29 Ağustos 2011 Pazartesi Sabah 05:30 gibi uyanıp 05:45 te çadırdan dışarı çıktım. Gece yağan çiğ nedeniyle çadır ıslanmış. Uğur, Erhan ve karşımızda çadır kuran İsviçreli aile henüz uyuyorlar. Aslında Yusufeli uyuyor. Etraf sakin, sessiz.
Untitled from
Orhan Kilic on
Vimeo.
Kamp alanı gibi dışarısı da sakindi.
Buraya gelmeden önce yapılacak baraj nedeni ile Yusufelinin sular altında kalacağını okumuştum ama kaldığımız yerin hemen yanındaki arsaya bina yapmak için yeni temel atmışlar.
Dün Erzurumda 1850 metre yükseklikteydik, bu sabah Yusufelinde 585 metredeyiz. (GPS haricinde bu tür aletlerin doğruluğuna güvenmeyin sadece fikir sahibi olmak için yararlanın.)
Bu günkü yolumuz Yaylalar köyünde son bulacak ve tahminen 1600 metreye çıkacağız.
Diğer tarafa da devasa bir bina kondurmuşlar. Nedense doğal dokuyu bozma konusunda pek maharetliyiz.
O devasa binanın karşısında dere kenarına ambalaj atıklarını ve çöplerini atmışlar. Sizler yaşadığınız çevreye sahip çıkmazsanız gelen geçenden sahip çıkmasını nasıl beklersiniz.
Green Peace pansiyonun bahçesi.
Yusufeli bir vadi içinde yer alıyor.
Ben çevreyi gezip çekim yaparken bizimkiler de kalktı. Uğurun ve benim durumum düzelmiş. İsviçreli ailede kalkmış. Bizde olsa insanlar bu kadar küçük çocukları ile doğaya tatile çıkmazlar. Hele çadırda asla kalmazlar.
Kahvaltıdan sonra hazırlanıp yola çıktık. Bu günden itibaren yolculuğun daha ilginç olacağından eminim. Dün asfalt kalitesi çok iyi bir yolda bisiklet sürmüştük. Bu gün ise 45 kmlik yolun ilk 18 km sinin asfalt yer yer toprak ama sonrasının toprak olduğu bilgisini aldık kaldığımız pansiyondan. İlk durağımız Yusufelinin içindeki Kaptan Ticaret. İspirto almamız lazım. Uğura eğer kendini iyi hissetmiyorsan Yaylalara minibüs ile gel dedim. Uğurun niyeti eşyalarını minibüsle gönderip bizimle birlikte pedal çevirmek. Bencede makul. Gidemezsen minibüsü bekleyip binersin diyorum.
Dün akşam Erhan ile birlikte alışverişe giderken üzerinden geçtiğimiz tahta köprünün üzerinden bu sefer Uğurla birlikte geçtik ve köprünün sallanması Uğurun çok hoşuna gitti.
Yusufelinin içerisinde ilerleyip Kaptan ticarete geldiğimizde saat 08:00 di ve dükkan yeni açılıyordu. Ben ispirto alırken Uğur hemen yan taraftaki minibüs durağında Yusufeline gidecek minibüsü bulmuş. Şoförle konuştum eşyalarımızı götürmeyi kabul etti sizde eşyalarınızı verin dedi. Bizde eşyalarımızı verdik ama bu arada bütün anahtarları, yamaları ve yedek iç lastikleri de vermişim. Yanımda bir tek pompa birde yiyeceklerimizin olduğu sırt çantası var. Umarım bir aksilik yaşamayız. Bu arada unutmadan söyleyeyim minibüsün güler yüzlü şoförü aynı zamanda Yaylalar köyünün de muhtarı, İsmail Bey. Uğur ne kadar ödeyeceğiz diye sordu. Kolay hallederiz dedi İsmail bey gülümseyerek. Ben hep bu kolay söyleminden çekinmişimdir, insanın önüne aklına hayaline gelmeyen meblağlar çıkar. İsmail Bey Yusufelinden saat 15:00 te hareket edeceğini, ondan önce köye varacağımızı söyledi. Çevreden bazıları varamazlar diye muhalefet ederken bazılaeı ise varırlar diye İsmail Beyi tasdik ettiler. Bu durumda İsmail beyden önce köye varmak bize farz oldu.
