30 Ağustos 2011 Salı
Rahat bir uykunun ardından sabah uyandık. Bu gün bayram ve ben bisiklete merak sardığımdan beri son üç bayramı evimden uzakta geçiriyorum.
Uğur ve Erhan bayram namazına gittiler. Bir süre sonra Uğur geldi, Erhan yine meydanda yok. Uğura Erhan’ı sorduğumda imam duayı uzattıkça uzatıyordu ben kaçtım geldim dedi. Daha sonra Erhan geldi ve bizi karşıdaki pansiyon binasında kahvaltıya beklediklerini söyledi. Bir yanlışlık olmasın biz kahvaltı yapmayacağımızı söylemiştik dedik. Birbirimizle bayramlaşıp aşağı indik. Sokak ana baba günüydü, Neredeyse köyün bütün erkekleri oraya toplanmış birbirleri ile bayramlaşıyorlardı. Bizde bayramlaşarak ilerlerken İsmail Bey ile karşılaşıp bayramlaştık. Hadi kahvaltıya dedi. Biz kahvaltıyı kendi olanaklarımızla yapacağız bir yanlışlık oldu herhalde dediğimizde bu gün bayram ve kahvaltı bizim ikramımız dedi. Bakkalda kardeşi Naim bey ile de bayramlaşıp pansiyona girfik. Girişte açık büfe kahvaltı hazırlanmıştı.
Kahvaltılıkların olduğu yerde tereyağından kaymağa, baldan çeşitli reçellere, peynirden salama ve muza yok yoktu.
Yiyebileceğim kadar aldığım kahvaltı tabağım. Masada çok daha fazlası vardı.
Erhan hazırlanmış bile bende çıkıp eşyalarımı aşağıya indirip hazırlanayım.
Dün bulunduğumuz yere bu yokuşu çıkarak gelmiştik.
Bu gün ise bu yokuşu çıkarak başlayacağız. Yüklü bisikletlerle sıkı bir başlangıç bizi bekliyor.
İsterseniz bundan sonra izleyeceğimiz yolu Google Earth görüntüsü üzerinden izleyelim. Bu gün turkuaz renkli izi takip ederek Olgunlar üzerinden Dilberdüzüne gideceğiz. Yarın aynı renkli izi takip ederek Zirveye çıkıp Dilberdüzüne döneceğiz. Sonraki gün aynı yoldan Olgunlara döndikten sonra soldaki ince çizgi ile çizilmiş yola sapıp Döbe yaylasını geçerek Döbedüzünde konaklayacağız. Sonraki gün aynı çizgiden devam edip Naletleme geçidini geçip Kavrun tarafına ineceğiz.
Artık yola çıkmaya hazırız.
Biz son kontrolleri yaparken Naim Bey bizi Şenyuva Pansıyonun penceresinden izliyor. İsmail Bey bayramlaşmaya gittiğinden maalesef görüntüleyemedim. Bizlere sıcak ilgi ve konukseverlik gösteren Yaylalar Köyü halkına ve Şenyuva Pansiyon çalışanları ile İsmail Bey ve Naim Beye çok teşekkür ediyorum. Umarım yeniden ziyaretinize gelme şansı bulurum.
Erhan bisikletine binerek Uğur ise iterek yokuşu çıkmayı yeğledi. Bende şansımı binerek denemekten yanayım. Bisikleti itmek binmekten daha zor.
Bir yere kadar çıkan Erhan bisikletten inmek zorunda kaldı. Bende indim artık üçümüzde iteceğiz. Yokuş gerçekten çok dik.
Birde videodan izleyin bakalım yokuş nasılmış.
Yaylalar bir anda aşağıda kaldı. Çok hızlı yükseldik.
Gördüğümüz herkesle bayramlaşarak yola devam ediyoruz.
Yokuş hala devam ediyor.
Burada köy bitiyor ve bizde bisikletlerimize bindik.
Bu yol Olgunlara kadar devam ediyor. Oradan sonra artık patikadan ilerleyeceğiz.
Yol dereyi takip ediyor.
Yaylalar artık arkamızda kaldı.
Yol kenarında rengarenk çiçekler var.
Olgunlar göründü. Tahmin ettiğim gibi 1 saatte geldik. Bu fotoğrafı çekerken yiyeceklerin olduğu sırt çantam bagajdan kaydı. Yükümü düzeltmek ve yeniden bağlamak gerçekten çok zor oldu. Benim taşıdığım yük tahminen 22 ila 25 kg arasında.
