28 Ağustos 2011 Pazar Sabah kalkmak için saatimi 05:00 e kurmuştum. Uğurun tıkırtısı ile uyanıp saatime baktım 05:20 idi. Uğur’un dediğine göre saatim çalmış ama ben duymamışım, sivrisinek vızıltısından az ses çıkarıp bir iki tıngırdadıktan sonra pes edip duran alarm sesiyle uyanmam mümkün değildi zaten. Kalkıp yüzümü yıkayıp giyindim. Eşyalarım zaten bisiklete bağlıydı. Erhan’ın oda kapısını tıklattım ses gelmedi. Açtım oda boştu. Açık pencereden giren hafif esinti tülü içeri doğru dalgalandırıyordu. Lobiye indiğimde Erhan’ın hazır olduğunu gördüm. Bir takım insanlar kanepelerin üzerinde uyuyorlardı. Böyleleri için bizim orada ayakta uyuyup otel parası veriyor denir. Uyuyanlardan birisi uyandı, gececi resepsiyon görevlisiymiş. Bisikletlerimizi dışarı çıkarıp kendisinden fotoğrafımızı çekmesini rica ettik. Hava soğuktu.
Görevli aşağıdan sağa dönüp 1. geçidin altından, 2. sinin üstünden geçin demişti ama biz boşuna inip çıkmamak için her ikisininde üstünden geçtik.
Yollar boştu. Ramazan ve aynı zamanda günlerden Pazar olmasının da etkisi ile şehir hala uyuyordu. Boş yollarda sonbahar serinliğinde bisiklet sürmek çok hoştu.
Erzurumdan çıktık.
Ovada boş yolda pedal çeviriyorduk. Bu gün için ortalama 20 km hız öngörmüştüm ama şu anda hafifçe yükselen yolda bu hızımızdan çok uzaktaydık. Bunda arkadaşlarımın ve benim karnımızın aç olmasının etkisi olabilirdi. Cihan olsa şimdi çok daha hızlı giderdik diye düşündüm. Amacım hava kararmadan Yusufeline varıp biraz çevreyi gezmek. Yoksa hızlı gitmek istememde başka bir neden yok, elbette göre, göre içimize sindire sindire gideceğiz.
Uğur ile Erhan’ı beklemek için hızımı azaltıp dikkatimi başka şeyler üzerine yoğunlaştırmıştım ki sol taraftaki gölgemin rahmetli Turhan Selçuk’un ünlü çizgi romanı Abdülcambazın bisiklet üzerindeki çizimine benzediğini fark ettim.
Son derece sıkıcı bir sürüşle Güzelovaya geldik. Nedense bu gün sürüşten hiç keyif almıyorum. Bunda en büyük etken her tarafı birbirine benzeyen yol olsa gerek.
Soldaki Türk Soykırımı Yeşilyayla Şehitliği ve Hava Radar Mevzi Komutanlığı kavşağında birkaç köylü Erzurum’a gitmek için araç bekliyorlardı.
Karnımızda iyice acıktı ama yemek yemek için yol kenarında ilaç için bir çeşmeye rastlayamadık. Biraz daha ilerledikten sonra Kırkgöze köyü girişinde vasıta bekleyen bir köylüye buralarda çeşme var mı diye sordum. Köyün içinde şu görünen caminin yanında var deyince ana yoldan ayrılıp köye saptık. Saptık sapmasına ama hemen aklıma insanlar oruçlu oldukları için hoş karşılamayacakları geldi. Suyumuzu doldurup şu ağaçların altına geri gelip kahvaltımızı yaparız dedim.
Camiye yaklaştığımızda yol kenarındaki ahırından hayvan pisliklerini dışarı atan bir köylü bizi karşıladı. Bir ihtiyacımız olup olmadığını sordu. Yok dedik sadece su dolduracağız. Bu arada sohbet koyulaştı. Bundan cesaret alan Uğur çeşme başında kahvaltı etmemizin bir mahsuru var mı diye sordu. Adam var dedi. Bu köyde herkes oruçlu, kahvaltınızı köy girişindeki ağaçların altında yapın. Sonra herkesin günahı kendisine, ben kimseye karışmam diye devam etti. Aslında burada kahvaltı yapmanın benim içinde mahsuru vardı çünkü etrafta hayvan pisliklerinden bir dağ vardı ve o pislikleri taşıdıkları arabayı ve küreği çeşmenin yalağından aldıkları su ile yıkıyorlardı. Köyden çıkıp yola devam ettik. 1 km sonra solda bir çeşme gördük. Çeşmenin arkasındaki otlarla kaplı tepeye çıkıp kahvaltılıklarımızı serdik.
Burada kampta kurulurmuş.
