07 Temmuz 2012 Cumartesi
Sabah uyandığımda gökyüzünde güneş parlıyordu. Kahvaltıdan sonra 08:00 de yola çıkmaya hazırdık. Ali arka lastiğini kontrol edip çok az indiğini söyledi. Telaşlanacak bir şey yoktu çünkü benzin istasyonunun hemen arkasındaydık. Bisikletlerimizi iterek istasyona gittik ama hava pompası yoktu. Aliye telaşlanma karşıda bir istasyon daha var oraya gidelim dedim. O istasyonda da hava pompası olmadığını görünce Gürcistanda akaryakıt istasyonlarında hava pompası olmadığını öğrenmiş olduk. Görevliye pompa yok mu diye sorduk. Bir adam arabasının bagajından uzun el ile basılan pompayı çıkarıp Aliye verdi. Bununla şişirmek bizim pompa ile şişirmekten daha kolay dedim Aliye. Lastiğin sibobu presta tip olduğundan Ali lastiği kendi pompası ile şişirmek zorunda kaldı.
Bu günkü yol haritamız:
Find more Bike Ride in Georgia
Yola çıktıktan sonra az ileride yolun solunda TIR şoförlerine hizmet veren bir Türk lokantası.
Kamp yaptığımız yerin birkaç km ilerisinde kullanılmayan akaryakıt istasyonunun önündeki levhada kamp yapılacağını gösteren levha vardı. Daha sonra karşımıza ağaç ve çadır işaretinin birlikte yer aldığı ağaç altlarında çadır kurulabileceğini gösteren bir levha ile karşılaştık. Gürcistanda isterseniz turunuzun tamamını çadırda geçirmeniz mümkün.
Birbirimizi kaybetmemek için Aliyi bu günde önüme aldım. Yol dümdüz. yolun bir tarafında bir nehir akıyor ve gözün alabildiği her yer yemyeşil. Alinin performansı bu sabah çok iyi. 28 - 30 km arası bir hızda gidiyor ve sabah sabah henüz ısınmamış kaslarımla Aliye yetişmekte zorlanıyorum. Doğrusu bu kadarını beklemiyordum.
Yolda bir ara erik ağaçları gördüm. Birkaç eri ağacını dün yolda yediğim eriğin boğazıma takılacak kadar sert olmasından dolayı geçtikten sonra dayanamayıp bir tanesinde durdum. Erikler kızarmışlardı ve suluydular. Ali ağacın ardına dolaştı, biraz sonra elinde küçük elmalarla geldi. Aliyle birlikte yola devam ederken Yolda 5 km ileride akaryakıt istasyonu, market ve wifi internet bağlantısı olduğunu gösteren bir levha gözüme takıldı. Bu güzel bir haberdi. Gürcistana girdiğimizden beri internete bağlanamadığımdan cep telefonumdan hava durumunu izleyemiyor, Türkiyeden haber alamıyordum. Önümüze bir yokuş çıktı. Yokuşu görünce galeyana gelip pedallara asıldım. Aliyi geçip markete doğru devam ettim. Bu arada yol 2 gidiş 2 geliş ortadan duvarla bölünmüş bir yola dönüştü. Yolun yapımında çok düzgün parlak yüzeyli beton kullanılmış. Asfalt kaplama sadece viyadük ve köprü üstlerinde var.
İstasyon ve marketin olduğu alan ve levha yeniden göründü.
Burası geniş bir alana kurulmuş Socar şirketine ait akaryakıt istasyonundan ve marketten oluşuyor. Park yerleri ve oturulacak yerler var.
Burada bir süre dinlendik, internete girdim. Alinin aldığı meyveli lemonadları içtik. Bu sefer vanilyalının tadına baktım, buda güzel. Sonrasında devam edip Gori göründüğünde bizim gittiğimiz yönde yol inşaatı bitmediğinden servis yolundan Goriye doğru indik. Programımda Goride Stalin'in evini de ziyaret etmek var ama bunu dönüşe bırakıp Gorinin yanından geçip gittik. Artık bundan sonraki hedefimiz yaklaşık 80 km uzaklıktaki Tbilisi yani Tiflis. Beton yol hala devam ediyor. Çok keyifli bir şekilde peş peşe gidiyoruz.
