10 Temmuz 2012 Salı
Sabah kalktığımızda hava bulutluydu. Karşıdaki benzinciden çay için su alıp kahvaltımızı yaptık.
Çocukluğumda İstanbulun her yeri piknik alanıyken bu dikeni çok görür ve renginden dolayı severdim. Yıllar sonra eski bir dostuma rastlamış kadar mutlu oldum görünce.
Gün sonunda Tiflise gelirken geceyi geçirdiğimiz Khashuri girişindeki benzincinin arkasında konaklamayı düşünüyoruz.
Bu günkü yol haritamız:
Find more Bike Ride in Georgia
Çadırları toplarken yağmur atıştırmaya başladı. Eşyalarımızı bisikletlerimize yükleyip yola çıktık. Konakladığımızda Goriye 40 km uzaklıkta olduğumuzu tahmin ediyordum, doğru tahmin etmişim.
Hava serin, geniş emniyet şeritli beton yolda tempolu bir şekilde keyifle bisikletimi sürüyorum. Sabah erken olduğu için çok az araba geçiyor yanımızdan. Saka kuşları uçuşuyor çevremde. Sakalar eskiden İstanbulda da vardı ama o zamanlar her yer yeşillikti, çayırlıktı. Şehir genişledikçe bu hayvanların yaşam alanları sürekli şehrin dışına doğru geriledi. Çocukluğumda bir keresinde saka kuşu avına katılmıştım. Ağ ile yakalanan kuşlar kafeslere konuluk şehrin çeşitli yerlerinde azatlık bunlar nidaları ile satılırdı. Bunun aslında bir insanı veya hayvanı rehin alıp serbest bırakmak için fidye isteyenlerin yaptığından bir farkı olmadığını şimdi anlıyorum. Yakalayan sen, serbest bırakmak için para isteyen sen. Bu düşünceler beni yoldan koparıyor. Yeniden yola odaklandıktan bir süre sonra yolda bir araca çarpıp ölen saka kuşu içimi acıttı.
Aliyle aramızdaki mesafe biraz açıldı ama karşıda görünen yokuşta beni çağırıyor. Yokuşları 21-25 km arası hızla çıkıyorum.
11. km de yokuşun sonuna yaklaştığımda yanımdan hızla bir araba geçti ve birkaç saniye sonra korkunç bir gürültü duyarak başımı kaldırdığımda yanımdan hızla geçen arabanın yokuşun sonundaki yol ayrımında bariyerlere saplandıktan sonra bariyerlerle birlikte yola savrulduğunu gördüm.
Geçen arabalar yardım için durmaya başladılar. Yol kenarındaki bir adam arabanın yanına koşarak geldi ve içine baktıktan sonra korkunç bir görüntü ile karşılaştığını jest ve mimiklerle anlattı. Ben arabanın yanından geçerken şoför içinde görünmüyordu. Muhtemelen sürücü aracın içinde aşağı kaymıştı.
Arabayı geçtikten sonra Aliyi beklemek için durdum ama moralimi bozmamak için aracın yanına gitmedim, yakın plandan fotoğraf çekmedim. Adam ya o sapağa girmeye son anda karar verip bariyere saplandı, ya uykusuzdu, yada sarhoştu. Eğer biraz daha hızlı olsaydım araba bana da çarpacaktı. Bu seferlik azrail beni ıskaladı. Yol kenarında her ezik bariyer veya şarampole doğru giden siyah lastik izleri görünce hep burada o anda benimde olabileceğim aklıma gelir. Ali geldikten sonra yeniden yola devam ettik.
Goriye 17 km yolumuz kaldı. Yağmur bulutları buradan bizden önce geçmiş. Şanslıyız.
Bu yolda bisiklet sürmek büyük keyif.
