21 Haziran 2011 Salı
Sabah erkenden kalkıp 06:30 da yine yollara düştük. Şehrin dış mahallelerinden birisinde kahvehanede çay ile birlikte kahvaltımızı yaptık. Öğrendiğimize göre ilk önce Şuhut rampasını çıkacakmışız. Şuhuttan sonra mı başlıyor diye sordum. Hayır dediler. Rampayı çıkıp Şuhut’a ulaşacakmışız.
Unutmadan yol haritamızı da koyayım.
Girişte tabela olmadığından çıkış tabelasını görüntüledik.
Bir süre sonra arka lastiğimin indiğini fark ettim. Benzin istasyonuna girip şişirdik ama yine inmeye başladı. Mecburen lastiği söküp çıkardım. Yine iç lastikte kesik vardı ve ben bu kesiği jantın içindeki şeride bağlıyordum. Bu 4 lastik kesiğiydi. Kesik uzun olduğundan mecburen yandaki lastikçiye gittik. Adam lastiği yamayıp dış lastiği kontrol edince lastiğin içindeki çatlağın iç lastiği ısırarak patlattığını söyledi ve oraya get koydu. Bu çatlağı bende lastiği kullandıktan bir süre sonra fark etmiştim. Schwalbe Road Cruiser marka lastik kullanıyorum ve Schwalbe lastiklerin kalite açısından yeniden sorgulanması gerektiğine inanıyorum. Bu lastiklerden sonra aldığım ve hiç kullanmadığım Bountrager lastiklerin içleri bu lastikten çok daha pürüzsüz. Lastikçiye 4 TL bayıldıktan sonra yola çıktık. Şimdilik yol düz ve sakin.
Bu sakinlik pek hayra alamet değildi sanki ve az sonra ummadığım bir anda rampa başladı. İlk başlangıç oldukça dikti ama 1 km kadar sonra eğim azaldı. Kolay bir çıkışla rampayı bitirdik.
Bu fotoğrafı çekerken Cihan bana altına da Cihan’ın rampada bittiği an diye yazarsın dedi. Yolun emniyet şeridi yeteri kadar geniş olmadığından birimizin önde diğerimizin arkada gitmemiz gerekiyordu. Cihan yaşımın daha büyük olması, turun planlayıcısı olmam nedeniyle bana saygı gösterip tur boyunca sürekli arkamdan geldi. Bir diğer neden ise Cihan’ın gözlük aynası olduğundan arka trafiği kontrol edip güvenliğimi sağlıyordu.
Bak Cihancığım gördüğün gibi benden önde olduğun fotoğrafını da koyuyorum.
Şuhut’a geldik.
Dünden beri görüntülemek istediğim ama Cihan’ın daha güzelini bulunca çekersin diye ertelettiği çiçek açmış bir afyon tarlasını çiçeklerin yarısı dökülmüş olsa da çektim.
Tam yokuş bitti bundan sonrası için vaktimiz var derken karşımıza bir yokuş daha çıktı. Yokuşun sonlarına doğru solda bir çeşme vardı ve birkaç kişi araba ile getirdikleri bidonlarını dolduruyorlardı. Bende yanımdaki tek matarayı doldurmak için durdum. Çeşmenin yalağından inekler su içiyorlardı. Sürüyü güden iki delikanlı ortaklarmış. Bu küçük çocuk nasıl senin ortağın oluyor, bu yaşta bu zenginlik nereden geliyor diye sorduğumda büyük olan inekler babasının ama onu vekil tayin etti dedi.
Fotoğraftan sonra Cihan’a gidelim mi dedim. Hayır dedi. Neden diye sordum. İste sekte gidemeyiz çünkü arka lastiğin yine patlamış dedi. Lastikçiyi hayır ile anarak iç lastiği çıkardığımızda başka yerden patladığını gördük. 2 denemede de lastiği yamayamayınca yanımdaki son yedek iç lastiği kullanıp bisikleti ayağa kaldırdık.
Bu arada yanımıza gelen bir bey benimde fotoğrafımızı çekin ama yollayın dedi. İnternetten alırsın diyerek kendisine kartımı verdim. Damadının internet kullandığını ve temasa geçeceklerini söylemesine rağmen şimdiye kadar arayıp soran yok.
Burada lastik ve sohbet yüzünden epey zaman kaybettikten sonra yeniden yoldaydık.
Öğleni biraz geçe Karaadilliye geldik. Önümüzde dik bir çıkış olduğunu bildiğimizden yemeğimizi yedikten sonra yola devam etmeye karar verdik. Bakın Cihan önde gidiyor. Bu fotoğraf aynı zamanda benim düz yolda bittiğimin resmidir.
Bir esnaf lokantasında kuru fasulye, az pilav ve salatadan oluşan öğle yemeğimizi yedik. Bisikletlerimiz insanların ilgi odağı oldular. Yemekten önce Cihan lokanta önündekilerle sohbet etdip yolun durumunu sormuş. Herkes çok dik yokuş olduğunu söylemişler. Hatta bir adam çok kesin bir dille çıkamazsınız demiş. Cihan ben Çaanakkaleden geliyorum o kadar yokuş çıktım demiş. Adam olsun çıkamazsınız demiş. Cihan Şuhut rampasını çıktık deyince o da yokuş mu demiş. Bunun üzerine Cihan bisikletleri iterek çıkarız deyince iterekte çıkamazsınız deyip dönüp arkasını gitmiş. Cihan’ın morali bozulmuş. Boş ver, ben Uludağ’a çıktım Kaçkar’a çıkacağım eğer bu yokuşları çıkamazsam Kaçkar’a hiç niyetlenmeyeyim dedim. Ben bu tür durumlarda araba çıkıyor mu diye soruyorum. Çıkıyor dendiğinde arabanın çıktığı her yere ben de çıkarım diyorum. Göreceksin kuş olup tepeye konacağız nasıl çıktığının farkına bile varmayacaksın dedim Cihan’a.
Yemekten sonra uğradığımız iki benzincide de pompa çalışmadığı için arka lastiğimi yeteri kadar şişiremedim. Çat Konya yolunda bir süre gittikten sonra Karacaören’e doğru saptık.
Yolda gördüğümüz ilk kiraz ağaçı aklımızı başımızdan aldı. Hücum borusunu çalıp ağaca daldık. Az ileride yokuş görünüyor. Enerji toplamamız lazım.
Ne olur ne olmaz yakalanırsak kendimi temize çıkarıp suçu Cihan’ın üzerine yıkmak için gerekli delil fotoğraflarını da çektim.
Rampa için 4 km demişlerdi ama tırmanma şeridinin başlangıcında yazan 4 km levhasından önce de 1,5 km tırmandık. Yani toplam tırmanış 5,5 km, duyurulur. Rampa uzun ama çok keyifli çıkılıyor. Cihan da geliyor.
Cihan’ı birde yakından görelim.
Yokuşun tepesindeki tabela.
Artık Cihan ile aramızda az bir mesafe kaldı.
Yine bir yakın çekim.
Çıktığımız yokuşun bir kısmı.
Cihan’ın saatinin altimetresi ile tepenin yüksekliğini ölçtük. Tabela ile aralarında 5 metre fark var.
Bundan sonra iniş başlıyor.
Bozdurmuşbeli’ni ardımızda bırakıp bisikletlerimizi yokuş aşağı saldık.
Yokuşun ardından dümdüz bir yol bizi bekliyordu.
Çok sert olmasa da karşıdan esen rüzgar düz yolda bizi zorluyordu. Yokuş çıkmak rüzgara karşı gitmekten çok daha kolay.
Karamuk bataklığının yanından geçerek gitseydik Yalvaç Konya istikametinden gelip bu noktada birleşecektik.
Bana göre bu kadar yolumuz olmaması gerekiyor ama tabelanın da yalan söyleyecek hali yok ya.
Dün sözü edilen bıktırıcı iniş çıkışlar henüz başlamıştı ki yolun biraz ilerisinde borudan akan gür suyu görünce sularımızı doldurmak için yanına gittik.
Burası piknik alanı ve plaj.
Leylek yuvaları bir kez daha karşımıza çıktı.
Gölün yanından gidiyorduk ve her dönemeçten sonra gördüğümüz manzara ile şaşırıyorduk.
Ben fotoğraf çekerken Cihan yola devam etti. Bir süre sonra karşıdan 3 eşek göründü. Hayvanlar kaçamasın diye ön ayakları kısa bir iple birbirlerine bağlanmıştı ama bu yola çıkan hayvanları tehlikeye atıyordu.
Bir benzin istasyonunda soda molası verdik. Çanakkaleden gelen her telefonda hatmilerim açtı mı diye sorup her seferinde açmadı yanıtı alan Cihan’ın hatmilerine inat buradaki hatmiler açmıştı. Bu çiçeğin diğer adı öksüz çiçeğidir.
Eğirdir yolunda da kiraz yemeyi hayal ederken bulduğumuz yabani eriklerle yetinmek zorunda kaldık ve meyve meyvedir diyerek poşetimizi doldurduk. Bu arada Eğerdir uzaktan göründü.
Yol gölden kah uzaklaşıyor kah yaklaşıyor ama asla göl seviyesine inmiyor. Yerleşimde pek yok. Eğirdire kadar 1 tane büfe, 1 tanede benzin istasyonu vardı. Eğer göl kenarında kamp yapmak istiyorsanız bu yola girmeden mutlaka yiyeceğinizi yanınıza alın ve bizim geldiğimiz yönden gelirseniz borudan akan suyun başında yeteri kadar suyunuzu doldurun. Yolda çeşme de yok.
Eğirdir’e 3 km kala bulduğumuz kampinge kendimi dar attım. Pazar gününden beri popom fena halde ağrıyor. Dün Kınıktan aldığım Bepanthen krem sayesinde sabah kalktığımda iyiydim ama birkaç km sonra ağrılar yine başladı. Bu gün akşama doğru kendimi çivili bir tahta üzerinde oturuyormuş gibi hissettim. Bunu Detachlondan yeni aldığım ve ilk kez giydiğim tayta bağlıyorum.
Bu günkü yolumuz: 136,4 km.
Bu günkü ortalama hızım yokuşlara rağmen 19,2 km.
Max. Hızım: 58,6 km.
Toplam pedal çevirme sürem: 7 saat 5 dakika.
Kap ücreti çadır başı 10 TL benim yer arayacak halim kalmadı. Bir an önce seleyle vedalaşma isteğimden fiyatı kabul edip çadırımızı kurduk ve kendimizi önce gölün suyuna bıraktık, sonra sıcak suyla yorgunluğumuzu atıp yemek derdine düştük. Yarınki yolumuz 60 km civarında. Yazılıkanyonu çok merak ediyorum. Bakalım neler göreceğiz?
Paylaşım için teşekkürler
YanıtlaSil