Çeşmeden sularımızı doldurduktan sonra yola çıktık. Yusufeli arkamızda kalırken yol yavaş, yavaş yükseliyordu. Bekleyin bizi dağlar geliyoruz.
Bu yöreye özellikle İsrailli turistler ilgi gösterdiği için İbranıce tabelalara rastlamak mümkün.
Artık Yusufeliden iyice uzaklaştık.
Uğurun izlenimlerini dinleyelim bakalım neler söyleyecek ve zaman içinde değişecek mi?
Yol derenin yanından devam ediyor.
Eski ve yeni.
Yusufeli çıkışında gördüğüm bakımlı suni çim futbol sahası beni hem çok şaşırttı, hem de memnun etti.
Yine bir asma köprü.
Ben bu kareyi çekerken arkamda kıyamet koptu. Başımı çevirip baktığımda az önce görüntülediğim köprüden Renault 12 SW bir arabanın benim bulunduğum tarafa geçmekte olduğunu gördüm. Doğrusu bu köprülerden araba geçirecekleri hiç aklıma gelmemişti.
Dereiçi köyünün tepelerinde bulunan Hamrut kalesi..
Yola devam edelim artık.
Daha önce İz TV de gördüğüm Yusufelinde boğa güreşlerinin yapıldığı arenaya geldik.
Yolun eğimi insanı rahatsız etmeyecek kadar az. Çok rahat ilerliyor ve hiç hissetmeden yükseliyoruz. Burası arenanın önü ve yolun kenarındaki yamaca konuşlandırılmış localara dikkatinizi çekmek istiyorum.
Sarıgöle doğru devam ediyoruz.
Soldan gidiyoruz.
Altımızdan akan dere.
Arada bir köylere rastlıyoruz.
Ve tabi ilginç yapılara da.
Asma köprü ile teleferikler olmazsa olmazlardan.
Bir alabalık tesisi ve aynı zamanda otel.
Mezarlıklar yamaçlarda.
Uğur geldi.
Ve geçip gitti.
Sarıgöle geldik.
Girişte bizi bu iki delikanlı karşıladı ve sordukları ahret soruları ile iyi bir terlettiler.
Yaylalardan 18-20 km kadar uzaktayız. Buraya kadar çok rahat gelip pek az yükselmemiz beni oldukça rahatsız ediyor. Önümüzdeki yol azaldıkça çıkacağımız yokuşun dikliği artmış oluyor.
Bakkala girip kimimiz gazoz içtik kimimiz dondurma yedik. Bakkala dışarıda yiyip içersek ayıp olmaz mı diye sorduk, burada böyle şeylere kimse aldırmaz keyfinize bakın dedi.
Fazla oyalanmadan Sarıgölden de ayrıldık. Burada yiyecek içecek ihtiyacınız için her şeyi bulabilirsiniz.
Yol üzerindeki bir şelalenin yanında duran Erhan bizi bekliyordu. Su yoldan yan taraftaki dereye akıyordu.
Uğurda geldi.
Hazır gelmişken sen yeniden görüşlerini alayım Uğurcuğum.
Şelalede sularımızı doldurduktan sonra devam ettik.
Barhal’a yaklaştık.
Haydi Uğur pedalları çevirip bir an önce Barhal’a ulaşalım.
Yolun kenarındaki dere oldukça gür akıyor.
Artık toprak yolda ilerliyoruz.
Asma köprüler Uğur’un çok hoşuna gitti. Neredeyse hiçbir köprüyü boş geçmiyor.
Barhal’a ulaştık.
Çay içelim dedik. Uğur Barhal Pansiyona çay var mı diye sormuş, 15 dakika sonra hazır olur yanıtını alınca gelin dedi.