Gori girişine geldiğimde otoyol inşaatında çalışan işçilere gamarcobar diye seslendim. Dün Tiflisten çıktığımdan beri her gördüğüme böyle selam veriyorum. Onlarda bana aynı şekilde yanıt veriyorlar mutluluk içinde. Gamarcobar Gürcüce merhaba demek. İşçiler beni zorla durdurdular. Türk olduğumu öğrenince daha çok ilgi gösterip diğer arkadaşlarını da çağırdılar. Çok iyi Türkçe konuşuyorlar. Bu inşaatı yapan Azeri şirketiymiş ve çalışanlar da Azeri işçiler. İstanbuldan bisiklet ile geldiğimi öğrenince inanamadılar. Bir tanesi bacağımı sıkıp kaslarımı kontrol etti. Fotoğraflarını çektim
Ama olmaz biz seninle fotoğraf çektirmek istiyoruz dediler.
Gurupta en çok konuşan Mirzaev Halit benimle tek olarak fotoğraf çektirmek istedi.
Gori girişinde bu otel otobüsü görünce ona bakarken Gori girişini kaçırmışım.
Yola devam ederken Goriye gelişte yolun diğer tarafında olduğu gibi bu tarafında da ücretsiz wifi imkanı olan akaryakıt istasyonu-market olduğunu görüp internete bağlanmak için girdim. İnternete girerken Aliyi de beklemiş oldum.
Bu marketten Tiflis çıkışında da vardı.
Bu işareti çok sevdim.
Buraya kadar ortalama hızım.
Ali gelince marketten lemonad alıp içtik ve ardından yola devam ettik. İstasyondan tam çıkmıştık ki yine yol işçileri seslenip durdurdular. Bunlarda Azeri, iletişim kurmamız kolay oldu. Patronları Ispartalıymış.
Yola devam ettik, yeni yapılan Gori tünelini geçtik. Biraz gittikten sonra Aliye Gori girişini geçtik galiba dedim. Bu arada yağmurda atıştırmaya başladı. Ali hayır ileride deyince devam ettim ama yolun karşı tarafındaki Socar adlı akaryakıt istasyonunu görünce Ali de girişi geçtiğimizi anladı. Bu istasyonda Tiflise giderken durup lemonad içmiştik. Ali müzeye gelmek istemediğini söyledi.
Alinin yardımı ile bisikletimi yolu ayıran beton duvarın üzerinden atlattık Ben Goriye doğru giderken Ali ilerde bir kapalı durakta beklemek için devam etti.
terlememek için yağmurluğumu giymedim. Yokuşu inip Gori girişinden şehir merkezine giden yola saptım. Yağmur çok şiddetli yağdığından iyice ıslanmıştım. Yağmurluğumu giydim.
Tiflise giderken ve gelirken görmediğim bir kale kalıntısı gözüme çarptı.
Stalin Müzesini gösteren hiçbir işaret yoktu. Yolda görüp sorduklarımda adeta Stalin'in adını ilk kez duyuyorlardı. Sonunda tanıyan bir adam çıktı ama İngilizce bilmiyor, işaretle gideceğim yönü göstöprüyü geçince sağa döndüm.
Gori stadyumunun önünden geçip devam ettim. Bir dört yol ağzında sağa dönüp geldiğim geniş meydanda durdum. Stalinin evini sorduğum birkaç kişi bilemedi. Bu yağmurda boşuna mı ıslandım ben. Müzeyi bulmadan gitmeyeceğim.
Bir iki yol sorma teşebbüsten sonra sağa değil sola dönmem gerektiğini yine işaretlerden öğrendim.
Biraz gittikten sonra karşıdan gelen bisikletli iki çocuğa Stalin'in evini sordum. Arkamda kalan binayı gösterdiler. Kapısında Stalinle ilgili hiç bir şey yazmayan müze binası burasıymış.
