23 – 24 Temmuz 2011
Bu yıl yapacağımız Trans Kaçkar ve zirve tırmanışı turuna hazırlık amacıyla geçen yıl yaptığımız Trans Uludağ ve Uludağ zirve tırmanışı turunu yeniden yapmaya karar verdim. Bu yılki turun geçen yılkinden farkı araç desteği almadan tur malzemelerimizle yapmaktı.
Turu önce 16-17 Temmuz olarak duyurdum ama sevgili Dinçer’in o tarihte Bursada olmayacağından dolayı bir hafta erteleyerek 23-24 Temmuz haftasına kaydırdım. Turun zorluğunu göze alarak daha sonra forumdan katılımcı kabulünü durdurdum. Bu tür turlarda ne kadar az sayıda kişi katılır ve bu kişilerin performansları birbirlerine ne kadar yakın olursa başarı şansı o kadar yüksek oluyor. Birde bizim amacımızı bilmeyen olası macera perest arkadaşların bu zorluklar altında ezilmesini istemedim.
Tura benim dışımda Uğur, Dinçer ve Kemal Katılacaktı. Daha sonra İlhami, Erdal ve son gün Çağlar katılmaya karar verdiler. Benim ve Dinçer’in dağın zirvesine çıkıp göllere girdikten sonra farklı bir yoldan Bursa’ya inme konusunda, Kemal’in zirveye çıkıp göllere indikten sonra geri dönüp geldiği yoldan geri gelme konusunda geçen yıldan bisiklet ile Uludağ’a çıkma tecrübesi vardı. Çağlar bizimle gelmiş ama bisikleti uygun olmadığından treking yaparak bu tura katılmıştı.
Güzelyalı feribot iskelesinden başlayıp biten turumuzun yaklaşık haritası aşağıdadır. Yaklaşık diyorum çünkü Uludağ ile Orhaneli arasında yol olmadığından bu kısmı yaklaşık olarak çizdim.
Aynı gün Uludağa performans çıkışı düzenleyen Cyclin.tr gurubundan ayrılabilmek için bizim guruptan katılımcılara birer levha hazırladım. Sabah 07:00 de yola çıktım. Feribotun hareketine 30 dakika var.
Acele ile pedal basıp Yenikapıya geldim. Feribota bindik.
Sevgili Uğur eksik olmasın bizlere çay ikramında bulundu.
Hava açık.
Uykusunu alamayan Kemal yolda uyuyor.
Güzelyalıda feribottan inmiş, torarlamaya çalışıyorduk ki Çağlar seslenip yanımıza geldi. Her gelişimizde veya dönüşümüzde nöbetçi olduğunda bizi mutlaka karşılar.
Bu arada Uğur Erdal’ı fotoğraflıyor.
Erdal ve İlhami.
Ve Kemal.
Çağlar bu arada bisiklet sever gemi kaptanını bulup getirdi. Kaptan Bey benim köprüde 2 bisikletim var ama iki aydır bisiklete binemiyorum, nedeni de basketbol oynarken elinin kırılması. Eylül ayı gibi İDO da görev yapan arkadaşlarında katılacağı bir bisiklet turu yapmak için sözleştik.
Hazırladığım levhaları bisikletlere monte ettikten sonra yola çıktık.
Mudanya rampaları bittiğinde gurubu beklemeye başladım. Uğur göründü.
Ardından Erdal.
Kemal.
İlhami de geldi.
Haydi bakalım Beyler rehavete kapılmayalım.
Rampadan aşağı saldık kendimizi.
Korupark kavşağına geldiğimizde Uludağ fatihi sevgili Dinçer bizi bekliyordu.
Artık şehrin içindeyiz ve Tophaneye yaklaştık.
Tophaneye geldiğimizde sevgili Çağlar İstanbuldan bisikletle gelmiş bizi bekliyordu. Çağlar ile son olarak geçen Eylülde birlikte yaptığımız Gökçeada turundan sonra bizim evde görüşmüştük.
Burada erzak alımı için uzun bir mola verdik.
Takım heyecanla yola çıkacağımız anı bekliyor.
İlhaminin kuşbaşı et ve domates, soğanları alıp getirmesi ile yola çıkmaya hazır hale geldik. İş kimin ne taşıyacağına karar verip bölüştürmeye kalmıştı.
Aldıklarımızdan bazıları.
Erdal’ın bisikletindeki levha.
Buda benim bisikletimdeki levha.
Yükün aslan parçası bana düştü, en uyanık Kemal çıktı hiç erzak almadan arada kaynadı.
Çağların geçen yılki turlarda da espri konusu olan çadır ve matı yüklenmiş bisikleti.
Artık yola çıkabiliriz.
Yokuş başladı.
Yol kenarındaki yaban eriklerini gören Uğur durunca bende durdum.
Hatmi çiçeğinin fotoğrafını sevgili yol arkadaşım Cihan’a armağan ediyorum.
Hatminin arkasında Bursanın bir kısmı görünüyor.
Bizi gören durdu ama erikler çok ekşiydi fazla kalmadan yola devam ettiler. Dinçerle birlikte İlhamiyi beklemeye başladık.
Tophaneden gelen yolla Çekirgeden gelen yolun birleştiği yere geldik.
Yolda her zamanki gibi çeşmeleri ziyaret ettik ama bazıları akmıyordu. Akmayan bir çeşme başında verdiğimiz yemek molasında mataramı doldurmak için şekilden şekle girdim.
Milli Parka 5 km kala her zaman olduğu gibi çay molası verdik.
Son Hatay turumdan beri sakallarımı kesmiyorum. Kimi karizmatik olmuşsun kesme diyor, kimisi ise dede olmuşsun kes diyor. Acaba kessem mi? Bu fotoğrafımı görünce bende kararsız kaldım.
Çayların ardından Çağlar’ın yanında getirdiği 3 muzu aramızda paylaştık.
Cyclin.tr sitesinin düzenlediği 1. Geleneksel Uludağ Zirve Performans Çıkışını tamamlatan bazı bisikletliler geri dönüyorlardı. Burada iki şeye itirazım var. 1. si bir şeyin geleneksel olabilmesi için belli bir süredir tekrarlanıyor olması gerekir, 2. si çıkılan yer oteller bölgesi zirve değil.
Ben yine anlatıma geçeyim. Yolun karşısında bir araba durdu ve geçen yıl GPA da karşlaşıp tanıştığım sevgili Serdar indi. Bizim turdan haberi vardı ve Uludağ çıkışının ardından yol kenarındaki bisikletlerimizi görünce merhaba demek için durmuş. Kendisini görmekten çok memnun oldum.
Bu arada bir arabanın arkasındaki römorka bisikletlerini yükleyip arabaya binen Erdal ve İlhami el sallayarak yanımızdan geçtiler. İlhamiye kramp girip yürüyemeyecek hale gelince Erdal’ın durdurduğu araç sayesinde yukarıya çıkmışlar. Arkadaşlarımız kendilerini arabasına alan beyle birlikte çay molasındalar.
Bu gün nadir gördüğümüz suyu akan çeşmelerden birinde soluklanıp mataralarımızı doldurduk.
Yola devam edip Milli Parka geldik.
Daha önce Beceren otelin orada bizi beklediklerini söyleyen Erdal’ı arayıp kamp yerini tarif ettim ve bu tura Bursadan katılmak için Uludağa çıkan Ali ile buluşmalarını söyledim.
Bu tabela mutlu sona yaklaştığımızı müjdeliyordu.
Gittikçe gücümüz tükenip iş can sıkıcı bir hal almaya başlamıştı ki oteller bölgesine geldik.
Kaçkar’a birlikte gideceğimiz sevgili yol arkadaşım Uğur.
Gökçeadaya çok keyifli bir gezi yaptığımız sevgili Çağlar.
Fotoğraf çekildikten sonra hemen itiraz ettim. Hem boyum kısa hem de eğimli yerde poz verdirip beni daha da kısa gösteriyorsunuz diye. Benim mızıkmam üzerine Uğur yeni bir pozumuzu çekti.
Çobankayaya kamp alanına giderken yolda gördüğüm güzellerin fotoğrafını çekmeden geçemedim.
Erdal, Ali ve bizden önde giden Kemal ile buluşup çadırlarımızı kurduk.
Bu arada Cycling.tr adına fotoğraf çekimi yapan Dinçer Dişbudak ters ışıkta fotoğraf çekimi yapacaklarını söylemişti. Dinçerde adaşına fotoğraf çektirmiş.
Sevgili dostumuz Dinçer Dişbudak.
İlhami gece boyunca uyumadığından yatmış uyuyordu. Ateş yakıldı,
saç tava pişirilmeye başlandı.
Kemal eyvah ne yaptım da buraya geldim der gibi. Kemal geçen yıl Uludağ’ın zirvesine bisiklet ile geldikten bir daha asla bisiklet ile gelmem olursa treking yaparım demiş ama bu yıl üstelik yüklü bisiklet ile çıkmak için geldi.
Ahçımız ateş başında.
Saç tava Erdal’a emanet edildi, İlhami soğan, domates ve salata ile ilgileniyor. Bende makarna pişiriyorum.
Çağlarda günün raporunu veriyor.
2 kg etten saç tava, 2 paket makarna ve salatayı yedikten sonra yattık. Sabah 05:30 da uyanmama rağmen üşüdüğümden güneş yükselene kadar yattım.
Erdal bu gün çıkacağımız dağın tepesine bakıyor.
Aldığımız yumurtaları tek zaiyat ile yukarı taşımayı başarmışım. Sabah kahvaltı menümüzde beyaz peynir, zeytin, haşlanmış yumurta ve çay vardı.
Kahvaltıdan sonra toparlanmaya başladık.
Kamp yerimiz
Panoramik görüntüsü.
Çağlar bisikleti uygun olmadığı için, İlhami ise kendini iyi hissetmediğinden bizi yavaşlatmamak için buradan Güzelyalıya dönmeye karar verdi. Ben, Uğur, Kemal, Erdal ve Ali planladığımız gibi yola devam edeceğiz. Dinçer’e ulaşamadık ama nasılsa o bizi yakalar.
Çobankayanın şirin camisi.
Sularımızı doldurup hazır hale geldik. Aramıza Bursadan son anda katılan Ali.
Bizden önce yola çıkan Erdal yolu bilmediğinden bizi Kartanesi otelinin yanında bizi bekliyor.
Asfalttan uzun süreliğine ayrılıp stabilize yola girdik. Uludağ’ın zirvesine doğru yola çıktık.
Kemal de geliyor.
Yol sakin, pek gelen giden yok. Erdal, Uğur ve Ali önümde,
Kemalse arkamda.
Oteller bölgesi.
Kendimi de görüntüleyeyim.
Artık çıkış noktasına az kaldı.
Geçen gelişimde bisiklet üzerinde geçtiğim yerleri gücümüzü gereksiz yere harcamamak için yürüyerek geçiyoruz.
Az önce yanımızdan geçen turiste zirveye çıkan yolu tarif ediyorum.
Biraz sonra karşıdaki tepeye tırmanacağız.
Yolda gördüğümüz bir çobanla sohbet etmeyi ihmal etmedik.
Aşağıda kalan yol ve manzara.
Koyunlar yayılmış otluyorlar. Uğur bunların eti yenir diyor.
Çukurda erimeden kalan buzul.
Tırmanma noktasına geldik. Buradan tepeye kadar bisikletimizi ve eşyalarımızı taşıyacağız. Erdal bisikleti ile eşyaları bir seferde taşımaya girişti.
Erdal’ın dışında hepimiz önce yüklerimizi, sonrada bisikletimizi çıkardık. Ben yüklerimi bırakıp inerken Ali bisikletini çıkarıyordu.
Bulunduğumuz yüksekliği anlayabilmeniz için nesneleri yakınlaştırmadan çekim yaptım. Bisikletlerimiz minibüsün yanında ve Uğur bisikletini almak üzere minibüsün yanından geçiyor. Bu arada Dinçer de geldi.
Yukarıya ilk çıkan Erdal.
Ben yolda treking yaparken yükseklik korkusu yüzünden ne yukarı çıkabilen, nede aşağı inebilen genci cesaretlendirmeye çalışırken Uğur bisikletlerimizin yanına varmıştı.
Bisikletimi yukarı çıkarırken
Daha sonra yardımıma gelen Ali ile birlikte çıkardık.
Bisikletlerimizi çıkardıktan sonra Kemal’i beklerken Uğurla ikimiz çadır ve çantalarımızı yastık yapıp uzandık. Ben biraz uyumuşum.
Kemalin de gelmesiyle malzemeleri toplayıp bagajlara yükledik. Bu arada atraksiyon yaparken lastiği patlayan Dinçer tamiratı bitirdi ve yola çıktık.
Önümde giden Ali.
Geçen sefer buraları bisiklet üzerinde geçmiştik ama bu sefer yüklü bisikletler buna pek müsaade etmiyor. Buna rağmen fısatını bulunca kısa süreliğine de olsa biniyoruz.
Dinçer kah en arkada kah en önde fotoğraf çekiyor. Boş bisikleti ile fıldır, fırdıl dolanıyor. Ne yalan söyleyeyim benim boş bisiklet ile bile yapabileceğim hareketler değil.
Geçen yıl buradan geçerken ben Dinçer’i görüntülemiştim bu yıl o beni görüntüledi.
Bir yere geldiğimizde hiç toplu fotoğrafımız yok denilince bir kayayı tripod olarak kullanarak bir fotoğraf çektim. Kemal geride olduğundan maalesef kadraja giremedi. Kemalin sele borusuna bağlı bagajı Akçakoca turundan beri sorun olmaya devam ediyor.
Zirve yolunun görünümü. Şartlar özellikle yüklü bisiklet için oldukça ağır.
Yol seçimi için kararsız kaldığımız bir anda Kemal de geldi.
Geçen sefer biz sağdaki patikaya girip sonra patikadan ayrılarak sola doğru çarşak tırmanışı yapmıştık ve boş bisiklet ile çok zor olmuştu. Onun için o yolu tercih etmedim. Birde önümüzde devam eden patika var. İlerideki ilginç kayayı fotoğrafladım.
Burası çayır çimen papatya. Normal bir piknik alanından farkı yok.
Dinçer’in objektifinden bir çiçeğin görüntüsü.
Zaman epey ilerledi, çok geciktik. Bir karar vermek durumundayız. Ya zirveden vazgeçip doğrudan göllere inecek ve yemekten sonra Bursaya doğru devam edeceğiz, yada zirveye çıkacağız ama göllerde konaklayacağız. Dinçer yolu kolaçan etmek için gidip geldi ve ilerde yol bozuluyor ama geçen yılki yoldan daha iyi dedi. Dinçer zirve konusunda kararlı, ben size yetişirim diyor. Bursalı olan Alinin de zirveye çıkmasından yanayım. Zirveyi görmek isteyenler bisikletlerini ileriye bırakıp hızlı bir şekilde tepeye diğer yüzünden tırmanıp gidip gelsinler diye bir seçenek daha sundum. Dinçerin dışındaki arkadaşlar devam etmek yönünde karar verdiler. İleride yol yeniden zorlaştı.
Uğur.
Erdal dağın sırtına çıktığımızdan beri sürekli önde gidiyor.
Ali. Burada geriden gelen Dinçer yine kayaların üzerinden hoplaya zıplaya bisiklet üzerinde yanımızdan geçip gitti.
Kilimli göl ve devamında gideceğimiz yol göründü.
Ali tepeden gölü ve çevreyi izlerken.
Oteller bölgesinden beri zirve orası mı, burası mı diye soran, bu zirve nasıl bir yer diye merak eden arkadaşlar sonunda mutlu sona ulaştılar. İşte Uludağ’ın zirvesi karşımızda.
Uğur gölü fotoğraflarken ileride zirve de görünüyor.
Dinçer zirveye çıkmak için yamaca yöneldi. Bizse göllere inmek için aşağıya.
Yolun tehlikeli kısmını aşıp göle ulaştım.
Diğerleri gelene kadar su doldurmak için boş mataramı ve pet şişelerimi alıp geçen yıldan bildiğim çeşmeye gittim. Su buz gibi, 32 dişe keman çaldırıyor.
Suyu doldurup geldiğimde Uğur çoktan kendini serin suya bırakmış, Erdal ise girmek üzereydi.
Alininde gelmesiyle yukarıda Dinçer’in dışında Kemal kaldı.
Buraya kadar yaşadığımız zorlukların mükâfatını alıyoruz.
Gölden çıktıktan sonra yanımızda getirdiğimiz peynir ve lavaşları yedik. Kemal hala ortada yok. Erdal tam bakmaya gidecektiki Kemal göründü.
Yan tarafımızdaki geçlerin bitiremediği yarım karpuzu Uğur rica edip aldı ve sayesinde 2 gün sonra meyve yemiş olduk.
Karpuzu veren gençlere Bursaya inmek için Alaçam yolundan başka yol var mı diye sordum. 400 – 500 metre ileride sola ayrılan bir yol var daha kısa dediler. Yolun durumunu sordum Alaçam yolundan daha iyi dedikten sonra ekledi, iki yerde biraz bozuk. Alaçam yolundan geçen yıl inmiştik dar toprak bir yoldu. Bu yoldan gidersek feribota yetişememe ihtimalimiz var.
Ardından toparlanıp yola çıktık.
Geçen yıldan bildiğim oldukça bozuk bir yolda ilerleyip az ilerideki Karagöle ulaştık.
.
Biz Karagöldeyken Dinçer zirvedeymiş. Zirve taşı maalesef kırılmış.
Karagölden sonra yola devam ederken traktörün arkasından devam ediyorduk. Araç yavaş gittiğinden bozuk yolda fren yapmaktan parmaklarım ve avucumun içi ağrımaya başladı. Erdal traktörü geçmiş önde gidiyordu. Bir ara traktör sürücüsü sağa yanaşıp yol verdi ve geçip Erdal’a yetiştim.
Yol ayrımına geldik. Gideceğimiz yol önce aşağı inip sonra oldukça dik bir şekilde tırmanıyordu. Yokuşu görünce bir an tereddüt ettim, çünkü Alaçam yolu sürekli inişti. Sonunda bu yokuştan başka çıkış olmayacağını umarak Orhaniyeye giden yola saptım. Erdal ve Uğur da benimle birlikteydi. Kemal ve Ali oldukça gerideydiler. Dinçer ise zirvedeydi. Bu arada Kemal ve Ali tepede göründü. Uğur ıslık çaldı, hep birlikte el salladık. Acaba görmüşler midir dedim. Uğur ben bazen sizi kaybettiğimde senin sarı tişörtünü çok uzaktan bile görebiliyorum mutlaka görmüşlerdir dedi. Eğer göremezlerse dağılacağız.
Sonunda kendimizi yokuş aşağı saldık. Yokuşun sonunda yolun üzerinden suyu berrak bir dere akıyordu. Daldım suyun içine.
Az önce indiğimiz yokuş.
Erdal ve Uğur da geliyorlar.
Karşıdan gördüğüm çıkışa geldim. Yol çok bozuk. Umarım adamın sözünü ettiği bozuk yer burasıdır diye düşündüm.
Geride bıraktığım yol. Bu fotoğrafı çekerken karşı yamaçta inen traktörü ve arkasındaki başka bir aracı gördüm. Traktörün arkasında kalmamak için zaman kaybetmeden yola devam ettim. Bu dar ve bozuk yolda traktör arkasından gitmenin sıkıntısını geçen turda ve bu turda Karagölden sonra yaşamıştım. Birde başım bir şey gelse en azından arkadan gelen araçlar yardım edebilir ama onların gerisinde kalırsam yardım alabilme şansımda olmayacaktı. O anda başıma gelebilecek olanın düşme sonucu yaşayabileceğim yaralanma ve kırıktı.
Aynı yerden ben gittikten sonra Erdal tarafından çekilen Uğur’un geçisi.
Bu noktadan sonra yol düzeldi. Sözü edilen bozuk yolun birinci kısmını bitirdiğimizi umuyorum.
Tepeye vardığımda nispeten düzgün bir toprak yolun aşağı devam ettiğini gördüm.
Aşağıda koyun ağılları vardı.
Koyun ağılının yanına geldiğimde çobanla biraz sohbet ettim. Adam benim dağı aşıp geldiğimi duyunca hayret etti. Bu yolu araba ile gidemiyorlar sen nasıl geldin dedi. Yolun durumunu sordum aşağıda orman başlayınca düzeliyor dedi. O umutla bisikletimi sürmeye başladım.
Yol pekte iç açıcı değildi. Orman başlamasına rağmen yolda kayda değer bir düzeltme yoktu, bisikletimle keçi gibi taşların üzerinde hoplaya zıplaya aşağı iniyorduk. Yolda bir kez bisiklet düştü ama ben ayaklarımın üzerinde kalmayı başardım. Yüklü bisiklete hakim olmak ve ayakta kalmak çok zordu.
Ağaçların arasında hoplaya zıplaya giderken bir anda bisikletimin arka tekerleği kilitlendi. Görünürde bir şey yoktu ama tekerlek dönmüyordu. Sonradan bagajımı kadroya bağlayan ve yükü taşıyan iki ayağında kırılmış olduğunu gördüm. Daha doğrusu o parçalar vidalıymış ve sarsıntıdan vidalar diş sıyırdığından iki parça birbirinden ayrılmış.
Bütün yükümü boşaltıp pim olarak algıladığım diş sıyırmış vidaları deliklere yerleştirip bagaj bağlantı vidalarını sıktım. Bisikleti yeniden yükledim ve yavaş bir şekilde yol almaya başladım. Az ileride bagaj yine dağıldı. Bu sefer yükü boşaltmadan pimleri yuvaya soktum, ileride bir daha. Artık bisiklete binerek bu yola devam edemeyeceğim ortadaydı. En azından kendimi asfalta atarsam sonrasında belki asfaltta gidebilirim diye düşündüm ve aşağı doğru eğimli yolda çam ağaçlarının arasında yürümeye başladım. Gözüm hiçbir şey görmüyordu. Canım sıkıldı.
Bir süre sonra Erdal ve Uğur yetiştiler. Hemen arkalarında Dinçer. Kemal ve Aliden haber yoktu. Uğur sitem etti neredesin abi alıp başını gidiyorsun diye, onunda bagaj vidasının birisi düşmüş. Edalda yedek vida varmış onu takmışlar. Bende her zaman yanımda yedek vida taşırım. Durumumu söyledim. Hep birlikte çözüm bulmak için düşünmeye başladık. Dinçer kablo bağı ile kadroya bağlayalım diyor ama sorun bağlantının kadrodan uzaklaşması değil. Bu yüklerle kırılan demir kadroya tutturulsa bile aşağı sarkacak. Erdal yandan destek koyup kablo bağı ile bağlayalım dedi, bu biraz aklıma yattı ama etrafta destek olacak tahta ve çubuk yok. Aklıma bagajı seleye bağlayıp aşağı sarkmasını önlemek geldi. Bu işlemden sonra Erdal’ın verdiği fren pabucunu destek olarak kullanıp bagaj ayaklarını bağlarsak bu işi başarabilirdik. Ben bagajı seleye bağlamıştım ki traktör ve arkasındaki pikap geldiler. Erdal pikaptakilere rica etti ve bisikleti Kestele kadar araca yükledik.
Birkaç km lik bir inişten sonra Orhaniye köyüne geldik. Burada çay molası verildi. Erdal ile Uğur devam etti. Dinçer pikabı takip edeceğini söyleyerek benimle kaldı. Uzun bir çay molası verdik. Kemal ve Ali de geldiler, çay içip yola devam ettiler.
Çay molası ve köydeki akraba ziyaretinden sonra aracın Bursaya kadar devam edeceğini öğrenince beni Bursaya bırakmalarını rica ettim. Pikabın kasasına tam siper yatmam karşılığında kabul ettiler ve yola çıktık. Dinçer müthiş bir performansla özellikle asfalt yola indikten sonra hızlanan aracı kopmadan takip etti.
Dinçer’in söylediğine göre Eski Fakülte kavşağında araç bizi bıraktı. Kendilerine yardımlarından dolayı teşekkür ettik. Koruparka kadar yüksek tempoda seyrettik. Asfalt düz olduğundan hiçbir sorun yaşamadan Koruparka geldik. Burada ben gidebilirim daha 1 saat 45 dakika zamanım ve 15 km yolum var desem de Dinçer araba ile götürme konusunda ısrar etti. Havanın karardığını, yolda emniyet şeridi olmadığını ve bagajın yine yerinden çıkma ihtimalini düşünüp kabul ettim.
Geçen sefer zaman azaldığından bu yolu Dinçer yine araba ile getirmişti. Feribot kalkmadan hepimiz ulaştık. Dağda 2 gün boyunca yiyeceğimiz malzemeye kişi başı 11,5 TL ödeyip Güzelyalıda iskelenin karşısındaki ekmek arası köfte ile ayrana kişi başı 10 TL ödeyince yuh dedim içimden. Ekmek arası köftede 8 TL porsiyon köftede 8 TL. İkisi de aynı fiyat olduktan sonra lokantada oturup yerim daha iyi.
Yüzlerimizde günün yorgunluğunun yanında eve dönüşün mutluluğu vardı.
Yenikapıdan sonra evlerimiz yakın olduğundan ben Uğurla yola devam ettim. Bagajımın durumunu eve ulaştığımda görüntülemeyi unutmadım. Bagajın sağ tarafı.
Bu da sol tarafı.
Bagayı seleye taşıtabilmek için bagaj lastiğinin bir kancasını selenin altındaki demire takıp çadırın en uç nokyasına sıkıca sardım
ve diğer ucu sele borusuna doladıktan sonra diğer kancayı da selenin diğer tarafındaki demire taktım.
Bu problemin Kaçkar öncesi yaptığımız Uludağ turunda ortaya çıkmasına çok sevindim. Bu olaydan aldığım ders bagaj vidalarının yedeklerinin olması ve sık, sık gevşekliğinin kontrol edilmesi. Bozuk yola yüklü bisiklet ile girilmemesi gerekiyor. Mecbur kalınırsa ya çok yavaş ilerlenecek yada inilip bisiklet itilecek. Bu tür arızaya karşılık gerekli takviye parçaları taşınacak.
Bu zorlu etabı uyum içinde tamamladık. Hiç kimsenin zara görmemesi ve herkesin feribota yetişmesi beni mutlu etti. Bu turla gördük ki zorlu Trans Kaçkar turu için hazırız. Bu turuda başarıyla tamamlayacağımızdan hiç şüphem yok.
Bu turu gelecek yıl araç destekli olarak yüksüz bisikletler ile Alaçamdan inerek yeniden gerçekleştirmeyi düşünüyorum. Hatta arzu eden ailesini de alsın ve bu tur bir şölene dönsün.
Bana güvenip bu çok zor tura katılan İlhamiye, Çağlara, Kemale, Uğura, Erdala, Aliye ve 2. Kez Uludağda bisiklet ile zirve yapan Dinçere çok teşekkür ediyorum.
Orhan abi bana bahsettiğin turu gerçekleştirmişsin.. çok zorlu bir tur olduğu kesin, bende daha evvel uludağa defalarca tırmandım. damdan düşenin halinden damdan düşen anlar misali o rampaların yorucu ama bir o kadarda zekli olduğuna sizler gibi bende şahit oldum.. fotograflar ve anlatım harika tüm ekibi tebrik ediyorum... zirveye tırmanıp suya girmek zirvede alınmış ödül gibi cok güzel bir duygu.. sırada trans kaçkar abi kolay gelsin yolun acık olsun kazasız belasız sürüşler diliyorum.. selam ve sevgiler...
YanıtlaSilSevgili Kadir bu sefer zirveye sadece bir engel kalmasına rağmen zaman darlığı nedeniyle çıkamadık. İnşallah gelecek yıl geçen yıl yaptığımız gibi boş bisikletlerimiz ile bu keyifli turu hep birlikte yaparız. Senin zirve yolunda ve zirvede çok güzel kareler yakalayacağını biliyorum. Görüşmek üzere.
YanıtlaSilkarpuzu Erdal değil ben istedim.;)
YanıtlaSilUğurcuğum özür dilerim. Hemen düzeltiyorum. İşin en ilginci ise yola çıktığımızdan beri ben karpuz alalım derken herkes bana gülüyordu yukarı karpuz taşınır mı diye. Ama işe bak ki 2000 metrenin üzerinde karpuz yemek kısmet oldu. :)
YanıtlaSilTeşekkürler Orhan Abi. güzel fotoğraflarla desteklenen anlatım güzel olmuş. Bu arada ben de yüklü bisikletle çıktım dik yokuşu. Ayrıca bu turda beraber olduğumuz Erdal Abi'ye, İlhami Abi'ye, Kemal Abi'ye , Çağlar'a, Uğur'a, ve Dinçer'e de buradan teşekkür etmek istiyorum.
YanıtlaSil