta sonu buraya 15.000 kişi gelmiş. Yer kalmadığından arabaları geri yollamışlar.

Geldiğim yoldan geri dönüp Kıyıköye doğru devam ettim. Kıyıköy girişinde bir dere.


İşte Kıyıköy.








Maalesef tarihe sahip çıkmıyoruz.

Kıyıköy limanı.

Aynı yerden Manastır tarafı.

Arkadaşımı aradığımda evden yeni çıktıklarını öğrendim. Çay bahçesinde çay ve maden suyu içip onları bekledim. Geldiklerini öğrenince plaja doğru yola çıktım. Hava çok sıcak. Dünden beri termometre 36 dereceyi gösteriyor. İçtiğim suyun miktarı belli değil.
Belediye plajı. Burası bir iki günlük çadır kurmak için mükemmel.


Balık fiyatları çok ucuz değil.


Manastır lafını duyduğumdan bizim gideceğimiz yer orası diye manastıra doğru gittim. İyiki de gitmişim.





Her tarihi eserde olduğu gibi burada da tahribat fazla.










Telefon edip yanlış yerde olduğumu öğrenince geriye dönüp Belediye Plajına gittim. Bisikleti plaja almadıklarından, bende kilidin anahtarını diğer çantada bıraktığımdan denize girmeyip yola devam ettim.

Köyde su aldığım bakkaldan Aksicim yolunu öğrendikten sonra yeniden kendimi bitmez tükenmez iniş ve çıkışlara vurdum.

Sıcaktan eriyen asfalt yolda gitmeyi güçleştiriyor. Bu da bisikletimin asfalttaki lastik izi.


4 km sonra tabelası olmayan bir kavsak görüp tahminen o yöne saptım. Az sonra beni %10 eğimle iniş olan bir yol karşıladı. Burada asfalt yol boyunca eridiğinden dikkatli indim. Bu sıcakta o erimiş asfaltta yokuşu tırmanmayacağım için çok şanslıydım. Karşıda bir baraj gölü beni selamlıyordu.

Eriyen asfaltı bu fotoğrafta daha iyi görebilirsiniz.

Yokuşun sonunda göl tüm ihtişmı ile karşıma çıktı.


Çocuklar suda yüzüyorlardı.




Balık ta avlanıyor.

Burada su kenarında bir gölgede evden yanıma aldığım ev yapımı poğaçaları yiyip suyumu içtim ve yeniden yola koyuldum. Az ileride bu sefer %10 luk tırmanışı görünce kurtulamadığımı anladım. Bunun inişten tek farkı asfaltın erimemiş olmasıydı.

Mola yerimden 2,5 km uzaklaşmama rağmen göl ağaçların arkasında hala devam ediyordu.


Sonunda Aksicime geldim. Burada telefon çoğu yerde çekmiyor. Ne güzel. Arayan yok, soran yok. Can sıkıcı görüşmeler yok, nerdesin, ne yapıyorsun, ne zaman geleceksin diyen daha doğrusu diyebilen yok.

Balkaya bu köyün devamında. Geri dönmem için tekrar Aksicime gelip buradan Kıyıköy yoluna çıkacağım. Köylüler Balkaya girişindede orman içinden giden bir yol olduğunu söylediler. Sonra aralarında yolun bozukluğunu, dikliğini, benim çıkıp çıkamayacağımı tartışmaya başladılar. Kimi çıkamaz diyordu kimi ise çıkar ya ne var o yolda diyordu. Sonunda birisi nereden geldiğimi sordu. İstanbul dedim. Bisikletle mi dedi şaşkınlıkla. Evet dedim. Bir tanesi viteslimi diye sordu. Vitesli diye yanıt verdim. Sonunda hep beraber çıkabileceğime kanaat getirip yolu tarif ettiler. Oradan dönmeye karar verdim.
Rampalar yine beni bekliyor.

5 km sonra bir dere kenarına geldim.


Mola verip dere kenarına sırt üstü uzandım. Güneş yaprakların arasından parlıyordu.

Dere çok temizdi ve belli ki suyu da soğuktu. Yolun karşısındaki çeşmeye gitmeye üşendiğimden mataramı ve su şişemi dere suyundan doldurdum.

Yola çıkıp Balkayaya geldim. Köy girişinde yolu görüp sorduğum 2 kişi yardımcı olamadı. Arkamdan gelen bir köylü buraları iyi bildiğini yardım edebileceğini söyledi. Yolu antenlerin olduğu yere kadar tarif etti. İlerisini de Aksicimde tarif etmişlerdi. İş ormanın içine dalmaya kalmıştı. Adam son anda yalnız ormanda sürü köpekleri vardır seni rahat bırakmazlar yanına bir sopa al deyince vazgeçtim. Hem köpekler hem de yolumu kaybedip ormanda karanlığa kalma tehlikesi bu kararı almamda etkili oldu. Geri dönüp az önce indiğim bir rampayı tırmanırken asfaltta bir kızıl tilki gördüm. Köpekten daha küçük, kuyruğu bol tüylüydü. Tıpkı firefox tarayıcısının amblemindeki gibiydi. Fotoğrafını çekeyim diye düşünürken beni gören tilki ağaçların arasından ormana girip gözden kayboldu. Aksicime geldim ve stabilize yoldan ilerlemeye başladım. Ana yola kadar 12 km bu şekilde gidecektim. Bu yolda bisiklet sürmenin asfalta göre daha kolay olduğunu keşfedince hızımı arttırdım. Bazen düz yolda gittim, bazen hoplaya zıplaya indim, bazen de kağnı gibi tırmandım. Bu yolda tek şikayetim arada birde olsa gelen araçların hiç hız kesmeden tozu dumana katmalarıydı.
Bir gün önce patlayan lastiğimi suya sokup baktığımda lastikte yamadığım yerin karşısında bir delik daha görüp yamamış ve eski lastiği yeniden bisiklete takmıştım. Lastik bu hoplama zıplama anın da yeniden hava kaçırmaya başladı. Şişirip yola devam ettim. Sonunda asfalt yola çıktım.
Laladeresi üzerindeki köprüde selden yıkılmış ve kara yolları üzerinden geçtiğimiz köprüyü yeni yapmış.
Gün sonunda 85 km yol yapmışım.

Ortalama hızım.

Toplam biniş sürem.

Maksimum hızım.

İnen lastiği söküp baktığımda yamanın altından çok hafif kaçırdığını gördüm. Bu yama seti ile ne zaman yapıştırsam sonuç olumsuz. Hele yapıştırıp hemen şişirirseniz hiç tutmuyor. Bundan sonra bu markayı kullanmayacağım. Tavsiyem ucuz yama setlerini kullanmayın.

2 yorum :

  1. Sayın Orhan Bey,
    Çok akıcı bir yazı yazdığınız için keyifle bir çırpıda okudum ve çok keyf aldım.Ayağınıza ve elinize sağlık.Kıyıköy tarihi ve doğası hakkında çok detaylı bir kaynağı sizlerle paylaşarak yolu buralara düşenlerin hiç bir şeyi es geçmeden dönmesini diliyorum.
    http://www.kiyikoy.gen.tr/

    YanıtlaSil
  2. Yorumunuz ve verdiğiniz link ile katkıda bulunduğunuz için teşekkür ederim.

    YanıtlaSil