Olgunlar girişinde Kaçkar Pansiyon.
Erhan ile Uğuru burada beni beklerlerken buldum ve hemen rahatsızlığımı söyleyip bunun tekrarlanmamasını, bundan sonraki yolun şimdiye kadar geldiğimiz yolla karıştırılmamasını her an her şeyin olabileceğini bunun içinde yakın olmamız gerektiğini söyledim.
Olgunları Trans Kaçkar hakkında araştırma yaparken gördüğüm fotoğraflardan biliyorum. O zamanda ilgimi en çok çeken yerdi ve şimdi bu otantik yayla köyünü canlı göreceğim için kendimi çok şanslı sayıyorum.
Burasının bir diğer özelliği de araba yolunun ulaşabildiği son yerleşim olması. Buraya arabanızla gelebilirsiniz yada Erzuruma gelip Erzurumdan Yusufeline otobüsle ulaştıktan sonra Yusufelinden Yaylalara minibüsle gelip Yaylalardan Olgunlara yürüyebilirsiniz. Yaylalar Olgunlar arası 3,2 km ve Yaylalar çıkışını atlattıktan sonra rahatlıkla yürüyebilirsiniz.
Güneyden zirveye çıkmak isteyenler veya Trans Kaçkar yapmak isteyenler Olgunlardan geçmek zorundalar. Gerek zirve yolculuğu için, gerekse Trans için eşyalarınızı katır kiralayıp katıra taşıtabilirsiniz.
Burası adeta bambaşka bir dünya. Burada sanki zaman durmuş.
Dar sokaklar. Burada rastladığım genç aslen burada olduklarını ama Bursada ikamet ettiklerini söyledi. Dilberdüzü yolunu sordum yolun 2/3 ünde bisiklete binebilirsiniz dedi. Umarım tersi çıkmaz.
Kuzeydeki yaylalar özelliklede Ayder ne kadar ticarileşip bozulduysa bu taraftakiler aksine o kadar bakirler.
Değişimden burası da daha fazla nasibini almadan mutlaka gelin ve kalın. Yusufeli, Barhal, Yaylalar ve Olgunlar mutlaka gelinip kalınması gereken yerler.
Nihayet geniş bir sokağa rastladık.
Gelin Olgunları birlikte gezelim.
İşte Paşalar Bulvarı.
Olgunlar’ın ilginç korkuluğu.
Olgunlar çıkışındaki köprüdeyiz.
Dilberdüzünden döndükten sonra bu dereyi takip ederek yolumuza devam edip trans yapacağız.
Burada Olgunlar bitiyor. Yada Dilberdüzünden gelenler için Olgunlar burada başlıyor.
Olgunlardan çıktık ve Nastaf Yaylasına doğru yol almaya başladık.
Fotoğraf sizi yanıltmasın bu yolda neden bisikletlerine binmiyorlarda itiyorlar diye. Patika düz bir satıhta değil. Hemen sağınızda dere yatağına kadar inen dik bir eğim var. Yüklü bisiklet ile dengenizi kaybederseniz ki bu çok mümkün kendinizi aşağıda bulursunuz. Patikanın yanındaki eğimi bir sonraki fotoğrafta daha iyi göreceksiniz.
Ardımızda kalan Olgunlar 2 gün sonra buraya yeniden geleceğiz.
Olgunlardan çıkarken sol taraftan akan bütün derelerin suyunu içebilirsiniz ama sağ taraftan su içmeyin çünkü o derenin suyu Dilberdüzü kamp alanından geliyor ve kamp nedeniyle derenin suyu kirleniyor dediler.
Çiçekleri görünce her şeyi unutup fotoğraf çekmek için kendimi yamacın altında buluyorum.
Güzellere birde yakından bakalım.
Uğurda video çekiyor ama az sonra hafıza kartı dolacak ve video çekimi macera ve hevesi o anlık kalacak. Uğur sonraki günlerde video çekimine cep telefonu ile devam etti.
Olgunlar hala görünüyor.
Erhan ile ben kah bisikletlerimize biniyoruz kah itiyoruz. Uğur ise itmeyi tercih ediyor. Yine bisikletlerimize binerek ilerlerken yol kenarında bir aile ile karşılaştık. Beyefendi selam verdi ve aramızdaki diyalog şu şekilde sürdü.
- Hi.
- Hi.
- How are you?
- Fine, thanks and you?
- Fine. Where are you from?
- İstanbul.
- What is your nation?
- I am Turk.
- O zaman biz niye İngilizce konuşuyoruz?
- Bilmem?
Ergüç Bey, eşi Aslıhan Hanım ve kızları 13 aylık Elif Duru ile böyle tanıştık. Ergüç Bey hele şöyle oturun biraz konuşalım dedi.
Bizim fotoğrafımızı çekmesi için makinemi Uğura vermiştim fırsatı kaçırmamış sağ olsun.
Uğurcuğum kendi makinenin hafıza kartını doldurdun herhalde benimkini de doldurmaya niyetlisin.
Ergüç Bey Türkler bisiklete binmez mantığından ve beni sakallarımdan yabancı sanmış. Bense Türkler küçük çocukla dağa bayıra çıkmazlar düşüncesinden ve Ergüç Bey’in İngilizce konuşmasından onu yabancı sandım. Aynı durum geçen ay yaptığımız 2. Trans Uludağ turunda başıma gelmişti. Demek dağ havası bana yaramıyor. Polat ailesi ile bir hatıra fotoğrafı çektirip ayrıldık.
Artık Nastaf yaylasına doğru yola devam edebiliriz.
Sözü edilen solumuzdan akan içilebilir bir su kaynağı.
Gelin zorlu yol şartlarından küçük bir bölümü birlikte geçelim.
Patika bu şekilde devam ediyor.
Yolun zor olan bölümlerinden birisi ki ilerleyen bölümde burasını mumla arayacağız.
Bir mola anımızda Uğur yatarak dinlenmeyi tercih ediyor.
Yeniden yoldayız.
Dere yatağından bir hayli yükseldik.
Burada neredeyse patika hiç yok.
Sonunda Nastaf yaylası göründü. Buradan sonra Dilberdüzüne son 500 metresinin oldukça dik olduğu söylenen 4 km daha yolumuz var.
Nastaf’ın girişindeyiz.
Burada Olgunlardan gelen 5 ailenin Temmuz başından Eylül sonuna kadar konaklayıp hayvancılık yaptıklarını okumuştum. Ama evler ve ahırlar boş.
Bu tarafa doğru devam edeceğiz.
Uğur yine bir işler çeviriyor.
Yaylada sadece karşıdaki evde yaşayan bir aile var. Hayvanları dere kenarında otluyorlar.
Nastafta çeşme başında yemek molasından sonra yeniden yoldayız. Bundan sonraki hedefimiz ana kamp merkezi olan Dilberdüzü.
Nastaftan sonra yol şartları daha da zorlaştı.
Kayaların arasından geçerken sağ baldırıma çarpan sol pedal baldırımı yara içinde bırakınca Uğurdan anahtarı alıp pedalı söktüm. Benden sonra Uğurda pedalı söktü.
Mümkün olduğunca çok çekim yapıp yolculuk hakkındaki bütün ayrıntıyı kayıt etmek istiyorum.
Karşıdaki dağın yamacına geldiğimizde bu günkü hedefimize ulaşacağız ama bu hiçte kolay değil. Durmadan dinlenmeden didinip mücadele ediyoruz ama bir türlü hedefe yaklaşamıyoruz. Buda insanda bıkkınlık yaratıyor. Arkadaşlarım sürekli ne kadar kaldığını soruyorlar ben onları cesaretlendirmek için fazla kalmadı, şu sırtı dönğnce işimiz kolaylaşacak gibi cümleler sarf ediyorum. Nasıl söyleyeyim ki kolumdaki altimetreye göre gidec eğimiz yerin yüksekliğine ulaşmak için daha tırmanmamız gerektiğini yada son 500 metrede yokuşun çok zor çıkılacak kadar dikleştiğini okuduğumu.
Yine kısa molalardan birindeyiz. Uğura evde olduğun saatlerde seni aramaya çekiniyorum çünkü kadınlar kocalarını ayartık evden uzaklaştıran arkadaşlarından hiç hoşlanmazlar dedim. Uğur abi bayramda onları bırakıp bu tura katıldığım için bana da kızdılar hanım Orhan abini oralarda bırakta gel dedi diye benim görüşümün doğruluğunu destekliyor. Bu turun bayramda olmasını aslında bende istememiştim ama Uğur bayramda olursa gelirim ama bayramdan önce is yerinden izin alamam deyince tarihi bayram olarak kararlaştırmıştım.