Binaya arka kapıdan girdiğimden doğrudan bir tren vagonunun yanına geldim. Vagon belli ki Staline aitti. Bir gurup ziyaretçiyi vagona sokan görevliye bende gelebilir miyim diye sordum bilet almanız gerekiyor dedi. Müzenin giriş kapısından salona girdim. Yağmur suları üzerimden süzülüyor. Bilet satış gişesinin yanında hatıra eşyaları ve Stalin adına üretilmiş pahalı özel şaraplar satılıyordu. Müze 2 bölümden oluşuyormuş. İçinde bulunduğumuz bina Devrim Müzesi olarak anılıyor, giriş ücreti 10 Lari. Bahçedeki Stalinin doğduğu ev ve vagonunu gezmek ise 5 Lari. Toplam 15 lari verip giriş biletlerimi aldım. Rehber istermisin dediler. Ücretsizse isterim dedim giden guruba katıl deyip 4 İngilizin olduğu gurubu işaret ettiler. Bina Devrim Müzesi olarak inşa edilmiş ama içinde sadece Stalinle ilgili görseller var.
Merdivenden 2. kata çıktığımızda bizleri Stalinin heykeli karşıladı.
Büyük salona girdiğimizde duvarlardaki panolarda Stalin ve çevresine ait fotoğraflar vardı.
Stalin'in gerçek adı Josef Wissarionowitschdı.
Panoda Papaz okuluna giden 16 yaşındaki Josef Wissarionowitsch ile anne ve ayakkabıcı olan babasına ait fotoğrafları vardı.
Burada sol alt taraftaki fotoğrafta josef Wissarionowitsch 24 yaşındayken.
Bu şekilde fotoğraflarla Stalinin yaşamından çeşitli kesitler ve belge fotokopileri sergileniyor.
Stalin 1906 yılında yoldaşı Yekaterina Svanidze ile evlenmiş ama eşi 1 yıl sonra tifüsten Baküde ölmüş. Rehber Stalinin kolunun kırıldığını doktorların kolunu kullanmamasını söylemelerine rağmen müptelası olduğu pipo içmekten vazgeçemediği için kolunun sakat kaldığını söyledi ama internette araştırınca Stalinin 10 yaşında geçirdiği at arabası kazası sonucu sakat kaldığı yazıyor.
Aşağıda Stalin in ceza evlerine ve sürgüne giderken kullandığı bavulunu görüyorsunuz. Stalin 6 kez tutuklanmış, 5 kez kaçmış.
Bu fotoğrafta Leninin devrimden önce bir süre arkadaşları ile Tifliste gazete çıkarmak için kullandığı evin maketini görüyorsunuz. Evin altına bir sığınak kazılmış.
Lenin öldükten sonra mozeleye konan naaşını ziyaret etmek için bekleyenlerin ile cenaze töreninden fotoğrafları görünüyor.
Stalinin yazdığı Çalışmalar kitabının çeşitli dillerde baskıları.
Türkistan Sibirya demiryolu inşaatında çalışanlar..
Devrimden sonra yapılan ilk Sovyet traktörünü denerken.
Stalin için üretilen araba.
Stalin ünlü yazar Ernst Hemingway ile birlikte.
Leninin ölümünde mozole önünde ziyaret için bekleyen kalabalık.
Stalinin şahsi eşyaları.
Fotoğraftaki not 2. Dünya savaşında cephedeki bir asker tarafından yollanmış. Yazıda vatan toprakları ve Stalin kastedilerek "Ölüyoruz ama teslim etmiyoruz" yazıyor.
Savaş dönemine ait fotoğraflar.
Altta Stalinin 2. karısı Nadezhda Alliluyeva. Daha sonra intihar etmiş. Rehbere neden intihar ettiğini sorduğumda en yakın arkadaşı Stalin tarafından öldürtüldüğü için yanıtını verdi.
Üstte ise 2. Dünya savaşına savaş uçağı pilotu olarak katılan oğlunun fotoğrafı görülüyor.
Giysilerim ıslak olduğundan titremeye başladım. Giysilerimin vücudumun ısısıyla kuruması için yağmurluğumu çıkardım.