Çayın demlenmsini beklerken fotoğtaf çekip vakit geçirdik. Bu gün arife, seferi olduğumuzdan Erhan ve Uğur oruç tutmuyorlar. Uğur ben çocukken annem bu gün kuşlar bile oruç tutar deyip bana da oruç tuttururdu, sonra kuşların yem yediğini görünce hani bu gün kuşlarda oruç tutardı bak bunlar yem yiyor derdim diye çocukluk anısını anlattı.
Bu ülkede kırsal kesimde ve kırsaldan kente göç eden varoşlarda hep kadınlar çalışır, hep onlar ezilir, kahır çekerler.
Bayan Kate Clow burada Barhal Pansiyonda kalıyormuş. Yakın geçmişte Gürcistan2a yaptığı seyahatte köpek saldırısına uğradığından kuduz aşısı oluyormuş ve bu sabah aşı olmaya Yusufeline gitmiş. Kendisi ile tanışamadık ama iki köpeği ile tanıştık.
Bir süre sonra çay geldi. Pansiyon sahibi hanım son derece kibar ve mütevazi. Yöresel giysiler giymiş. Buralıymışlar ve pansiyon işletmeciliği yapıyorlar. Eşi çocuklarını okula kaydettirmek için Yusufeline gittiğinden bu gün yalnız. İsraille bozulan ilişkiler nedeni ile turist sayısında ciddi bir düşüş olmuş. Bizim insanımızın doğaya ilgisi ortada. Bayan Kate Avrupalıların ilgisini buraya çekmeye çalışıyormuş ama durum şimdilik pek iç açıcı değil. Kuzeye göre fiyatlar çok makul. Yatak+kahvaltı+akşam yemeği kişi başı 50 TL. Bence artık eski güzelliğini kaybedip çok kalabalıklaşan Ayder yerine bu yöre tercih edilebilir.
Çaylarımızı içtikten sonra hesabı sorduk. Hesap yok demiş hanım ve üstelik Uğura bir poşet haşlanmış patates vermiş. Uğur abi hiç olmazsa 5 TL verelim dedi. Ayderde böyle bir jestle karşılaşabileceğinizi asla ummuyorum. Bu güzel insana veda edip yola çıktık. Amacımız buraya kadar gelmişken Barhal Kilisesini görebilmek.
Köprüye geldiğinizde sağa dönün demişlerdi, bizde döndük.
Kilise için 1 km içeride demişlerdi ama epey gittiğim halde kiliseye gelemedim. İşin ilginci etrafta yolu sorabileceğim kimse yok. Sonunda bahçesinde eşelenen bir adam görüp kiliseyi sorduğumda geçmişsin 1 km kadar geride kalmış dedi. Geri dönüp arkadaşlarımı da döndürdüm ve yol ayrımını bu sefer gördük.
Kilise muhteşem. Burada bir not düşmek istiyorum prensip olarak gezilerimde karşılaştığım bu tür yapıların ve yerleşimlerin tarihi ile ilgili ayrıntılı bilgi vermiyorum çünkü bunu merak edenler nasılsa o bilgileri fazlası ile internet ortamında araştırıp bulabilirler. Amacım turlarda hissettiklerimi veya hissettiklerimizi izleyenlere de hissettirip onları da turun bir parçası haline getirebilmektir.
Arazi yapısı nedeniyle bu cephe dışında kilisenin bütün görüntüsünü tek bir kareye sığdırmak mümkün değil. Bu görüntüyü bile ancak iki karede çekip birleştirebildim. Kilisenin giriş kapısı bu cephenin arka tarafında bulunuyor.
Köyün ilkokulunu ne akla hizmet ederek hemen kilisenin yanı başına kondurmuşlar anlamadım. Kilisenin giriş kapısı bu dar aralıkta.
Kapı yenilenmiş ama kapalı. Eski kapının korunmasını veya ona uygun yeni bir kapı olmasını tercih ederdim. Kilisenin kapalı tutulmasını ise anlayamadık. Açık olsa belki daha çok turist çekebilir.
Kapı üstündeki siperlik kırılmış.
Kilise ziyaretinden sonra yeniden yola koyulduk. Barhal arkamızda kalmıştı ve toprak yoldan devam ediyorduk. Sürüsünü yayılmaktan getiren kızla karşılaştık. Karşıdan gelen minibüs hayvanların yolu açmasını sabırla bekledi. Yolda giderken arkamızdan kornaya basarak yol isteyen sabırsız sücülere sevgilerimi sunuyor ve trafikte bizde bir aracız ve en az sizin kadar kara yolunu kullanma hakkına sahibiz, biraz sabır lütfen diyorum.
Uğur sabırsız davranıp yolun ters tarafından geçti ve ürken hayvanlardan birisi minibüse doğru kaçtı.
Bir süre sonra Erhan’ı bir yol ayrımında bizi beklerken buldum. Burada Yaylalara 15 km kaldığını gösteren bir tabela vardı. Biz soldan devam edeceğiz. Sağdaki yol Altıparmak dağlarına gidiyor.
Buraya kadar olan yol çok keyifli rahattı. Tek olumsuzluk Sarıgölden sonra yolun toprak olmasıydı ama bu insanı fazla rahatsız etmiyor, belki iniş yapsak yolun olumsuzluğunu daha fazla hissedebilirdik. Yol oldukça sakin. Tek tük araç geçiyor ve neredeyse hiç insanla karşılaşmıyorsunuz.
Benden az sonra Uğur geldi.
Bu noktadan sonra yol daha kötü bir hal aldı. Yoldaki taşlar çıkış yapmamıza rağmen oldukça rahatsız ediyor ve birkaç yerde çok sert çıkışlarla karşılaştık, bunlarda hızımızı düşürdü.
|
Kimden |
Ama doğayla baş başa olmanız tüm bu olumsuzlukları yok ediyor. Nereye bakacağımızı, nerede fotoğraf çekeceğimizi şaşırıyoruz.
Ağaç kütüğünden yapılmış ilginç bir çeşme.
Yol boyunca su bol ilave su taşımanıza gerek yok.
Suyumuzu içip susuzluğumuzu da giderdik.
Hadi bakalım devam edelim yola.
Bir yol ayrımına geldiğimde durup Erhan ile Uğuru bekledim. Önce Erhan geldi ve sol taraftan gitmemiz gerektiğine karar verdik.
Uğur az önce sözünü ettiğim dik yokuşlardan birisini çıkıp yanımıza gelirken.
|
Kimden |
Burada az ileride yolun iki tarafında ikişer katlı birkaç bina vardı ve boş olarak duruyorlardı. Kim tarafından ve ne amaçla yaptırıldığına karar veremedik.
Yine ağaç gövdesinden yapılmış bir çeşme daha. Üstelik bunun yalağıda ağaç gövdesinden.
Dere ve üzerindeki köprü.
Etrafımız dağlarla çevrili ve biz bir vadide yol alıyoruz.
Arkadaşlarım devam ederken video çekimi ile yolu ve çevreyi görüntüledim.
Arkadaşlarıma yetişmek için pedallara yüklendim. Yolda giderken yolun ortasında ayı pisliği gördüm. Sen ne anlarsın ayı pisliğinden inek pisliğini ayı pisliği sanmışsındır demeyin. The Kaçkar kitabında Kate Clow ayı pisliğini içinde bol çekirdek olan olarak tarif ediyordu ve bu pisliktede bol çekirdek vardı. Bu tespit beni heyecanlandırıyor ve pedalları daha hızlı çevirirken bir yandanda ayıyla karşılaşırsam neler yapabileceğimi düşünmeye ve senaryolar üretmeye başladım. Bir belgeselde ayının 60 km/h hızla koşabildiğini öğrenmiştim ki bu kaçmanın çare olmadığını gösteriyor. Sonunda Uğur ve Erhan’a yetiştim. Pisliği onlarda görmüşler ama ayı pisliği olduğunu anlamamışlar.