Güzel yol insanı kışkırtıyor. Bende bu kışkırtmalara kendimi kaptırıp hızlandım. Yol çalışması nedeniyle trafiği servis yoluna vermişler.
Otoyoldan çıkıp servis yolundan aşağıdaki köy yoluna inince gördüğüm karadut ağacının yanında Aliyi beklemek için durdum. Tbilisi ye 50 km yolumuz kalmıştı ve buraya kadar çok iyi gelmiştik.Bu sırada karşıdaki kulübeden yapılmış bakkal dükkanının önündeki adam yanıma geldi. Türk olduğumu öğrenince çat pat Türkçe konuşmaya başladı. Bu kişininde sorunu iş. Türkiyeye gelse iş bulup bulamayacağını sordu. Ne kötü şey bu işsizlik. İnsanlar çalışmak zorunda olmasalar ne kadar güzel olurdu. Biz konuşurken Alide geldi. Dut yemeyi yemek sonrasına bırakıp Ali ile suyu akmayan çeşmenin başında Türkiyeden aldığı barbunya pilakiyi yedik. Gürcistanda barbunya pilaki, yaprak sarma türü konserveler yok. Bu tür bir beslenmeyi tercih ediyorsanız Türkiyeden yanınıza yetecek kadar almanız gerekiyor. Balık konservesi var ama bizimkilerden farklı. Biz yemeğimizi yerken 2 genç kız ve 1 kadın etrafta dolaşıyorlardı. Kızlar bir süre sonra benim bisikletimin yanına gelip bisikletimle birlikte poz verip fotoğraf çekmeye başladılar. Ali durun ben sizin Orhan abi ile birlikte fotoğrafınızı çekeyim dedi.
Kızlar bizimle konuşmak istiyorlar ama bir türlü olmuyor. Fotoğrafı yollamak için mail adreslerini yazmalarını bile güçlükle anlatabildim. Kızlara ve yanındaki kadına veda edip yeniden yola çıktık.
Servis yolu ana yola bağlanmak için çıkmaya başladı. Ali arkada geliyor.
İçimdeki hız duygusu bir kez daha galeyana gelince hızlandım. 35 - 40 km hıza zorlanmadan çıkmak işten bile değildi. Yan tarafta eski yolun kenarındaki kayısı ağaçlarını görünce durdum. Yerler kayısı doluydu.
Boyumun yetiştiği dallardan kayısı yerken Ali geldi. Aşağıdaki az sayıda olan olgun kayısılar bitince Ali eline bir poşet alıp ağaca çıktı.
Kayısıları toplayıp yanımıza aldıktan sonra yeniden yoldaydık. Karşıma çıkan otobüs duraklarından birisinde Aliyi beklemek için durdum.
Gürcistanda Akhaltsikheden beri yol kenarlarında bu tür kapalı duraklara sık sık rastlıyoruz. Bu durakta oturacak yerde var ve güneşten korunabilirim. Ali biraz sonra geldi. Bu duraklar yağmur yağdığında da sığınmak için işimize yarar dedi. Serkan Aliyi aramış, Tbiliside de tanıdıkları olduğunu eğer istersek konaklama konusunda yardımcı olabileceğini söylemiş. Serkanı arayıp konaklama konusunda yadımcı olabilirse sevineceğimizi söyledi. Arkadaşları ile temas kurunca bize geri döneceğini söyledi.
Bir ara giderken başımı aşağı eğince arka tekerimin yalpaladığını farkettim durup bakınca ruble tarafındaki jant tellerinden bir tanesinin koptuğunu gördüm. Tbilisiye iyice yaklaştık. Yolda az sonra Mtskhetaya yol ayrımı olduğunu gösteren tabelasını gördük. Programımıza göre buraya girip Tbilisiye öyle gidceğiz.
