22 Haziran 2011 Çarşamba
Bu turda görüştüğüm bir dostum yanlış anlamazsan bir eleştiride bulunmak istiyorum dedikten sonra anlatımlarında çok fazla fotoğraf kullanıyorsun, bu da zamanımı aldığından izlememi zorlaştırıyor dedi. Aslında bende bunun farkındaydım ve acaba daha az fotoğraf kullanarak daha kısa anlatımlar mı yapsam diye düşünüyordum. Bu konuyu samimiyetlerine inandığım dostlarıma sormaya karar verdim. Bir dostum daha kısaltsan iyi olur dedi. Bir başkası ben yazı okumayı sevmiyorum böyle iyi dedi. Ben bu durumdan son derece memnunum adeta sizlerle birlikte bende geziyorum diyenler oldu. Gökçeada anlatımımla ilgili ada konusunda ben böylesine kapsamlı bir kaynağa internette ilk kez rastlıyorum diyen izleyici yorumundan sonra kararımı verdim.
Ben sadece bisiklet turu anlatımı yapmıyorum. Bu anlatımın yapıldığı yerlere pek ala araba ilede gidilebilir ve mutlaka bu konuda araştırma yapanlarda olacaktır. Şöyle atladım, böyle hopladım, en yükseğe çıktım, en hızlı gittim, ben yaparım başkası yapamaz tarzı bir yaklaşım içindede değilim. Fazla izlenme gibi bir derdimde yok. Amacım konu ile ilgilenenleri, gitmeyi düşünenleri yol durumundan kalınacak yere, yenilecek yemeğe kadar bilgilendirmek. Bu bağlamda tarzımda değişiklik yapmıyor ve gördüğüm güzelliklerin tümünü sizlerle paylaşıyorum.
Eğer bizimle birlikte bu keyifli yolculuğu yapmaya hazırsanız koltuğunuza yaslanın ve izlemeye başlayın.
Bu günkü yolumuz kısa olduğundan fazla erken kalkmamıza gerek yoktu ama alışkanlıktan olsa gerek yine erkenden ayağa kalktım. Çevreyi dolaştım. Altınkum Kamping güzel ve temiz bir yer. Rahatlıkla kalabilirsiniz. Gece çıkan rüzgar ara, ara uykumuzun bölünmesine neden oldu.
07:30 gibi eşyalarımızı bisikletimize yükledik.
Altınkum Kamping’in fiyatları hakkında bilgi sahibi olmanız için kapı önündeki tabelayı da görüntüledikten sonra 3 km kadar ilerideki Eğirdir’e doğru pedallarımızı çevirmeye başladık. Yol üzerinde gördüğümüz outdoor ürünler satan bir mağaza bizi oldukça şaşırttı ve doğa gezginlerinin bu yöreye rağbet ettiklerini düşündürüp memnun etti.
Yol haritamızı unutmayalım.
Eğirdirde bir tur attıktan sonra simitçiden bir şeyler alıp adamın sağdaki değil soldaki çaycı diyerek sıkı, sıkı tembih ettiği otogarın loş ve kasvetli koridorundaki çaycıya gittik. Cihan adamın suratsız ve aksi olduğunu söyleyip bir çaydan fazlasını içmeyince kalkıp yola koyulduk. Eğirdir çıkışında apartmanların arasına sıkışmış bir kervansaray kalıntısı ile karşılaştık. Koskoca arazide tarihi eserin bu kadar yakınına apartman yapılmasına izin veren zihniyeti kınıyorum.
Bu kavşaktan itibaren sağa sapacağız. Aslında kanyona Sütçüler üzerinden de gidilebildiğinden diğer tarihi yerleri görmek isteyenler o yolu kullanabilirler.
Artık gölle vedalaşma zamanımız geldi. Yol kenarındaki kanalı takip ederek gideceğiz.
Eğirdirden çıkıyoruz. Burada da girişte tabela olmadığından çıkış tabelasını görüntülemekle yetindik.
Bir önceki tabela iyi görünmüyor galiba bir de şu resmi ekleyeyim.
Solumuzda akan bir kanal, sağımızda meyve bahçeleri huzur içinde giderken önce yol kenarındaki bir dut ağacı bizi davet etti. Bal gibi dutları yiyip neredeyse alt dallarda olgun dut kalmayınca birkaç yüz metre pedal çevirdikten sonra dallarını bahçeden yola sarkıtıp benim meyvelerimin de tadına bakmaz mısınız diyen kiraz ağaçlarını gördük. Nezaketen teklifi reddetmeyip Napolyon kirazlara giriştik. Bu kirazlar son yıllarda yediğim en iri ve en lezzetli kirazlardı.
Ben kiraza doyduktan sonra dün topladığımız eriklerin poşetine kiraz doldurmaya başladım. Cihan sa kirazı bulunca bir gün önce topladığımız ekşi yaban eriklerini kirazlara yer açmak için attı.
Kovada Gölü Milli Parkına gelince buraya kadar gelipte girmemek olmaz diye içeri girdik.
Ben içeride Belgrat ormanındaki gibi piknik masaları, kafeterya, çaybahçesi beklerken içeride hiçbir tesis yok. Doğaya el sürülmemiş. Burada telefon çekmiyor. Telefonum uyduyla da bağlantı kuramadı. Amacım bu yolu devam ettirip kanyona ulaşmak ama bundan emin olmadan yola devam edersek geri dönüp zaman kaybederiz. Gerçi girişte Sütçüler diye bir tabela vardı ve internetten öğrendiğime göre Yazılıkanyon Sütçülere bağlıydı.
Yoldan geçen bir arabayı durdurup yol hakkında bilgi aldık. Geri dönüp diğer yoldan gideceksiniz deyince dönüp karayolunu kullandık. Aklınızda bulunsun aslında bu yoldan da Sütçülere gidip oradan Yazılıkanyon’a ulaşabilirsiniz.
Daha fazla zaman kaybetmemek için Kovada gölüne veda edip dönüp yola çıktık. Biraz ilerledikten sonra yol aşağı doğru inmeye başladı. Cihana bak nasıl bir rota çizmişim herhalde şimdi indiğimiz yola bakıp keyifleniyorsundur. Rotayı tersten hazırlasaydım şimdi yokuş çıkıyor olacaktık dedim. İleride yolun sağında bir mağara görünüyordu. Durup yakından baktığımda karşı tarafta da bir girişi olduğunu gördüm.
İki tarafımızda dik kayalar ve ağaçlar olan bir vadideydik. Gelen geçen de pek yoktu. Bu yol eski Eğirdir Antalya yolu.
Cihanla bu yola bayıldık. Ayaküstü buraya geniş katılımlı bisiklet turu düzenleme projesi hazırlıyoruz.
İnsanın canı gitmek istemiyor.
Biliyorsunuz Kovada gölüne kadar solumuzda akan kanalla birlikte gelmiştik, oysa burada gördüğünüz gibi dere yatağı kurumuş. Bunun nedeni yukarıda dere yatağı üzerine konan kapak. Bu kapakla dereye akacak suyun önü kesilip su HES e yönlendirilmiş. Burada HES in doğal hayata etkisini çarpıcı bir şekilde görüyorsunuz.
Fotoğraf çekiminden sonra yeniden saldık bisikletlerimizi keyifle yokuş aşağı.
Her keyifte olduğu gibi bu keyifte fazla uzun sürmedi. Önümüze dik bir yokuş çıktı. Çare yok çıkacağız. Yokuşu çıkarken sağ yamaçta derenin suyunu vampir gibi emen HES göründü.
Yolun sathı hakkında bilgi veren levha. Bozuk sathın yanında asfalt ta erimiş. Elimden geldiğince asfaltın erimediği yerden gitmeye çalışıyorum. Arada bir yüklü kamyonlar geliyor arkamızdan. Kamyonlar inleyerek çıkıyorlar yokuşu. Cihan kamyona tutunup yokuş çıkmak için önce vitesi küçültüp hızını kamyonun hızına eşitledikten sonra tutunmak gerekiyormuş diyor ama ikimizde de o cesaret yok. Ne olur ne olmaz tekerleğin altına girmeyelim diyerek gözlerimiz süzülen terlerimizden yanarken pedal çevirmeye gayret ediyoruz.