Yolda ilerlerken dik bir çıkışın ardından bir anda karşımıza birkaç evin bulunduğu bir yerde bakkal çıktı. Çölde vaha bulmuş kadar sevindik. Barhaldan beri ilk kez bir bakkalla ve özelliklede insanlarla karşılaştık. Kimimiz gazoz içti kimimiz maden suyu. Ben üzüm almayı tercih ettim. Yan taraftaki kahvede oturup aldıklarımızı tükettik. Masalarda okey takımları da vardı. Hadi dördüncüyü bulup okey oynayalım dedim ama geç kaldık zaten minibüsten sonraya kalmayalım diyen arkadaşlarımız devam edelim dediler. Bu arada Erzurumdan beri harcamalarımızı ortak yapıyoruz. Kasa olarak Uğur’u görevlendirdik. Harcamaları o yapıyor ve kasada para azaldığında haber veriyor kasaya para ekliyoruz.
Bakkalın söylediğine göre Yaylalar köyüne 3 km yolumuz kalmış. Sabah Yusufelinden yola çıkarken en azından Yaylalar Köyüne ulaşmayı hedeflemiş, eğer erken gidersek 3,5 km ilerideki Olgunlara devam ederiz demiştim ama sabah yola geç çıkmamız, Barhalda çay molası vermemiz ve Kiliseyi ziyaret etmemiz nedeniyle çok zaman kaybettik. Birde eşyalarımızı almak için Yusufelinden gelen minibüsü bekleyeceğiz. Bu durumda Yaylalarda konaklayacağız.
Sevgili Hakan Eşmenin kült olmuş pozunu vermeyi ihmal etmiyorum.
Uğurla ben bu çekimleri yaparken Erhan yola devam etmeyi tercih etti.Bu bilgiyi ayrımcılık yapıp Erhan’ı görüntülememişsiniz düşüncesine kapılabilecek olanlar için veriyorum.
Yolda yeniden ayı pisliği ile karşılaşınca bu sefer her türlü tehlikeyi göze alıp hayatım pahasına görüntüledim. (Bu cümlede fazla trajik oldu. Gündüz gözü bir ayı ile karşılaşma şansınızın çok düşük olduğunu belirteyim, özelliklede karayolunda. Ayılar buraya gece inerlermiş.)
İsterseniz birde yakından bakalım.
Çıktığımız bir yokuştan sonra
Yol düz olarak devam ediyor.
Yaylalar Köyü göründü.
Yukarıdaki köyden gelen minibüs direksiyon sistemindeki arıza nedeniyle virajı dönememiş, yolcular minibüsü yokuş yukarı geri itmeye çalışıyorlar.
Köy girişindeki çeşme.
Köyün girişindeki bu eski köprü oldukça ilgimi çekti.
Üzerinden geçmeye karar verdim.
Erhan çoktan köye ulaştı. Hadi bakalım bizde gidelim bakalım ne ile karşılaşacağız.
İşte Yaylalar Köyü. 16:30 da köye ulaştık. Erhan eşyalarımızın geldiğini söyledi, çok şaşırdık. Anlaşılan İsmail Bey eşyalarımızı köye gelen başka bir araç ile göndermiş. İsmail Bey gelince borcumuzu sorduk borcunuz yok dedi. Kendisine çok teşekkür ediyoruz. Yolda sık, sık keşke eşyalarımı vermeseydim bu yolda rahatlıkla taşırdım diye düşündüm ama Yaylalar köyüne 15 km kaladan itibarenkarşılaştığımız nefesimizi kesen yokuşlarda iyiki eşyalar yanımda değilmiş dedim.
Yaylalar Köyündeyiz. Burası Çamyuva Pansiyon. Soldaki binada oda, kahvaltı ve akşam yemeği olarak yarim pansiyon kalabiliyorsunuz. Kişi başı ücret 50 TL. Biz sağda kaldık. Konaklama 20 TL, kahvaltı isterseniz 15 TL daha ödeyeceksiniz. Biz yiyeceğimiz olduğundan kahvaltı istemedik.