Bir daha tabela görmeyince Mtskheta girişini kaçırmışız ilerideki bu yola girecek araçlar için yapılan bağlantı yoluna ters yönde girerek Mtskheta yoluna ulaştık. Buda bisikletin avantajı işte.
Mtskheta nehir kenarında kurulu eski bir yerleşim yeri. Gürcüler hıristiyanlığı ilk olarak bu şehirde kabul etmişler. İleride tepede bir kale vardı.
Ben kalenin fotoğrafını çekerken Ali yolun kenarında ne olduğuna bir türlü anlam veremediğimiz garip şekillerin olduğu bir alanı görmüş.
Bu garip şekillerin ne olduğunu bir süre düşündükten sonra sonuca ulaşamadan devam ettik.
Mtskhetanın yanında bir nehir akıyor ve nehrin diğer yanında az önce kullandığımız otoyol var. Karşı tepede Jvari kilisesi görünüyordu.
Kiliseyi biraz daha yakından görelim.
Mtskhetanın yerleşim bölgesine giriyoruz.
Kenarında alçak binalar olan geniş bir caddesi var. Etraf temiz.
Az sonra solumuzda ünlü Samtavro kilisesi göründü. Burası da programımızda var.
Önce Ali içeri girdi ben dışarıda bisikletlerimizi bekledim. Kapının önüne dizilen kadınlar insanlar girerken haç çıkarıp sadaka almaya çalışıyorlar.
Ali çıkınca ben girdim. Ali girmeden önce kilisenin içinde fotoğraf çektirmiyorlar ben birkaç tane çektim diye beni uyardı. İçeri girdim.
İleride sağ taraftaki kulenin altındaki insanlar orada bulunan mezarların mermerlerini ovuyorlar. Bu insanların üstleri başları pırıl pırıl belli ki bu işi sadaka için yapmıyorlar. O kadar gayretli ve içten ovuyorlar ki tahminime göre bu bir çeşit ibadet olmalı.
Kilisedeki kombi ve gaz hattı.
Kilisenin içinde 3 poz fotoğraf çektikten sonra genç bir rahibe gelip yasak olduğunu söyledi. Girişte ve içeride bu konuda bir uyarı olmadığını söyledim ama yine yasak diyerek diretti.
Dışarı çıktık, ileride bir kilise daha görünüyor ama giriş yolunun arka tarafta olduğunu öğrenince gitmekten vazgeçtik.
Mtskhetanın yanından akan nehir.
Köprüden geçip Tbilisi yoluna çıkacağız.
Hala yeni otoyola çıkamadık. Eski Gori Tiflis yolundayız ve Tiflise geldik. Serkana Tiflise geldiğimizi haber verdik. Arkadaşları ile temas kuramamış görüşür görüşmez size haber vereceğim dedi.
Yeni çevre yoluna bağlandık.
Şehrin içine ilerledikçe trafik artıyor.
Anayoldan ayrılmadan devam ettik. Rustaveli meydanının girişini geçtikten sonra Liberty Square tabelasından Özgürlük Meydanına saptık. Yolda gördüğüm bir bisikletliye bisiklet tamircisinin yerini sordum. Anlaşamadık. Yarın Pazar olduğundan her yer kapalı. Pazartesi yeniden yola çıkmayı düşünüyoruz. onun için bisikletimin kopan jant telini bir an önce yaptırmam lazım. Az sonra bisikletli bir genç görünce İngilizce biliyor musunuz diye sordum. Evet deyince bisiklet tamircisinin yerini sordum. Kaç para vereceksin diye dedi. Şaşkın bir vaziyette
-Sen benden tamirciyi göstermek için para mı istiyorsun.
-Evet.
-Hiç para vermiyorum, bisiklet tamircisi de istemiyorum.
-Tamam kızma, para istemiyorum ama 2 km uzakta üstelik dükkanı bulmakta zor. Gidince sende bana hak vereceksin.
Aliye dönüp bisiklet tamircisine gidip teli değiştirtmek istiyorum gidelim mi dedim. Ali abi önce yatacak yer işini halletsek deyince gence dönüp tamirciye gitmekten vaz geçtim önce yatacak yer bulmamız lazım dedim. Meydana geldik.
Parkta banka oturup telefonumdaki internet bağlantısı olmadan çalışan seyahat programı ile en yakındaki ucuz konaklama yerlerinin adreslerini buldum.
Ali senin yabancı dilin daha iyi hostelin yerini bulmaya sen git dedi. Gürcistanda dil bilenle bilmeyenin pek farkı yok çünkü karşılaştığınız insanların çoğu İngilizce bilmiyorlar. Kah sorarak kad telefonun ekranındaki adresi göstererek hosteli bulmaya çalışıyorum ama nafile. Sorduklarımın kimi sağı gösteriyor kimi solu. Kimide geldiğim yönü. Ben böyle elimde telefon başı kesik tavuk gibi sağa sola koşarken bir anda karşıma hostel tabelası çıktı. Gittim içerisini gezdim. 25 lariye konaklamak için hostele giriş yaptık.
Fiyata sıcak su, çamaşır makinesi, mutfak, wifi, sınırsız çay kahve dahil. Bisikletlerimizi girişe koyduktan sonra yatacağımız 8 kişilik odaya eşyalarımızı koyduk. Görevliye Kazbegi minibüslerine nasıl gidebileceğimi sordu. Metro ile Didubeye gidip oradaki otogardan sorup saatlerini öğrenirsin dedi. Ali duş almaya hazırlanırken ben geç kalmamak için hemen metro istasyonuna gittim. Metroda seyahat edebilmek için önce seyahat kartı alıp içine bir miktar para yükletiyorsunuz. Ben 2 lariye kart alıp 4 larilik yükleme yaptırdım. Bir biniş 50 tetri. Gürcistanda ulaşım da ucuz. Görevliye gideceğim istasyonu söyleyip hangi taraftan bineceğimi de öğrenip metroya bindim. Vagonlar eski ve çok gürültülü ama klimalı. Metro kalkarken anons sisteminden "Şimdiki sadgori Rustaveli", "Next station Rustaveli" diye Gürcüce ve İngilizce gelecek istasyon anons edildi. Herhalde başka bir şey söylüyor ama ben şimdiki anlıyorum diye düşündüm. İstasyona gelirkende istasyonun adı her iki dilde de yeniden anons ediliyor. Didube istasyonunda inip otogara girdim. Bir adama Kazbegi minibüsünü sordum. Sağ tarafı işaret etti. Sağdaki sokağın sonunda yeniden sordum bu sefer geldiğim yeri gösterdiler. Yeniden geri gelip tekrar sorduğumda bir minibüs şoförü ileriyi işaret etti. Sonunda minibüsü buldum. Oradaki insanların çat pat İngilizceleri ile ilk minibüsün 8 de kalkacağını ama benim en geç 07:45 te orada olmam gerektiğini söylediler, 2 kişilik rezervasyon yaptırıp hostele geri dönmek için metroya bindim. Serkan aradı ama metronun gürültüsünden söylenenin ancak yarısını duyabiliyorum. Arkadaşları ile görüştüğünü bizi beklediklerini söyledi. İlgisine teşekkür edip hostele yerleştiğimizi söyledim. Hostele geldiğimde çamaşırlarımı yıkayıp duş aldıktan sonra Ali ile birlikte hem şehri gezmeye hemde yemek yemeye çıktık.
Burası eski Tbilisi.
Tiflis oyuncak müzesi.
Şehrin çeşitli yerlerinde köprülerde, parklarda, banklarda sürekli heykellerle karşılaşıyorsunuz. Bu heykelleri gördükçe Eskişehir aklıma geldi. Orada da Köprü başında köprü üstünde ve banklarda oturan heykeller vardı. Muhtemelen buradan veya eski doğu bloku ülkelerinden esinlenilmiş.
Tiflisteki modern köprü.
Yeni restore edildiği belli olan bu yolda ilerledik.
Karşımıza başkanlık sarayı çıktı.
Sola dönünce Sameba kilisesi göründü.
Burası başkanlık sarayının hemen yanı ama evler çok bakımsız. Bir yanda bir yıldız gibi parlayan şaşalı başkanlık sarayı, diğer yanda yıkık dökük evlerden oluşan mahalle tam bir tezatlar buluşması. Burada da bir kaç yıl içinde bu binaların onarılıp gösterişli hale getirileceğini düşünüyorum. Gürcistanda inşaatçılara daha yıllarca çalışacakları iş var.
Kilisenin kapısına geldik.
Çok geniş ve bakımlı bir alandaydı Sameba kilisesi.
Sol tarafta çan kulesi vardı.
Artık gecenin karanlığı şehrin üzerine çöküyordu.
İnsanlar akın akın kiliseye girip çıkıyorlardı. Kilisenin aydınlatma ışıkları yanmaya başladı.
Sameba kilisesi görsel bir show sunuyordu.
İnsanlar hala guruplar halinde geliyor ve gidiyorlar. Kilisede okunan ilahilerin sesi hoparlörlerle dışarıya yansıtılıyordu.
Işıkların sunduğu göze hoş gelen gösteriye ilahi ve çan sesleri de eşlik ederek kulağa da hitap ediyordu. Çan kulesindeki 2 zangoç birden fazla çanı ellerindeki ipleri çekerek bir senfoni orkestrası becerisiyle dinletiyorlardı. Çan ipinin birisini çekerken diğerlerini aniden çekip durdurarak adeta ahenk içinde bir mlodi oluşturuyorlardı. Ali ile bu gösteriyi hayranlık içinde dinledik. Hani anlatılmaz yaşanır derler ya buda işte öyle bir şeydi. Tiflise gidipte bu şöleni izlemediyseniz çok şey kaçırdınız demektir. Kilisenin içinde gündüz Mtskhetada uğradığımıza benzer bir tepkiye neden olmamak ve inançlarına göre ibadetlerini yerine getiren insanlara saygısızlık yapmamak için fotoğraf çekmedik.
Karşıdaki tepedeki Narikala Kalesi.
Kilisenin diğer kapısından çıkıp aşağı nehre doğru yürüdük.
Alinin önerisi ile küçük bir şehir turu yapmak amacıyla sola doğru devam ettik ama bu kısa diye başladığımız tur kocaman bir şehir turuna döndü. Bir saatten fazladır yürüyoruz ama hala nehrin karşısına geçeceğimiz köprüye ulaşamadık.
Sonunda köprüyü bulduk.
Saat 10 oldu, karnımda iyice acıktı.
Bizim tura başladığımız başkanlık sarayı göründü.
Sameba kilisesi de göründü.
Nehrin karşı kıyısındaki eski evlerde hummalı bir restarasyon çalışması var.
Yeni Barış Köprüsü de göründü.
Başkanlık Sarayı ve Sameba Kilisesi.
Köprünün karşı kıyısından klasik müzik sesi geliyordu. Sesin geldiği yere gittiğimizde havuzdaki suyun müziğin ritmine göre fıskiyelerden fışkırdığını ve ışıkların renk değiştirdiklerini gördük. Harika bir gösteriydi.
saat 11 di ve karnımız iyice acıkmıştı. Lokantaların olduğu bir sokağa gittik. Ali bir türlü hangisine oturacağımıza karar veremedi, lokantalar arkada kaldı. Benim tahminim Ali alkol kullanmadığından ve yediklerimizde domuz eti olabilir endişesinden karasız kaldı.
Özgürlük Meydanına geldiğimizde biz hala açtık. Çaresiz az önce gördüğümüz fırından 1.20 lariden haçapuri alıp açlığımızı onunla bastırdık. Artık yatma zamanı sabah erken kalkıp Kazbegi dağına gideceğiz.
Bu günkü tur mesafesi:
Ortalama hızım:
En yüksek hızım:
Pedal çevirme sürem:
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder