14 Temmuz 2012 Cumartesi
Gece çok rahat uyudum. Sabah uyandığımda ilk işim çadırımın arka kapısını açıp dışarıya bakmak oldu. Dün gelirken yolda bu dağı görmüştüm ama bulutlardan dolayı zirvesi görünmüyordu. Hava parçalı bulutlu olmasına rağmen şimdilik Koruldasi dağının (3085 m) zirvesini görebiliyordum.
Birde çadırın içinden bakalım manzaraya.
Çadırımın arkasındaki dağın üzeri henüz açık ama oraya da bir bulut yaklaşıyor. Karşıdaki dağda yükselerek devam eden bir yol görünüyor. Henüz geçide gelmediğimize göre acaba o dağa da mı tırmanacağız. Gideceğimiz yolu kestirmeye çalışıyorum. Dün gece projektör ışığını işte bu dağın yüksek noktalarından bir yerden tuttular.
Ali henüz uyuyor. Bu gün iniş yapacağımızdan erken kaldırmama gerek yok.
Bir süre sonra Ali de kalktı.
Yolun kenarından akan suyla yüzümüzü yıkadık.
Koruldashinin zirvesi bir gelini andırıyordu. Masum güzelliğini ardına gizledi bulutların arasından süzülen ışık hüzmeleri ise telli duvağı gibiydi.
Aliye karşıdaki dağda yükselen yolu gösterip herhalde o yoldan yükseleceğiz dedim. Ali bize ışık tutulan yerde kulübeye benzer bir cisim olduğunu söyledi, zoom yaparak cismin fotoğrafını çekti ve büyüterek baktığında orada da çadır var dedi. Gerçektende askeri birliklerin kullandığı gibi çok büyük bir çadır vardı. Bu kadar büyük çadır doğa yürüyüşü yapan bir guruba ait olamazdı. Belki ormancılar kalıyordur diye düşündüm ama orada ağaçta yok ki ormancının ne işi vardı. Şimdi haritaya bakıyorumda bu çadırın karşısındaki dağın hemen arkasında Gürcistan - Rusya sınırı var. 2008 yılındaki savaştan beri Rusya ile arası iyi olmayan Gürcistan orada gözetleme noktası kurmuş olabilir. Eğer bu tahminim doğru ise ciddi bir tehlike atlatmışız demektir. Bu arada karşıdaki dağda gördüğümüz yolda beyaz bir arazi aracının ardında toz bulutu bırakarak yol aldığını gördük. Telefonumdaki GPS programı yüksekliğimizi 2577 metre olarak gösteriyordu.
Oysa saatimin altimetresi 2485 metreyi gösteriyor. Doğru olan telefonumun gösterdiği rakam çünkü veriyi doğrudan uydudan alıyor. Geçidin 43 metre altındayız.
Çorba ve makarna ile sabah kahvaltımızı yaptık. Artık bulaşıkları yıkadıktan sonra toplanacaktık. O anda Mestia tarafından gelen 4x4 araç filosunu görünce şaşırdım kaldım. Bu kadar erken saatte böyle bir şeyi hiç beklemiyordum. Dün akşam bir ara çadır kuracak yer bulamayınca nasıl olsa bu saatten sonra kimse geçmez diye çadırı yola kurmayı bile düşünmüştüm.
4x4 lerin geçit töreni hala devam ediyor. Geçenler bize gülümseyerek el sallayarak selam veriyorlardı. Gelen aracı durdurup sürücüsüne Ushguliye ne kadar uzakta olduğumuzu sordum. Aracın kilometre sayacına bakıp 9 km dedi. Bize şans dileyerek yola devam etti.
Gürcistanda özellikle bu bölgede 4x4 turizmi oluşmuş İyi kötü bir yol olduğundan bu işe meraklı turistlere dağ safari yaptırıyorlar. İsterseniz aracı şoförü ile kiralıyorsunuz, isterseniz şoförsüz.
Artık en azından Mestiaya nekadar uzakta olduğumuzu tahmin edebiliyordum. Mapmyride a göre Ushguli Mestia arası 40 km idi. Bu durumda bu güm 49 km gideceğiz. Ali yokuş ineceğimizi göz önüne alıp bu işe bitti gözü ile bakıyor. Bense daha ihtiyatlı yaklaşıyorum. Geçen yıl Naletleme geçidinden Galerdüzüne kadar yaşadığımız zorlukları hala unutmadım. Aliye sevinmekte acele etme bazen inmek çıkmaktan zor olabiliyor dedim. Dün geldiğimiz yol çıkış için gerçekten çok zordu ama inişte bir o kadar zor olur çünkü yolun bozuk olduğu yerlerde binerek inmek mümkün değil. Aynı şartlarla bu günde karşılaşırsak işimiz zor olacak.
Çadırlarımızı toplamaya başladık.
Yola çıkmadan Koruldashinin karlı zirvesine son bir kez yakından bakalım.
Asıl zirve soldaki galiba.
Bu günkü yol haritamız:
Find more Bike Ride in Georgia
Yola çıktık çıkmasına ama gördüğümüz çiçeklerden bir türlü yol alamıyoruz. Ali bir tarafta ben bir tarafta çökmüş makro çalışıyoruz.
Yola çıktığımızdan beri ancak 10 metre gidebilmişiz.
|
Kimden |
Çiçeklere veda edip istemeyerekte olsa hareket ettik.
1 km kadar sonra yokuş bitti. Altimetrem 2520 metreyi gösteriyor. Yani yüksekliği 100 metre eksik ölçüyor.
İnişe başlıyoruz. Bir ara yoldaki büyük taşlar yüzünden kısa bir süreliğine bisikletlerimizi yokuş aşağı itmek zorunda kaldık. Arka jantın tellerine zarar vermemek için mümkün olduğunca frenlerimi kullanarak iniyorum ki, buda ellerimin ağrımasına neden oluyor.
Bir süre indikten sonra bir buz kütlesine rastladık. Yolun üzerindeki kütle kaldırılarak yol ulaşıma açılmış. Yolun iki tarafından akan su buzu delip akmaya devam etmiş.
Buradaki çiçekleri de görünce dayanamayıp makineme sarıldım.
Buzun üzerine çıkıp hatıra fotoğrafı çektirdim.
Az sonra devam edeceğimiz yol.
Yamaçtaki pembe çiçekler güzel bir görüntü oluşturuyordu.
Sık sık böyle yoğun çamurlara girdik. Çamur beni çok etkiliyor. Ön lastiğe yapışan çamur çamurlukta toplanıp tekerleğin dönmesini engelliyor. Sık sık durup çamurluğa vurarak veya yerde bulduğum dal parçasını araya sokarak çamuru temizlemek zorunda kalıyorum. Bu yaptığım fazla uzun ömürlü bir çözüm olmuyor. Birkaç metre gidince yeniden çamurluktan sürtme sesi gelmeye başlıyor.
Fotoğraf çekimlerinden sonra yeniden yoldaydık.
Görüntü adeta windows masa üstü fotoğrafı gibiydi.
Yol bu şekilde devam ediyor.
Yine değişik bir çiçekle karşılaştık.
Arkamızdan gelen bir 4x4 polis aracı yanımızdan geçip gitti. Bu dağ başında bile polis var. Oysa kaçkarda hiç bir güvenlik görevlisi görmemiştik. Karşıdan gelen yeni bir 4x4 kafilesi ile karşılaştık. Bu araçtakilerde el sallayıp bizi kutladılar. Yol zordu ama gördüklerimiz bütün zorluğu bize unutturuyordu.
Yol bazen akan sulardan ıslanıp çamurlanıyor.
Vadi boyunca iniyoruz.
Bu sefer Dadiashi dağı (3535 m) solumuzdaki vadiden başını uzatıp selamlıyor bizi. Adeta karlı zirveler tarafından kuşatılmış durumdayız.
Şaşkın vaziyette ağzımış bir karış açık gitmekle gitmemek arasındayız. Her metrede manzara değişiyor, her gördüğümüzün fotoğrafını çekmek istiyoruz.
Sanki başka bir dünyadayız.
Adeta gözümüzün alabildiğine yeşil halının üzerindeyiz.
Dağdan akan küçük dereler şelaleler oluşturuyordu.
Bu rotayı hazırlamakla ne kadar doğru bir karar verdiğimi şimdi daha iyi anlıyorum.
Sonunda Ushguli uzaktan göründü. Saat 12:00 oldu.
Girişte bir defans kulasi karşılıyor bizi.
Zamanında köylüler eşkiyanın baskınından ailesini ve malını korumak için bu savunma kulelerine girip yukarıdan ok atıp kızgın yağ dökerlermiş.
Köyün girişinde domuzlar otluyorlardı. Bu hayvanlada mandalar gibi çamurlu suları seviyorlar.
Mestia ve Ushguli Avrupanın son yıllarda yükselen yıldızı. Bu iki ismi bir kenara yazın gelecek yıllarda çok sık karşınıza çıkacaklar ve Türkiyeden de pek çok insan buralara gelecek. Zagari geçidini bisikletle ilk geçen Türklerin bizler olduğunu tahmin ediyorum. Herhalde Kutaisi, Lentekhi, Zagari geçidi, Ushguli, Zugdudi, Poti rotasını ilk geçen Türk bisikletliler biz olacağız diye düşünüyorum.
Fotoğrafları çektikten sonra arka lastiğimin indiğini farkettim. Söküp yan taraftaki su birikintisinde kontrol ettiğimde Khashuride yapıştırdığım kendinden yaapışkanlı yamanın açıldığını gördüm. Lastiği atıp yenisini taktım. Karşıda Lamara kilisesi var ama kilise onarımda olduğundan kapalı.
Onarılan yapıya giderken karşıma bir vadi çıktı. Arka planda Shakara dağı görünüyordu.
Onarım nedeniyle konan perdenin üzerinden içerisinin görüntüsünü çektim.
Ali vadiye bakan bir düzlüğe doğru yoluna devam etti. Bende kilisenin yanından vadiyi daha iyi görebilmek için düzlüğe gitmek için peşinden gittim.
Yol nereye gidiyor bilmiyorum ama o yoldan gelen kamyon kilise inşaatına malzeme getiriyordu.
Ali ile vadiye hakim düzlükteydik. Birkaç Gürcü genci 4x4 araçları ile çıktıkları bu düzlükte güneşlenip müzik dinliyorlardı.
Bulunduğumuz yerden Lamara kilisesinin görünüşü.
Vadiye karşı birde bisiklet plakamın fotoğrafını çektim. Arkadaki Shkhara dağinin (5068 m) zirvesi bulutlardan görünmüyordu.
Düzlükte biraz oturduktan sonra Bisikletimi bıraktığım yol kenarına dönmek için yürümeye başladık.
Ushgulinin görünüşü. Burası Gürcünün Svaneti bölgesi ve burada yaşayanlar Svanlar.
Yanımızda yiyecek pek bir şeyde olmadığından yola devam ettik. Burada her yerde su olmasına rağmen bu çocuk yoldaki su borusunun patlağından fışkıran suyla elindeki bira petini dolduruyordu.
Sakinlik etrafınızı çepe çevre kuşatan karlı dağlar insanı ürkürtsede burası don derece güveli.
Ushgulide konaklamanız için ev pansiyonlarının dışında otel de var ama beklentinizi fazla yüksek tutmayın. Her şey abartısız, içinde bulunduğu ortamla uyumlu. Yemeğinizi pansiyonda yiyebilir, Gürcü daha doğrusu Svan mutfağını tatmış olursunuz. Ayrıca yol kenarında bir kafede var.
Köyün sonuna geldik. Köprüyü geçtikten sonra köyden çıkmış olacağız.
Köyün girişindeki direğe bazı pansiyon sahipleri reklam tabelalarını asmışlar ama kalabileceğiniz yer sayısı kesinlikle burada gördüğünüzden çok daha fazla. Çadırınız varsa o zaman konaklamanız hiç problem olmaz Ushgulide konaklayabileceğiniz pek çok düzlük mevcut.
Ushguli artık arkamızda kaldı. Gözümüzü alamadığımız bu skin ve huzur dolu köyden istemeyerek ayrılıyoruz.
Ama bisikletimize bindiğimizde solumuzdaki görüntü nedeniyle yine gidemiyoruz. Burada savunma kuleleri ile bir gurup eski ev var. Üstelik insanlar o evlerde hayvanları ile birlikte yaşıyorlar. İmrenerek bakıyorum bahçede oynayan insanlara. Keşke bende hiç olmazsa bir kaç gün burada onlarla yaşayabilseydim. Burası tam yaşamak istediğim yer. Lüks yok, harcama yok. Kendi kendinize yetecek kadar yaşıyorsunuz. Yani basit yaşıyorsunuz.
Gidiyorum ama gözüm hala arkada.
Birkaç metre gittikten sonra aşağıda yoldan biraz uzakta bakımsızlıktan yer yer çökmüş bir yapı göze çarpıyordu.
Başımı önüme çevirdiğimde başka bir gurup evle karşılaştım. Burası Ushgulinin hemen altındaki Iprali.
Zagar geçidinde karlı dağlar ve çiçekler yüzünden bir türlü gidememiştik bu seferde Ushgulinin evleri, doğal güzelliği ve sakinliği yüzünden bir türlü gidemiyoruz. Aliye yeter artık fotoğraf çekmekten helak oldum böyle giderse akşam Mestia ya ulaşmamıza imkan yok, artık fotoğraf çekmeyeceğim dedim.
Buradan kısa fakat dik bir inişle ineceğiz. Yolun fotoğrafını çekerken şarjım bitti. Yedek pili taktım makine çalışmadı. Diğer yedeği taktığımda Ali çoktan uçarcasına aşağı inmişti.
Bu bölgede çürük kaya yapısı var. Kayalar plaka plaka ayrılıyorlar. Bu durumu insanlar bir avantaj olarak kullanıp çok düzgün taş duvarlar yapmayı öğrenmişler. Hatta ince plakaları da çatı örtüsü yani kiremit olarak kullanmışlar.
Aliyle aramız açıldı. Arada bir yolun döndüğü noktalarda Aliyi görüyorum sonra yeniden gözden kaybediyorum. Yetişmeme imkan yok. Yol bozuk olduğundan jantın başka teli kopmasın diye yavaş iniyorum. Alinin böyle bir sorunu olmadığından yolun keyfini çıkararak benden daha hızlı gidiyor.
Yol boyunca hiç su sıkıntısı çekmedik.
Bisikletimin arka tekerleğinden sanki dinamo sürtmesi gibi bir vınlama sesi gelmeye başladı. Durup baktığımda yedek lastiği bir yerden bağlamayı unuttuğumu görüp bağladım ama bir süre sonra ses yeniden başladı. Aldırmadım devam ettim. Sonunda sinirlerim bozulup durdum. Dikkatli bakınca bagajımın bir yerden kırıldığı içim kayıp tekerleğe sürttüğünü fark ettim. Gözüm yerde içi boş bagaj borusunun içine sokup destek yapabileceğim uygun kalınlıkta ince ve sağlam dal parçası arayarak hızımı daha da düşürerek yoluma devam ettim. Bu durum çok can sıkıcıydı. Batuma daha yaklaşık 400 km yolumuz vardı ve bu bagajla bu yolu nasıl tamamlayacağımı düşünmeye başladım.
Karşıma yolu kapatan bir kapı çıktı. Üzerinde bir yazı vardı ama Gürcüce olduğundan okumam mümkün değildi.
Ali kapının arkasında fotoğraf çekiyormuş geldi kapıyı açtı geçtim. Durumumu anlattım. Yerde dal ararken ucu hafif eğri paslı bir çivi buldum. Bu daldan daha iyi bir çözümdü. Çivinin kalın olan baş kısmını kesmek için çantamda pensemi ararken Ali taşla ezelim dedi ve ezerek borunun içine girecek hale getirdi. Bir başka sorun daha karşımıza çıktı oda çivi borunun içinde geriye kayacağından ucu geçtiği karşı borudan çıkacak ve bagaj eski haline gelecekti. Buna çözümü Alinin bulduğu alüminyum telle sağladık. Teli arkada kalan boşluk kadar kesip borunun içine soktuktan sonra çivi ile iki parçayı birleştirip geri açılmaması için alüminyum telle bağladık. Burada yine pense lazım olunca arayıp buldum. Bisikletçi adam pense taşıyıp ağırlık yapmaz diyenlerin tezi böylece geçerliliğini kaybetmiş oldu. Sonrada ek yerini daha da sağlamlaştırmak için gri bant ile sardım. Bu bantlar çok işe yarıyor. İp takviyeli olduğu için mukavemetli, suya dayanıklı ve ıslak yüzeye de yapışabiliyor. Ben her zaman yanımda bu bantı taşırım. Bagajın kopan yeri yere paralel olan alttaki borunun öndeki dik olarak inen boru ile kaynak noktasından 1,5-2 cm kadar gerisi. Kopma kaynak noktasından kaynağın kırılması ile oluşmamış malzemenin yırtılması ile oluşmuş. Akıl alacak gibi değil.
Bagajı tamir ettikten sonra keyfim biraz olsun yerine gelmişti ama hala dikkatli sürmeliyim. O moralle yeniden makinemi elime aldım.
Artık yeniden yola çıkabiliriz. Az ileride demin geçtiğimiz gibi bir kapı ile yolun kapatıldığını gördük. Buradaki küçük köyün giriş ve çıkışında yola konan el ile açılıp kapatılan 2 kapı ile giriş çıkış kontrol altına alınmış.
Yolda bizim gibi eşyalarını yüklemiş başka bir bisikletliye rastladık. İskoçyalı Matt. nereye gideceğine henüz karar vermemiş. Şimdilik Azerbaycan'a gitmeyi planlamış sonrasında ya İran üzerinden Hindistan'a ineceğim yada Kazakistan üzerinden Çine gideceğim dedi. Azerbaycan'a gideceksen neden bu yolu tercih ettin Poti, Kutaisi yolunu kullanabilirdin dedim. Sakinliği, doğayı ve macerayı sevdiğim için bu yoldan gidiyorum dedikten sonra ekledi siz neden tercih ettiyseniz bende ondan tercih ettim. Matt. sabah Mestiadan yola çıkmış. Mestidan kaç km uzakta olduğumuzu sordum km saatine bakıp 23 km yolunuz var dedi. Birbirimize iyi şanslar dileyip ayrıldık.
Zagari geçidinden Mestiaya sürekli indiğimizi sanmayın telefonuma yüklediğim PDF dosyasında ilki küçük sonraki daha büyük iki tepeyi aşacağımız görünüyor. Birincisini kolayca aşıp bir köye geldik. Sonrasında yol nehir yatağından ayrılıp sağa dönerek oldukça dik bir yokuşla devam etti. Yokuş o kadar dikti ki nefesim kesildi, kasıklarımda dayanılmaz bir ağrı oluştu. Bir ara inip bisikleti iteyim diye düşündüm ama sonra yokuşun az ileride polis karakolunun önünden itibaren eğiminin azalıp makul bir seviyeye geldiğini görünce kendimi son bir gayretle zorlayarak dik eğimi tamamladım. Geriye dönüp baktığımda Ali yokuşu yürüyerek çıkıyordu. Biraz gittikten sonra sağ taraftaki bahçenin içinden 2 köpeğin havlayarak üzerime koştuklarını görünce nasıl becerdiğimi anlamadığım bir hızla uzaklaştım. Artık bir nefes alma molasını hak etmiştim.
Vadiden yine bir başka karlı zirve görünüyordu.
Yokuş oldukça uzun çık çık bitmiyor. Bir yandan hiç mola vermeden gitmek istiyorum ama diğer yandan ise bu güzellikleri fotoğraflamak istiyorum. Kıvrıla kıvrıla yükselen yolda giderken bir virajı dönünce Bir midibüs ve bir gurup kadınla karşılaştım. Kadınlardan beni ilk gören arkadaşını dürtüp beni gösterdi ve bir anda kadınlar çığlık atmaya başladılar. Öndeki guruba yaklaştığımda kadınlardan birisi önüme geçip beni durdurdu ve bir şeyler söylemeye başladı. Ne dediğini anlamadım. İngilizce biliyor musunuz dedim hayır diye yanıt verdi. O esnada başka bir kadın ben biliyorum diye öne çıktı. Nereli olduğumu sordu. Türküm deyince çok şaşırdılar. Ushguliye gidiyorlarmış. Kaç km yolları kaldığını, yolda başka köy olup olmadığını sordular.
Hava kararmaya başladı. Yağmur geliyor ve yol hala bitmedi. İşin kötüsü ne kadar yolumuz kaldığını da bilmiyoruz.
Yokuş elektrik santralının yanında bitti. Aliyi beklemek için durdum. Hava çok soğuk. Bisikletimin ön attırıcısı toz ve çamurdan kilitlenmiş çalışmıyor.
Arka tekerlek ve kadronun durumu.
Ön fren bacaklarının ve çamurluğun hali. Bisiklet bu hale geldiğine göre siz varın birde bizim halimizi düşünün.
Sabahtan beri defalarca temizlediğim ön çamurluğumun üst bağlantısı kopmuş, çamurluk tekerleğe sürtüyordu. Çıkarıp attım.
Ali geldi. Az sonra aşağıda görünen köyün yanından geçeceğiz.
İniş güzel ama ben temkinli sürüyorum.
Ali uçtu gitti. Ben fotoğraf çekmeyi tercih ediyorum. Bir daha buralara gelemem.
Aşağı inip derenin üzerindeki köprüde Ali ile buluştuk. Bacaklarımdan ne kadar kirlendiğimiz belli oluyor. Ushguliden sonra artan araç trafiği yüzünden sık sık toz bulutu içinde gitmek zorunda kalıyoruz. Maşrutka denilen minibüs sürücüleri bize aldırmadan hızla geçip tozu dumana katıyorlar.
Köprüyü geçtikten 2-3 km sonra dağdan akan dere yolun üzerinden geçip aşağıdaki nehre dökülüyordu. Geride kaln yolda gürcüler bu tür durumlarda yolu kazıp altına koydukları körüklü plastik borularla suyun yolu tahrip etmeden akmasını sağlamışlardı ama tahminimce buradaki dere diğerlerinden çok daha büyük olduğundan o tür bir çözüm yoluna gitmemişler. Suyun akışı araçlara kesinlikle engel olmuyor. Bizim gibi bisikletliler ve trekking yapanlar için sorun oluşturuyor. Bu durum aslında çokta büyütülecek bir şey değil çünkü yolun ve buradaki dünyanın ruhuna uygun.
Yolun biraz ilerisinde derenin üzerine yayalar için kalas uzatıp bir köprü yapmışlar. Suyun içinden geçip ayakkabılarımızı ıslatmak istemediğimiz için bizde köprüyü tercih ettik. Dün ayakkabılarımız yeteri kadar çamurlanıp ıslandı.
Ushba dağının kuzey ve güney zirveleri göründüğüne göre Mestiaya yaklaştık ama hala kısa çıkış ve inişler yapıyor, tozun toprağın içinde gidiyoruz. Yağmurda atıştırmaya başladı.
Mestiaya 2 km kala aynı Tbilisi Gori arasındaki gibi beton yol ve iniş başladı. Araçların hız yapmalarına engel olmak için yola betondan kasisler yapmışlar. Sonunda Mestia göründü.
Mestiaya geldik. Bir ara hiç gelemeyeceğiz sandım. Yol umduğumdan uzun sürdü bunun nedeni yolu hafife alıp geç hareket etmemiz, lastiğimin patlaması, bagajımın kırılması, yolun zorluğu ve en önemlisi de muhteşem güzellikler karşılığında adeta büyülenip fotoğraf çekmekten yol alamamamız oldu.
Bir an önce kendimize kalacak bir yer bulabilmek için Mestia merkezine doğru yola devam ettik. Yol kenarında içki içen bir gurup bizi görünce bağırıp davet ettiler ama durmadık. Mestia merkez toz toprak içindeydi. Görüş mesafesi çok düşüktü. Sanki vahşi batıda bir kasabaya gelmişiz gibi hissettim kendimi. Telefonuma daha önce lonely Planetten bulup kaydettiğim bahçesinde çadır kurduran pansiyonun yol tarifini okuyarak evi bulduk. Yan taraftaki evin bahçe kapısındaki adam bizi çağırdı. Anlaşamayınca bir kadını çağırdı. İrma çok iyi İngilizce konuşuyor. Çadır kurmak için 10 lari istedi ve hemen ardından sizce çok mu diye sordu. Oda çok olduğunu biliyor. Çok dedik. 7 olsun diye pazarlığı başlattı. Ali 5 verelim deyince ikisinin ortası olsun 6 lari dedi. Ben söze girip tamam dedim. Bir an önce duş almamız lazım halimizi görüyorsun. Banyo var mı diye sordum. Var ama sıcak su 1 saat sonra dedi. Önemli değil biz soğuk su ile duş almaya alışığız diye yanıtladım. Evin bahçesinde çimenlerin üzerine çadırımızı kurduk. Pansiyon fiyatı kişi başı 20 lari, kahvaltı ve yemek isterseniz bir 20 lari daha ödemeniz gerekiyor.
Ali çamaşırlarını yıkayıp geldi, su çok soğuk dedi. Ardından ben gittim. Hakikaten suya el dayanmıyordu. Ben birde Irmaya soğuk suyla da banyo yapabiliriz demiştim. Bu suyla insanın ancak cenazesi yıkanır. 1 saat sonra önce Ali sonra da ben duşumuzu aldık. Su sıcak değildi ama en azından vücudumuzun dayanacağı soğukluktaydı. Yemeğimizi yedikten hemen sonra yattık. Dışarıda yağmur yağıyordu. Muhteşem iki gün geçirmiştik. Mestiayı mutlaka gidip görün. Ali yarın yola devam etmeyi arzu ettiğini söyleyip izin istedi. Ben bir süre kalıp dinlenmeyi düşünüyorum.
Bu günkü tahmini tur mesafesi: 55 km.
Nefis rotalar, nefis fotoğraflar. Çok ilham verici bir gezi yazısı.
YanıtlaSil