Stalinin 1953 yılında kapısını içeriden sadece kendisinin açabildiği odasında öldüğü 2 gün sonra anlaşılabilmiş. Cesedinin yüzünden 6 tane kalıp alınmış. Bu o kalıplardan birinden dökülen heykeli.
Stalinin katafalka konan cesedi.
Bu salonda Staline diğer devletler tarafından verilen hediyeler.
Stalinin akordeonu.
Stalinin Çalışma masası.
Stalinin yargılamaları yaptığı makam odası. Stalinin 1 milyon kişiyi yargıladım 700 binini idam ettirdim dediği söyleniyor.
Duvara asılan kırmızı kumaşların üzerine yazılı küçük kağıtlar iğnelenmişti. Bunlar idam mahkümlarının Staline yazdığı affedilmelerini isteyen mektupları temsil ediyormuş. Fotoğrafta gördüğünüzde idam edilenlerin giysilerini ve eşyalarını temsil ediyormuş.
Burası da temsili bir hücre.
Stalin müzesindeki gezimiz burada bitti. Bahçeye çıkıp Stalinin doğduğu evi gezdik. Evi dışarıdan herkes görüp fotoğraf çekebiliyor ama içini gezebilmeniz için bilet almanız yada gezen gurubun arasına katılmanız gerekiyor.
Evi korumak için üzerine koruyucu çatı yapmışlar.
Ev iki odadan meydana geliyor. Soldaki oda Stalinin doğduğu yatak odası. Sağdaki oda oturma odası.
Evin girişi.
Yatak odası.
Oturma odası.
Stalin bu evde 4 yaşına kadar yaşamış daha sonra buradan taşınmışlar.
Evin ön girişi.
Evin odunluğu.
Devrim müzesinin bahçesi.
Buradan Stalinin Yalta antlaşmasına giderken de kullandığı vagonun yanındayız.
Rehberimiz vagonun kilitli kapısını açıp bizi içeri aldı.
Mutfak.
Koridor.
Kompartıman.
Banyo ve tuvalet.
Toplantı salonu.
Vagonun imdat freni.
Yağmur dinmiş giysilerim kurumuştu. Aliyi bulmak için yola çıktım. Ana yola ulaştıktan sonra Gori tünelini bu gün 2. kez geçmek için yokuşu çıkmaya başladım. Kamp yerine 30 km yolum var. Yağmur yok ama karşıdan esen sert rüzgar beni çok engelliyor. Tüneli geçip yokuşu indikten sonra bu güzel yol sona erdi. Gidiş geliş olan yolda
gitmeye başladım. Karede akaryakıt istasyonunda bir minibüs çıkmak üzereydi. Gürcü sürücülerin bu tür durumlarda durup yol verdiklerini bildiğimden hızımı kesmeden yoluma devam ettim. Minibüs durmadan yola çıkınca sola manevra yaparak önünden geçerken ne yapıyorsun diye bağırdım. Minibüs yanımdan geçerken sürücünün yanında oturan yarı beline kadar camdan sarkıp bana cips poşetine benzer bir şey fırlattı ama isabet ettiremedi. Bu hareketi Gürcistandaki bütün insanlara mal edemem. Münferit bir olaydır ve maalesef her yerde karşımıza çıkabilir. Az ileride polis karakolu vardı. Bilseydim aracın plakasını alırdım. Gürcistanda yollarda sık sık devriye görevi yapan polis araçlarına rastlıyorsunuz. Bazen hızlarını düşürüp bir süre önümüzde gidiyorlar. Yol kenarındaki Bizim Türk adlı otel ve lokantada çeşme görünce boş su şişemi doldurmak için durdum. Lokantanın önünde oturan lokantanın ahçısı Hataylı Süleyman Bey kahve içer misin deyince kabul ettim. Kahvemi içerken lokantanın otel kısmında çalışan Nina Gürcü kadın bisiklete bineceğim diye tutturdu. Yarım yamalak Türkçe biliyor. Olmaz bisiklet ağır ayakta bile tutamazsın dediysem de dinletemedim.
Bisikletle gözden kaybolan Nina yeniden ortaya çıktığında kaskımı ve eldivenlerimi de takmıştı.
Süleyman Beye ve Ninaya veda edip yola çıktım. Yolda bisikletli bir turcu ile karşılaştım ama bir an önce kamp yerine ulaşmak istediğimden sadece selam vererek geçtim. Ali kendisi ile durup konuşmuş ve fotoğrafını çekmiş. Tunusluymuş. Kırmızı erikleri görünce canım çekti durdum. Hala sabah kahvaltısı ile idare ediyorum. Aslında canım karpuz istiyor ama karpuzlae en az 10 ar kg ağırlığında taşımam mümkün değil.
Khashuriye 10 km kaldı demek kamp yerine 7 km var. Yol kenarında ağaçlık alanda kamp kurabileceğinizi gösteren ağaç ve çadır işareti.
Kamp alanına geldiğimde Ali benden yarım saat önce geldiğini söyledi.
Bu günkü tur mesafem:
Ortalama hızım:
En yüksek hızım:
Pedal çevirme sürem:
Bu sefer çadırlarımızı kompresör gürültüsünden rahatsız olmamak için benzin istasyonunun olmadığı tarafa karadut ağaçlarının altına kurduk.
Yakındaki köyden gelen gençler bizimle tanışıp bisikletlerimize binmek istediler. Irakli Alinin bisikletleri ile akrobasi hareketleri yapıyor. Siyah giysili küçük çocukta Iraklinin kardeşi.
Irakliye bu gün Goride Stalinin evine gittiğimi söyledim. Bir tepki göstermeyince Satalini tanımıyor musun diye sordum tanımıyorum dedi.
-Lenini tanıyor musun?
-Hayır.
-Vladimir İliç Lenini tanımıyor musun?
-Nasıl tanımazsın Sovyet Sosyalist Cumhuriyetinin ilk devlet başkanı, Stalinde Leninin ölümünden sonra başkan olan 2. kişi ve Gürcü.
-Tanımıyorum.
-Sovyet Sosyalist Cumhuriyetini biliyor musun?
-Hayır.
-Gorbachovu tanıyor musun?
-Tanıyorum.
Anlaşılan Gürcistan hükümeti Sovyet dönemini ve liderlerini reddediyor, okullarda öğretmiyorlar.
Yemeğimizi ve karadutlarımızı yedikten sonra dinlenmek için çadırlarımıza girdik. Bir süre sonra Irakli gelip Orhan futbol oynar mısın diye seslendi. Sakatlanmaktan korktuğumdan çadırın kapısını açıp oynamayacağım dedim. Alide oynayacak gel diye ısrar edince mecburen çıktım. Futbol oynayacağımız alan çadırlarımızın biraz arkasındaki çimenlik bir alan derme çatma tek kale var ama bir ağaç kullanılarak 2 direkle yaratıcı bir şekilde kale yapılmış. Yırtık pırtıkta olsa ağları bile var. Gürcü halkının basit yaşantısını çok sevdim. Mümkün olsa burada yaşamak isterim.
Güneş batmak üzere, akşam oluyor.
Takımlar kuruldu ama kadro dışı kaldığını anlayan topun sahibi Iraklinin kardeşi topunu alıp kaçınca maçta başlamadan bitti. Hiç olmazsa hatıra fotoğrafımız olsun diye Aliye bu fotoğrafı çektirdim.
Yarın hedefimiz Zestafoni. Programa göre oradan sağa sapıp Lentekhiye yönelmemiz gerekiyor. Ali Kutaisiyi de görelim deyince Kutaisiden Lentekhiye gitmeye karar verdik. Yarın belki Kutaisiye de gidebiliriz.
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder