27 Haziran 2011 Pazartesi
Her zamanki gibi 05:30 da uyandık. Kahvaltı için 07:00 – 08:00 arası hazırlansın dediğimiz için yatağın içinde keyif yapıyoruz.
Pansiyon yol kenarında olduğundan sabah seyrek gaçan araçların sesi arı vızıltısı gibi ıııııııııııııııınnnnnn diyerek hafiften başlayıp yaklaştıkça şiddetleniyor ve azalarak yok oluyor. Bu sesleri dinleyerek zaman geçiriyorum. Saat 06:30 oldu. Yine uzaktan gelen araç sesi yaklaşıp çoğaldı ve uzaklaşıp azalmadan pof diye bir sesin ardından birden kesildi. Ardından dışarıdan insanların bağrışma sesleri gelmeye başladı. Cihan’a kaza oldu koş diyerek yataktan fırladım. Bu arada fotoğraf makinemi de kaptım.
Dışarı çıktığımızda pansiyonun yan tarafındaki lokanta ve manavı işleten yerli halktan insanların feryat figan lokantanın önünde yatan bir kadının başında dövünüp bağırdıklarını gördük. Kadının birisine araç çarpmıştı. Önce o şaşkınlıkla aracı göremeyip çarpıp kaçmış dedi ama sonra karşıdaki Karan Motelin duvarına çarpıp yönü ters dönmüş ticari taksiyi fark ettim.
Ben olay yerinin fotoğrafını çekerken Cihanda 112 yi aradı. Fotoğrafta bize doğru yürüyen kadının sağ tarafında tam çizgi üzerinde zavallı kazazede kadın’ın sol terliği, kadının hemen arkasında ise sağ terliği duruyor. Araç ise yolun karşısındaki motel’in önünde görünüyor. Aracın arka sileceği çalışıyordu. Araçtan inen müşteri kadının kafası ön cama çarpınca yüzü gözü kan içinde kalmış. Çok kısa bir sürede aynı anda 2 ambülâns geldi, sonra bir tane daha, sonra polis ve jandarma geldi.
Kazazede kadının adı Nerminmiş ve 70 yaşındaymış. Sabah reçel yapmak için çilek toplamış. Şeker almak için bakkala güderken koskoca yolda akıl almaz bir şekilde arkasından gelen araba zavallı kadına çarpıp yolun kenarına savurmuş. Kadın hastaneye kaldırıldıktan az sonra camide salası okundu, ölmüştü. Buradaki insanların hepsi birbiri ile akraba olduğundan herkes bağırıp dövünüyor, kimi hastaneye gitmeye çalışıyordu. Biz parasını ödediğimiz kahvaltıdan vazgeçtik. Zaten ne onlarda hazırlayacak hal, nede bizde yiyecek hal kalmıştı. 08:00 civarı sağ olsunlar o hengamede yinede bizim kahvaltımızı hazırladılar. Kahvaltı sonrası yola çıkmak için hazırlandık. Mesut ve ailesi çok iyi insanlar. Yolunuz düşerse lüks takıntınız yoksa ve özellikle ekonomik bir tatil hedeflediyseniz kalmanızı öneririm. Denize gitmek için yolun karşısına geçerken dikkatli olmanız gerekiyor. Pansiyon adresi Bozdoğan Köyü Pullu kamping civarı diye geçiyor. Anamurdan 3 km sonra, Pulcu Kampingden 1 km önce.
Bu günkü yol haritamız.
Dün akşam Emin’in sözünü ettiği yokuştan söz ederek yola koyulduk. Cihan’a boş ver nasılsa ilk 40 km düzmüş, önce o yolun keyfini çıkaralım dedim. Yol hiçte söylendiği gibi düz değildi. Hafif iniş çıkışlarla devam ediyordu. İyiki düzmüş dedim, yokuş olsa ne olacakmış. Düz denilince biz Antalya Alanya arasındaki gibi bir yol hayal etmiştik.
Pulcu kampingin önünden tırmanmaya başladık.
Çıkışı tamamladığımızda Anamur’un görüntüsü.
16 km gittikten sonra İlk mesafe tabelası ile karşılaştık.
Çok güzel yerlerden geçiyoruz.
Etrafımız dağlarla çevrilmişti. Beklenen zorlu tırmanış yaklaşıyordu. Gözde kasabasına gelirken Karşımızdaki dağa çıkan bir yol görünmeye başladı. Cihan işte çıkacağımız yokuş dedi. Yok canım o köy yollarına gidiyordur, biz vadiden geçeceğiz hem daha 40km gelmedik dedim.
Cihan daha önce bu yollardan araba ile geçmiş. Ben ilk kez geçiyorum. Hatırlıyor musun, yol nasıldı, dik miydi diye sorduğumda dikti ve döne, döne çıkıyordu dedi. Boş ver dönmesini arabada olsak etkiler ama bisiklet için fark etmez dedim. Karşıdaki dağlar iyice yaklaştı. Gözde kasabasına geldiğimizde yoldaki araçlarda görünmeye başlayınca gerçeği anladım. Bizi bekleyen yokuş buydu ve oldukça ihtişamlı görünüyordu. Bu görüntüye bakıp aldanmamak lazım dedim. Yokuşu tam karşıdan gördüğünde dikliği konusunda daha iyi karar veriliyor, yandan görüntü insanı yanıltıyor. Gözdeyi geçer geçmez kendimizi yokuşun dibinde bulduk. Vites küçültüp daldım yokuşa. Yokuş gerçekten çok dikti. İnsanın nefesini kesiyor. Allahtan 2 km sonra o diklik kayboluyor. İlk zor kısmı geçtikten sonra aşağımızda kalan manzarayı görüntülemek için durdum. Yokuş çıkma performansımı sınamak üğruna bu güzellikleri kaçıramazdım.
Buda panoramik görüntü.
Çıktığımız yol.
Gözdenin buradan görünüşü.
Yokuşu çıktım diye zafer pozu veriyorum ama acele etmişim bu yokuş hiç bitmedi bazen düz devam etti, bazen az bir şey indi ama sonra yeniden çıktı.
Cihan da sörfçü selamı veriyor.
Yokuş devam ediyor ama o ilk dik kısım gibi değil.
Nihayet yeniden deniz seviyesindeyiz. Aydıncık’a geldik.
Koruma altına alınmış bir antik kent.
Tarihi kalıntılar aslında Cihanın da benim de ilgimizi fazla çekmiyor.
Manzara nefis.
Aydıncıkta bir kamping var.
Aydıncıktan sonra yol çift gidiş, çift geliş olarak yeniden yükselmeye başladı. Yokuşu çıkarken arada eski yol görünüyordu ama yeni yolla kesiştiği yerler nedeniyle işlevsel değildi. Keşke dedim bu yolları koruyup giriş çıkışlarına araçların girmemesi için engeller koysalardı. Böylece bu yolları bisikletçiler ile treking yapan doğaseverler kullanabilirlerdi. Benimkide hayal işte sanki bu ülkede bisiklete binen ve doğada yürüyen on binlerce insan var. Herhalde yokuş çıkarken yorgunluktan mantıklı düşünme yeteneğimi yitirdim.
Yokuşun sonunda yol çalışması nedeniyle servis yoluna yönlendirildik ve tozlu yol yapım çalışma sahasına girmeden tepede yemek molası verdik.
Yemeğimizi güzel bir manzaraya karşı yedik.
Yemekten sonra tozlu yollarda indik, çıktık. Büyükheceliye geldiğimde hem Cihan’ı beklemek, hem de birkaç telefon görüşmesi yapmak için benzin istasyonunda durup kamelyada oturdum. Bir yandan marketten aldığım maden suyunu içerken bir yandan da telefonla görüşüyordum. Bir süre sonra Cihan geldi ve durmadan market tarafına devam etti. Bu arada Kapadokyada bisiklet turunda olan sevgili Ahmet Salih Özenir ile konuşup Taşucunda nerede kamp yapabileceğimi sordum. Taşucundan 15 km kadar önce Boğsak diye güzel bir koy var hem denizi güzel, hem de kamp fiyatı uygun dedi.Büyükhecelide olduğumu öğrenince önünüzde bir çıkış var sonra Boğsak’a ineceksiniz dedi. Bu durumda bu gün Boğsakta konaklamaya karar verdim. Markete gittiğimde Cihan yoktu. Bana haber vermeden gitmesini anlamadım ama sorun yapacak bir şey yoktu. Nasıl olsa yolda bir şekilde buluşurduk. Bende yola çıktım. Önüme bir çıkış geldi. Tamam dedim bundan sonra Boğsak. Yokuştan indiğimde çok güzel bir beldeye geldim. Burası Ovacıktı. Burada kalmak isterdim, çok beğendim.
Ovacıktan çıkarken telefonum çaldı. Arayanın Cihan olduğunu düşündüm. Açtım sevgili dostum Ahmet Centeliydi. “Abi neredesin bisiklet tepesinde misin?” Evet turdayım dedim. Neredesin dedi. Anamurdan Taşucuna doğru gidiyorum, ovacıktayım dedim ve önümdeki virajdan beyaz bir araba göründü. Bu Ahmet’in arabasıydı. Hiç ummadığımız yerde karşılaşmıştık. Sarılıp öpüştük.
Ahmet Hayatdan gelip Antalyaya gidiyormuş. Bizde Hataya gidiyorduk. Hataydan yolluk olarak verilen peynirli lavaşlardan bize de 2 tane verdi. Nereden aklına geldi de aradın dedim. Yolda bir bisikletçi görünce aklıma senin turun geldi ve aradım dedi. Bu her ikimiz içinde büyük bir sürpriz oldu. Cihan’ı nerede gördün dedim. İleride tepedeydi dedi. Ahmet önünüzde çok sıkı bir tırmanış var diye uyardı. Demek Ahmet Salih’in söz ettiği yokuş oydu.
Ahmet ile vedalaştıktan sonra yola devam ettim. Yol çalışmasına rastladım. Tozdan topraktan göz gözü görmüyordu. Buffımı ağzımı kapatacak şekilde kullanarak tozdan korunmaya çalıştım. Başarılıda oldum ama buff boynumu da kapattığından çok terleyip rahatsız oldum. Bir süre bu şekilde gittikten sonra yol çalışmasından çıkıp eski yoldan tırmanmaya başladım. Yokuşu çıkarken Cihan’a yetiştim. Yokuş bittikten sonra inerek yeni yapılan yola bağlandım. Yola devam ederken aşağıdaki koya inen yolda bir tabela gördüm. Zoom yapıp fotoğrafını çekince tabelada Boğsak yazdığını gördüm ve geri dönüp yolun başında Cihan’ı bekledim.
Cihan gelince bu akşam burada kalacağımızı söyledim ve Boğsak’a saptık.
Köydeki bakkala nerede çadır kurabileceğimizi sorduğumuzda iskeleden sağa dönün ileride ağaçların altında istediğiniz yerde kalabilirsiniz dedi. İskeleye geldiğimizde slaş bir karavan kampı gördük. Lokantanın sahibi işletiyormuş. Ne kadar diye sordum para kolay dedi. Kişi başı 5 TL ye anlaştık. Çadırımızı kurup hemen deniz kenarındaki masalardan birisinde kendimizi ödüllendirdik.
İskeleye bağlı 2 teknede dalış eğitimi veriyor. Daha sonra köy içinde bir depoda oksijen tüpleri gördük.
Eğer bedava kamp kursaydık ileride sağda görünen zeytin ağaçlarının altında kalacaktık.
Denize girip çamaşırlarımızı yıkadıktan sonra yürüyüşe çıktık ve kampta masa gibi gereçler olmadığından ilerideki boş bir bahçenin duvarı üzerine oturup yemek yedik. Tabi bu arada sivrisineklerde bizi yediler.
Eğer Boğsak’a giderseniz boşuna para verip kampta kalmayın çünkü hiçbir hizmet yok. Birde Boğsak sınırlarından içeri girdiğiniz anda mutlaka sinek kovucu kullanın. Daha teşkilatlı kampta var ama orada çadır başı konaklama 35 TL. Bu fiyat karavan içinde geçerli. Karavan ile çadırı eş tutan zihniyeti kınıyorum. Boğsak şirin ve sakin bir koy. Denizi de çok güzel. Hafta sonu dalış için gelenlerle daha hareketli olacağını tahmin ediyorum.
Bu gün pedal çevirdiğimiz mesafe: 110,2 km
Ortalama hızım: 16,7 km.
Pedal çevirme sürem: 6 saat 34 dakika.
Kablosuz km sayacım yüksek gerilimden etkilendiği için en yüksek hızımı ölçemedi.
Bence ciddi bir performans göstermişsin abi tebrik ederim.Kamp yeri seçimi konusunda ben de fazlaca titizim.Konfordan önce o yeri hissetmek isterim..sevgiler :)
YanıtlaSilSEN YOKUŞ ÇIKARKEN YORULUYORMUYDUN?.
YanıtlaSilPulcuya kadar yol düz değilmiydi?Sen "iyiki düzmüş" diye düşünürsen başkaları ne düşünür bilemiyorum
YanıtlaSilPulcu ile bizim kaldığımız pansiyon arası 1 km. Düz olsa ne farkeder. Bize söylenen 40 km düz yolda gideceğimizdi. Haritadaki eğim grafiği beni doğruluyor. Her zaman söylerim bisiklet kullanıcısı olsan bile araba ile giderken yol hakkında oluşan izlenim bisiklet üzerinde oluşanla farklı.
YanıtlaSil