Yol genellikle bu şekilde zor ve yolculuğu çekilmez hale getiren patikalarda devam ediyor. Yeri geliyor bisikletimizi büyük kayalardan atlatıyoruz ve bu sırada taşın üzerinden inen arka tekerlek hızla yere vuruyor. Uğur abi bisikleti yavaş indir diyor ama hangi birinden indireyim bir değil, iki değil. Hepimizde yorgunluğun getirdiği bir bıkkınlık var. Bazen bisikletimi iki elimle gidondan tutup itiyorum, bazen taşlı veya dik patikalarda sağ elimle sele borusundan çekiyorum. Bazen bisikleti koca bir taşın üzerinden atlatmaya çalışırken hafif olan ön teker havaya kalkıp arka teker yerinden bile kalkmayıca ortaya şaha kalkmış bisiklet görüntüsü çıkıyor. Bisiklet, çekmekten neredeyse sağ kolum uzadı. Molalarımızı sıklaştırıyoruz.
Nastaf Yaylası ile Dilberdüzü arasındaki düz gibi görünen nadir yerlerden birisi.
Artık dilberdüzü net olarak seçilebiliyor. Bize yakın olan tepeye tırmanacağız. Aşağıda gideceğimiz patika görünüyor. Buradan size kolay bir yol gibi göründüğüne bakmayın. Aksine gitmek çok zor. Yoldaki kocaman kayalar ve kayaların arasındaki bir tekerlek genişliğindeki dar geçitler otlar yüzünden buradan fark edilmiyor. Haydi arkadaşlar diyorum şu patikanın son göründüğü virajı döndükmü bu iş tamam.
Yolda dizime gelen kayaları atlatıp hoplatarak boğusurken öyle bir yere geldik ki. Benim iki heybem kayaların arasına sıkıştı kaldı. Geçmem mümkün değil. Uğur abi heybeleri sökelim deyince kabul ettim. Yolun bundan sonrasını heybeler ve bisikleti ayrı olarak kademe kademe götüreceğim.
Heybeleri söküp bir süre taşıdıktan sonra bizden ileride olan Erhan gelip benim heybelerimi aldı. Bende dönüp bisikletimi aldım. Daha sonra bisikletimi Erhanîn olduğu yere kadar taşıyıp dönüp Uğur’un heybelerini aldım. Bu sırada Uğur içinde çadır, uyku tulumu ve matı olan hurcunu taşıtordu. Daha sonra dönüp bisikletini aldı. Bu noktadan itibaren Erhan bisiklet ve yükünü tek seferde, be heybeler ve bisiklet ile birlikte bagaja bağlı olan çadırımı ve yiyecek çantam olmak üzere yükümü iki parça halinde taşıyordum. Uğur ise 3 parça halinde ilerliyordu.
Aslında buraya Temmuz ayında karlar tam erimeden gelmek lazım. O zaman bu çimenler çok daha yeşil oluyor ve yamaçlar çiçeklerle kaplanıyor. Dağların tepeleri karlı oluyor.
Şimdi az sayıda çıçek var.
Artık iyice yaklaştık ama bizde bittik. Soldaki yamaca arka taraftan tırmanıp Dilberdüzüne geleceğiz. Bu arada geçmekte olduğumuz patikanın durumuna dikketinizi çekerim.
Üğur taşlı patikayı aşmaya çalışıyor. 3 seferde gitmek istemeyen Üğur bir süre sonra bisikletini yükledi ama patika yine zorlaştı. Bense hala 2 seferde geçiyorum ve bu yolu görünce ne kadar doğru bir karar verdiğimi anladım.
Taşlı bölüme bende geldim.
Ha gayret Uğur.
Zor şartlara rağmen çiçek görünce dayanamayıp fotoğrafını çekiyorum.
Çok yaklaştık ama yol bir türlü bitmiyor.
Dilberdüzü net olarak görünüyor.
Burada Uğur pes etti ve ben daha fazla gidemeyeceğim , madem bu yoldan geri döneceğiz bisikletlerimizi boşuna yukarı çıkarmayıp burada bırakalım dedi. Ben bisiletimide çıkaracağımı ama isteyenin burada bırakabileceğini söyledim.
Heybelerimi alıp sözü edilen dik yokuşu tırmanmaya başladım.
Bu arada yorgunluktan moralman çöken Uğur aşağıda durum değerlendirmesi yapıyormuş.
Heybelerimi kamp alanına bırakıp bisikletimi ve çadırımı getirmek için geri döndüm.
Uğur ile Erhan bisikletlerini aşağıya kilitleyip eşyalarını getirdiler. Ben bisikletimle kamp alanına geldiğimde Buklanın rehberi Murat ile karşılaştık. Beni görünce zirveyede bisikletle çıkmayı düşünmüyorsundur umarım dedi. Yok, çılgınım ama o kadarda değil dedim. Gülüştük.Az ileride sağdaki bir çadırdan o anda dışarı çıkan birisi beni görünce yüzünü bir şaşkınlık ifadesi kapladı. Geri dönüp çadırın içindeki arkadaşına bir şeyler söyledi. Çadırdan çıkan diğer kişi beni görünce ayağa kalkıp ellerinin ayalarını birbirine birleştirip parmak uçlarını çenesinin altına götürdü ve üç kez eğilip kalkarak beni selamladı. Daha sönra onların İsrailli turistler olduğunu öğrendim. Beni ilk göred Dor, selamlayan ise David miş. Çadırımı kurdum. Uğur benim yanımdaki yeri beğenmedi, Erhanla birlikte Bukla Tur’un çadırlarının yanına konuşlandılar.
Dilberdüzüne ulaşıp çadırını kurunca Uğurun keyfi yerine geldi. Az önce izlediğiniz video ile bu video moralin bu işte ne kadar önemli olduğunu gösteriyor. Moraliniz bozulduysa başaramazsınız. Onun için özellikle bu tür zorlu turlarda gurupta rotayı iyi bilen, asla pes etmeyen en az bir kişiye ihtiyaç var.
Sabah 08:50 de Yaylalar Köyünden başlayan bu günkü yolculuğumuz 16:00 da Dilberdüzünde son buldu.
Arkada görünenler Buklanın çadırları.
Su dağdan gelen daha doğrusu Denizgölünden gelen bu dereden temin ediliyor. Suyun içinde küçük böcekler ve yosunlar olduğundan suyu bir kaba doldurup bir bezden süzerek başka kaba doldurmanız gerekiyor. Kamp boyunca su süzme ve doldurma işi Uğura ait. İleride bir yapı görüyorsunuz. Bu diğer tur şirketinin tuvaleti. Kamp alanının tepesine suyun kampa giriş noktasının yakınına tuvalet yapmak kimin fikri anlamış değilim. Burada ciddi tedbirler alınması ve iyileştirme çalışmaları yapılması gerekiyor.
Kampta tanıştığımız ilk kişi Selman oldu.
Yarın burayı tırmanarak zirveye yol alacağız.
Dağlardan dolayı burada güneş erken batıyor.
Yüksekliğimiz 2840 metre ama benim saatim 2830 metreyi gösteriyor.
Kampta yemek işi bana ait. Akşam yemeklerimiz standart. Sadece çorbanın çeşidi değişiyor. Bu akşamki yemekte şehriyeli Tavuksuyu çorba ve makarna, içecek olarak portakallı Tang var. Yemekten sonra erkenden yattık. Selman, Cabir ve Mehmette yarın zirveye çıkacaklarmış ve saat 03:30 da kalkacaklarmış. Benide kaldırın dedim.Sabah karanlıkta uğraşmamak için sırt çantamı yatmadan hazırladım. İçinde yedek rüzgarlık, zeytin, peynir, pide ve 1.5 litrelik boş pet su şişesi var. Çantayı Uğurla birlikte ortak kullanacağız dolayısı ile de ortak taşıyacağız. Yarın gün çok erken başlayacak. Umarım meteorolojik şartlar iyi olur ve zirveye çıkabiliriz. Burada yarın dolu yağacağı yönünde söylenti var. Yağış akşamüstü olacakmiş. Bakalım yarın ilk hedefimiz olan zirve çıkışını gerçekleştirebilecek miyiz?
Manzara açısından çok güzel bir gün olmuş Orhan abicim, ama aynı zamanda da çok zor...
YanıtlaSilAzminiz için tebrik ederiz sizi, bisikleti o kadar elde taşımayı sanırım ben yapamazdım...
Sevgiler...
Gıptayla takip ediyoruz bu turu Orhan Abi. Videolar güzel, fotoğraflar güzel. Çoğrafya zor ama bir o kadar o da güzel. Anlatım zaten tadından yenmiyor. Emeğine sağlık.
YanıtlaSilemeğinize sağlık, soluksuz takipteyiz.
YanıtlaSilHedefe varmak için egelleri tek tek aşıyorsunuz.Güzel anlatımınız,fotoğraflarınız ve videolarınız diğer tüm emekleriniz için teşekkür ederim.
YanıtlaSil