Yokuşun bitmesine az kaldı. Düşük tempolu sürüşlerde bir yandan pedal çevirirken bir yandan da sohbet ediyoruz. Ben geçen ay Kemalle yaptığım turu ve Kemal’i anlatıyorum. Cihan aynı tarihte Evre Yiğit ve Ahmet mumcu ile yaptığı turdan ve yol arkadaşlarından söz ediyor. Bir ara Kemal yokuşu böyle çıkıyorsun diye yalpalayarak benim taklidimi yapıyordu dedim.Spd sistem kullanmadığımdan zorlandığım anlarda pedal bastığım ayağıma vücudumuda kullanarak yüklenmem gerekiyor oysa spd kullanan bir ayağıyla basarken diğeri ile çekiyor. Cihan yokuşları yarışır gibi kendimi zorlayarak çıkmamdan şikayet ediyor. Aslında yarıştığım yok, benim tarzım bu. Eğirdire kadar Kemal’in bize katılacağı konusunda umutluydum ama artık umudum kalmadı. Turu 2 kişi sürdürüp tamamlayacağız.
Sonrasında yeniden indik. Bir süre düz yolda gittik. Antalya 110 km tabelasını birkaç yüz metre geçtikten sonra bir kavşağa geldik. Burada Antalya yolundan ayrılacağız. Gördüğünüz gibi Sütçüler tabelası burada da karşımıza çıktı ve ilerleyen bölümde çıkmaya devam edecek. Artık kanyona tahminen 30 km yolumuz kaldı.
Kanyon yoluna saptık ama sen misin sapan. Karşımıza çıkan yokuş bize kucak açmış bekliyor. Ne güzel düz yolda gidiyorduk nereden çıktı bu yokuş şimdi diyorum. Tepeye çıkınca makineme sarılıyorum. Gördüğünüz gibi bir anda kendimizi tepede bulduk. Az önce aşağıdaki kottaydık.
Cihan’a acaba şu aşağıdaki köyden gidemez miydik? İster misin yol tekrar aşağı insin ve biz bu yokuşu boşu boşuna çıkmış olalım derken bir yandan da panoramik fotoğraf çekiyorum..
Cefakar dostlarımızı da görüntüledim.
Arkamızda kalan yol.
Buda gideceğimiz yol. Şimdilik düz görünüyor. Hoş etrafımızda bulunduğumuz noktadan daha yüksekte toprak parçası da kalmadı.
Bu pozu da zirveye varmamızın şerefine verdim.
Bir sırtın üstünde çam ağaçlarının arasında gitmeye başladık. Çam kokusu genzimi yakıyor. Alışık değiliz biz şehirliler bu kadar bol oksijene.
Sütçüler üzerinden gelseydik soldaki yaldan gelecektik.
İleride yol sanki alçalıp karşı tepede tekrar yükseliyor gibi ama buna pek ihtimal vermedim. Kanyona gittiğimize göre burası bir vadi olmalıydı ve ne işi vardı dağın tepesinde. Her halde karşı tepeye çıkan o yol başka bir yere gidiyordu. Bben bu düşüncelerle pedal çevirirken yol alçalmaya başladı. Sağga çam tomruklarının istiflendiği bir depo vardı. Demek yolda gördüğümüz tomruk yüklü kamyonlar buradan geliyorlardı. Yokuşu indik ve az önce karşı tepeye çıkan yola tırmandık. Yokuşun sonunda bir yola bağlandık. Sağ taraf Antalyayı gösterdiğine göre demek yarın buradan Antalya yoluna çıkabilirdik. Buradaki tabelada Sütçülerin olmaması dikkatimi çekti. Demek ki kanyon Sütçülerde değildi.
Bu noktadan sonra yol önce tatlı bir şekilde ve sonrasında çılgınca alçalmaya başladı. Rüzgarla yarışarak aşağı süzülürken arkamdan Cihan’ın kahkahalarını duydum. Ne oldu dedim. Yarın bu yokuşu çıkacağımızı düşününce gülme krizine girdim dedi.
Yarını düşünme, bulunduğumuz anı yaşa dedim Cihana. Yarın göreceksin ne olduğunu anlamadan kendimizi tepede bulacağız dedim.
Çam ağaçlarının arasında ıssız bir yoldaydık.
7 km lik inişten sonra 1 km kadar düz giden hatta hafifçe yokuş çıkan yol tekrar inmeye başlayınca işte bu tam kaymaklı ekmek kadayıfı artık istediğin kadar gülebilirsin dedim Cihan’a. Cihanda ikinci inişle gülecek hal kalmadı. Bense Kaçkara antrenman olacak diyor başka bir şey demiyordum. İniş 13 km yi bulmuştu.
İnişin sonunda beklediğimiz tabelayı gördük. Kanyon için sola devam edecektik. Böylece Kanyonun Sütçülerde değil Çandırda olduğunu da öğrenmiş olduk. Bu sapaktan itibaren kanyon 2,5 km, Çandır ise 3 km uzakta.
Kanyon yoluna girdik. Aşağıda akan derenin sesi geliyordu.
Sonrasında dere de göründü.
Kanyonun girişine geldik. Giriş ücretli diye yazıyor ama telaşlanmayın bedava. Kapıda bekleyen kimse yok.
Girişte fotoğraf çektikten sonra kanyona girdik ve hemen fotoğraf çekmeye başladım. Burası harika bir yerdi.
Bu gün yaptığımız yol: 62,8 km.
Toplam pedal çevirme sürem: 3 saat 3 dakika.
Max. Hızım 58,6 km.
Ortalama hızım: 20,5 km.
Tesisi işleten güler yüzlü gençle konuşup çadır başına 10 TL ye anlaştık. Sonrasında öğle yemeğini oradan yiyip yeni bir pazarlık yapınca çadır için 5 TL, kahvaltı içinde 5 TL olmak üzere toplam 10 TL ye mutabık kaldık. Cihan buradan Antalya yoluna geldiğimiz yoldan başka yol var mı diye sordu. Yok dedi genç o yokuşu çıkıp gideceksiniz. Cihanın yüzü asıldı. Burada kapana kısılmıştık. Merak etme çok kolay çıkacağız dedim ama o beni dinlemiyordu. Belliki yokuşu çıkarken karşılaşacağımız zorlukları düşünüyordu.
Karşımızdaki yüksek kayalar.
Karnımız acıktı. Önce yemek yiyip sonra kanyonun içinde yürüyeceğiz.
Yemek sonrası yolda topladığımız kirazları yedik ve işletmeci arkadaşın verdiği bilgiler doğrultusunda kanyon yürüyüşüne başladık. Yürüyüş yolu 3 km imiş. Sonrasında tırmanmak gerekiyormuş. İki taş arasından akan sudan mutlaka için diye de tembih etti arkadaş.
Derenin yukarısında patika bir yoldan yürünerek gidiliyor kanyonun içine.
Patika yol bir köprü ile karşı tarafa geçerek devam ediyor.
Akan su tertemiz. Biz İstanbulda alışık değiliz böyle billur gibi akan derelere. Bizim derelerimiz renkli akar, bulanık akar ve dahi kokulu akar.
Yazılıkanyon kayalara yazılmış yazıt nedeniyle Yazılıkanyon diye anılıyormuş. Yazı hür insan üzerine bir şiir. Adı “Hayırlı uğurlu olsun.”
Buda yazının orijinali.
Bize yolu tarif eden arkadaş bisiklet ile gidebilirsiniz demişti. Hakikaten yolun bu bölümünde bisiklet sürülebilir.
Yol bu geniş düzlükte bitiyor. Bundan sonrasında kayaların arasından geçerek devam etmek gerekiyor. Cihan’ın aklı hala dönüşte çıkacağımız yokuşta. Yokuş diyor, 13 km diyor başkada bir şey demiyor.
Sözü edilen iki taşın arasından akan su, dönüşte içeceğiz.
Yola kayaların arasından devam ediyoruz ve artık dere seviyesindeyiz.
Burada suya girilip kenarda çakıllar üzerinde güneşlenebiliyor. Adeta küçük bir plaj.
Burası bir cennet. Aklımızı kaybedeceğiz. Keşke burada daha çok kalabilsek.
Cihan kendini suya bıraktı.
Cihan çıktıktan sonra ben giriyorum ama yüzmem ne mümkün, girmemle çıkmam bir oldu. Ayaklarım dondu. Kendimi kıyıya dar attım. Suyun kaynağından çıkış sıcaklığı 4 dereceymiş. Burada da herhalde 6 derece civarında.
Mayomu evde unuttuğumdan dünden beri suya taytla giriyorum.
Karşı kıyıda bir gençle Rus arkadaşı yüzüyorlar. Hem de sanki Antalya sahilindeymişçesine rahatlar. Genç Çanakkaleli çıkmasın mı? Başladılar Cihanla sohbete. Giderlerken başka birisinin kendilerine verdiği yarım parça karpuz ile biraz kirazı bize bıraktılar. Yolda yediğimiz kirazların yanında buna kiraz diyemeyeceğimden ben karpuzu yerken Cihan da kirazları yedi.
Ortama hemen uyum sağladım. Şehirde olsam çatal olmadan yemeyeceğim karpuzu burada avuçlayarak yiyorum.
Daha sonra Antalyaya gittiğimizde buranın Antalyalılar tarafından da fazla bilinmediğini öğrendim.
Birde video çekmeyi ihmal etmedim tabi. Videoyu çekerken bir anda kendimizi video röportajın içinde bulduk.
Sizleri birde doğanın sesi ve güzel görüntüler ile baş başa bırakayım.
Buralar artık sözün bittiği anlar.
Nihayet kanatlarını açtığında yakalayabildim.
Bu kadar yeter diyerek dönüşe geçtik ve su içeceğimiz yere geldik.
Karşı kıyıdaki kayalıkta adeta karotla kesilmiş kadar düzgün delik Cihan’ın dikkatini çekti.
Yeniden kamp alanına döndük.
Bir zamanlar köprü olarak kullanılan ağaç gövdesi.
Döndükten sonra Cihana Çandıra kadar yürüyüp makarna almak istediğimi söyledim. Bisikleti görmek bile istemiyorum. Popomdaki ağrılar felaket. Cihan ben bisiklet ile gideyim deyince tamam dedim benim bisikletimle git. Cihan gittikten sonra yola doğru biraz yürümek istedim. Bu arada fotoğrafta çektim.
Sarmaşık ağacı ne kadar da güzel sarmış.
Cihan geri geldiğinde yüzü gülüyordu. Sana söylemeyecektim ama dayanamadım söylüyorum, Çandırda konuştuğum köylüler oradan Antalya yoluna çıkan bir yol olduğunu ve pek yokuşta olmadığını söylediler üstelik o yol daha kısaymış Antalya yoluna daha ileriden bağlanıyormuş dedi. 13 km yokuşu çıkmaktan kurtulduk diyordu. Bense antrenman fırsatını kaçırdığıma üzülüyordum. Akşam yemeğimiz makarna ve yoğurttu. Cihan makarna bir insana bu kadar mı faydalı diyordu keyifle. Neden dedim. Makarna almaya gitmesem yolu öğrenemeyecektim yarın o yokuşu ancak öğlenleyin bitirirdik dedi. Cihan bisikletimin selesinin çok rahatsız olduğunu, yolda giderken aynı benim gibi yalpalayarak sürdüğünü söyleyip. Dönünce hemen kendine spd ayakkabı ve pedal al bu pedallar sana yakışmıyor, güçlüsün pedallarla daha iyi çevirirsin dedi. Ahmet Mumcu spd kullanıyor mu dedim sorman bile hata dedi. Bana göre ise turcunun spd kullanmasına gerek yok. Bu gidişle bana zorla Brooks sele ve spd ayakkabı ve pedal aldıracaklar. Gece 22:00 de kahvaltılığımızı teslim aldıktan sonra yattık. Yarın yeni bir yoldan Antalyaya gideceğiz.
Selam,harika bir anlatım ve fotoğraflar,bence herkesin düşüncesi kendine sen bildiğin gibi yazmaya ve fotoğraflarını koymaya devam et.Bö ylece senle oraları gezmiş oluyoruz.Okumak isteyen okur istemeyen ise fotoğrafları izler,ikisi birbirini tamamlıyor.Devamını aynı şekilde bekliyorum.Sevğiler.
YanıtlaSilturların efendisi Orhan arkadaşim memleketimin güzelliklerini güzel anlatımın ve görüntülerle paylaşman turdan aldığın zevki bizlere de yaşatıyor.Yazılıkaya kanyonuna hayran kaldım.Sanırım bir turla kalmaz, bu güzelliklere bir kaç sorti daha yaparsınız buralara,işte o zaman ben de olmak isterim sizlerle.Teşekkürler.
YanıtlaSilArkadaşlar merhaba,
YanıtlaSilDevam tur harika gidiyor.Fotolar,anlatım çok iyi.Kolay değil Temmuz ayında güneşin altında günde 176 Km ve 20 KM ortalama yapıyorsunuz.Eskişehirde dinlenme gününde bile 90 Km tur yaptınız yüksek tempoda gidiyorsunuz ayrıca tebrik ederim.
İyi günler.Sağlıcakla kalın.
Sabri Atalay.
Zevkle takip ediyorum. Pedallarınıza sağlık.Teşekkürler.
YanıtlaSilÇok beğendim Orhan abi :)Fotoğraflar ve anlatımın da çok güzel.Umarım bir gün yolumuz buraya düşer.Uzun tur bisikletçilerinin SPD kullanmasına gerek olmadığı fikrine aynen katılıyorum.Tabanı sert ve rahat bir ayakkabının, benim tecrübelerime göre daha iyi olacağını düşünüyorum.
YanıtlaSilBu arada videoda bazı kelimelerini anlayamadım artık görüştüğümüzde sorarım.Ayaklarınıza sağlık güzel bir rota ve paylaşım :)
Cok guzel bir tur olmus , ayni yolu bende kullanacagim.Tesekkurler :)
YanıtlaSilmerhaba,
YanıtlaSilispartaliyim ama utanarak soyluyorum ki hala yazili kanyonu gormedim..bayramda ispartada olacagim ve gitmisken yazili kanyonu da gormek istiyorum. bilgi ararken blogunuza rastladim. en ayrintili ve en iyi anlatimi sizin blogunuzda buldum diyebilirim. tesekkurler:)
ailemi ikna edip goturecek ben oldugumdan emin olmak icin birkac sey sormak istiyorum: biz kendimiz gezmek istiyoruz ve profesyonel degiliz.. trekking alani acemiler icin guvenli mi? domuz bulundugunu okudum, hayvan cikabilir mi?
ve biz acemilere onerileriniz var mi?
simdiden cok tesekkur ederim..
asli
Öncelikle beğendiğinize sevindim. Bu parkur spor ayakkabı ile kolayca gezilebilir. Kanyonda domuza rastlamadım. Şu anda Akyakada orman kampında tatildeyim ve hava kararınca yaban domuzları burada çadırların arasında dolaşıyorlar. Yabani hayvanlardan korkmayın onlar kokunuzu alıp sesinizi duyduklarında sizden uzaklaşırlar. Aniden karşılaşırsanız, yanlarında yavruları varsa sizi tehdit olarak algılayıp saldırabilirler. Bu tür etkinliklerde asıl tehlike kötü niyetli insanlardır. Onlarla karşılaşmamayı temenni edin.
Sil