585 metrede başlayan yolculuğumuz 1855 metrede sona erdi.
Bu Uğurla birlikte kaldığımız oda. Bu tarafta tuvalet ve duş ortak kullanılıyor ama bizden başka kimse olmadığından zorluk yaşamıyoruz. İçeride kendi yemeğinizi yapabilmeniz için mutfak, ocak, buzdolabı ve kap kacak var.
Yusufeli Yaylalar arası mesafe 57 km. Bu mesafeye Kiliseyi görmek için Barhalda gittiğimiz yaklaşık 3 km dahil.
Uğur yaklaşık 5 saat 11 dakika pedal çevirmiş.
Yemekten sonra Erhan ve Uğur son teravi namazına gittiler. Uğur geldi ama Erhan yoktu. Uğur hoca tespih namazı kıldırmadan ben kaçtım, tespih namazı uzun sürüyor Erhan zor gelir dedi. Hakikaten Erhan Uğurdan bir hayli sonra geldi. Bakkaldan 4 TL ye telefon kartı alıp köydeki kulübeden evi ve durumumuzu bildirmek için sevgili dostum Emin Oğuzu arayıp uzayda bile görüşme yaptırdığını reklamlarda duyuran Vodafon’un kulaklarını çınlattım. Bu çınlatma ileride daha da şiddetlenecek. Bende ve Uğurda Vodafon hat var, Erhan Almanyadan geldiğinde hat almak için telefoncuya gitmiş bu hat tepelerde daha iyi çekiyor diye eline Avea hattı tutuşturmuşlar. Dolayısı ile hiç birimizin telefonu çalışmıyor. Dağda kullanacağımız 4 paket makarna, 1 sarelle, 5 hazır çırba, 5 Tang toz içecek, 1 kg beyaz peynir, 1 kg zeytin ve 9 pide 1 ekmekten oluşan yiyeceğimizi alıp yattık. İftardan önce 8-10 pide ayırmasını rica ettiğim İsmail Bey in kardeşi Naim bey 10 pideyi temin edemeyince eksiği ekmek ile tamamlamış. Artık yarından itibaren doğa ile baş başa olacağımız yolculuğumuz başlıyor.
Çok güzel bir doğada seyahat etmişsiniz ,imrendim ama senin prensiplerinden yavaş yavaş uzaklaştığınıda görüyorum bence eşyaları münibüsle göndermeniz çok iyi olmuş ama lastik patlamasına karşı bir yedek lastik ve tamir takımı bırakmalıydın, orda kumar oynamışsın.Videoda soruyorsun ben cevap vereyim geziniz 10 üzerinden 10.Birde eşyaları getiren araç sizin yanınızdan geçmedimi yani bir başka yolmu vardıda onu siz görmediniz.sevğiler.
YanıtlaSilSevgili Emin ben prensiplerimden vaz geçmedim ama olay benim başlangıçta eşyalarımı minibüs ile göndermeye sıcak bakmamamdan kaynaklandı. Bir anda karar verince heybelerimden birisinde olan malzemeleri almayı unuttum. Turun henüz başında yaptığın bonkörce puanlaman için teşekkür ederiz. Yusufeli Yaylalar arasında tek yol var ama eşyalarımız başka bir araçla gönderildiğinden teslim ettiğimiz araç yanımızdan geçerken sürücü el salladı ama biz bunu olağan bir selamlama olarak algıladık, eşyaların gittiğinden haberimiz olmadı.
YanıtlaSilTeşekkür ederim Cihancığım ama ölçümüne fazla güvenmemek lazım.
YanıtlaSilOrhan abi daha yeni başlıyor diyorsun.Bakalım neler göreceğiz süprizler bekliyorum sizden bizi şaşırtın.
YanıtlaSilBizlerde neler göreceğimizi merakla bekliyoruz. :)
YanıtlaSilOrhan abiciğim... bacaklarınıza sağlık pedalınıza kuvvet...Allah kazadan beladan korusun...Belgesel tadında takip ediyorum...süpersiniz
YanıtlaSil