Kahvaltının sonunda Uğur tuvalet ihtiyacım var deyince git şu karşıya yap hem dağda yapmak için şimdiden alışırsın diyerek güldüm. Uğur en ücra köşeye sinip ihtiyacını görürken Erhan’a Avrupada bu tür şeyler son derece doğal karşılanıp ayıplanmıyormuş dedim. Erhan bu görüşümü tastik edip onlar sıkıştımı şehrin ortasında ihtiyaçlarını giderirler diye beni tastik etti. Uğur geldikten sonra yola çıktık. Çıktık çıkmasına ama tam yola çıkarken benimde karnımda hafif bir burultuyla sancı oluştu. Herhalde gaz olmalıydı. Otelden çıkarken dakikalarca klozette oturmama rağmen hiçbir icraat olmamıştı. İlerledikçe sancı artıp dayanılmaz bir hal aldı. Ben bunu unutmak için tempomu arttırıp arkadaşlarımla arayı açtım. Gözümde sürekli yol kenarında uygun yerleri kontrol ediyordu. Buraya mı girsem şuraya mı girsem derken Erhan yetişip beni geçti. Uğur ise menzil dışında kalmıştı. Artık neresi olsa gireceğim ama her yer düz ova. Girecek yer kalmamıştı. Erzurumdan çıktığımızda 1850 metre olan yüksekli 1735 metreye kadar inip haritada gördüğüm 2100 metrelik yüksekliğe çıkmaya başlamıştık ki yolun kenarındaki 2 adam ısrarla beni durdurdu. Çeşitli sorular sormaya başladılar. Ben bir yandan yanıt veriyor bir yandan da ellerinden kurtulmaya çalışıyorum ama onların beni bırakmaya niyetleri yoktu. Bu arada bir kerpeten karnımın içinde bağırsaklarımı adeta buruyordu. Sonunda oruçlu musun diye sordular. Hayır seferiyim bu motor yemek olmadan çalışır ama susuz çakışmaz deyince adamların tavrı bir anda değişip beni bıraktılar. Bende pedallara asılmaya başladım. Sonunda Güzelyayla geçidine ulaştım ve bu fotoğrafı çektirdikten sonra kendimi yolun karşısındaki çitin arkasına zor attım.
Uğurda geldi. Eğer yokuş biraz daha devam etse pes edecektim dedi. Uğur geçen hafta bir arkadaşının yakınına kan vermiş. Kan bağışından önce yapılan kontrolde doktor kendisini kansız bulmuş. Eğer hastanın durumu acil olmasaydı senden kan almazdık demiş. Tur boyunca çok üşüdü ve çabuk yoruldu. Hala kendisini toparlayamamış. Az ileride soldaki çeşmeden sularımızı doldurup yola koyulduk. Yol güzel bir inişle devam ediyordu. Bundan sonra Yusufeline kadar sürekli inecektik.
Yüzey şekli çok ilginçti.
Yol kenarında bir benzin istasyonu görünce çay içmek için girdik ama çay yoktu. Buralarda seferi diye bir kavram yok. İster Müslüman ol ister Hıristiyan ol, ister seferi ol ister olma meta zoru oruç tutmak zorundasınız.
Tortuma gelirken yolda Uğuru bekledik. Erhan tam bakmak için geri dönecekti ki Uğur geldi. Yolda yeniden ihtiyaç molası vermiş.
İshal ve bulantı haplarını Uğur getirecekti, evde unutmuş. Eczaneden almak için Tortum’a girdik.
Uğur eczaneye ilaç almaya giderken ben de yolda araba ile pide taşıyan adamı takip edip satış yaptıkları dükkandan bir pide aldım. Buralarda ramazanda gün ortasında ekmek veya pide bulmak bir nimet.
Eczane Tortum çıkışındaymış. İshal hapından Uğur ile birer tane içip yola koyulduk. Burada Tortum şelalesini sorduk 30 km kadar ileride dediler. 20 km sonra bir göl varmış. Şelale gölün bitimindeymiş. Ben Tortum şelalesini Tortumda zannediyordum.
Bende de yeniden karın ağrısı başladı ama yol rahatlamaya hiç müsait değil.
İçine düştüğümüz duruma bak neler hayal ederken nelerle uğraşıyorum. Aklıma Cihan’ın yolda et yemediği geldi birden. Arkadaşlar durumumuzu yediğimiz cağ kebaba bağlıyorlar ama ben yinede kimseyi suçlamak istemiyorum. Buna neden olabilecek pek çok faktör var, kimseyi suçlamak istiyorum.
Önüme Engüzelkapı Kalesi levhası çıktı. Gözüm kaleden çok kaleye giden gizlenmeye müsait çalı ve ağaçlıklı yola takıldı.
Yolun kenarında Tortum çayı akıyordu. Bir yandan bu güzellikleri görüntülemek istiyorum, diğer yandan çok güç durumdayım. Uzundereye 4 km yolum kaldı, dayanmalıyım ama nasıl ben de bilmiyorum.
Yeniden pedal çevirmeye başladığımda aklım hala kale yolundaydı. Acaba geri dönsem mi diye düşünmedim değil ama devam etmeyi seçtim. Az sonra yol kenarında meyve tezgahlarının olduğu bir yeri gördüm ve hemen yan tarafta bir tuvalet vardı. O andaki mutluluğumu tarif edemem. Kendimi tuvalete nasıl attığımı hala bilmiyorum. Oh be dünya varmış. Bu durum sabah ortaya çıksaydı kesinlikle yola çıkmazdım. Yola devam edip kavşakta beni bekleyen arkadaşlarıma kavuştum.
Yol kenarında sık, sık yöre insanlarını turizm konusunda bilinçlendirmek için panolar konmuştu.
Artık Yusufeline ne kadar kaldığını gösteren levhalar görünmeye başladı.
Turizm firmaları yöreye yaptıkları turlarda Öşvank kilisesini de gezdiriyorlar ama bizim programımızda maalesef yok. Bir dahaki sefere inşallah.
Sonunda sözü edilen göle geldik. Burası bir baraj gölü ve yol gölle birlikte adeta bir duvar gibi aniden yükselmeye başladı. Durup dururken nereden çıktı bu yokuş şimdi. Erhan yola devam ederken ben gölü ve geldiğimiz yolu görüntülemek için durdum.
İşte arkamızda kalan yol.
Bu arada Uğur da geldi.
Bulunduğum yerdeki nöbeti Uğura bırakıp yola devam edip Pirinkayalar Geçidine ulaştım.
Arkamdaki ve önümdeki yola son bir kez daha bakıp yokuş aşağı süzülmenin keyfini yaşamak için pedallarımı çevirdim.
Tepede eski bir bina kalıntısı. Yoksa Öşvank kilisesi burası mı?
Bunlar da peri bacaları.
Yokuşun sonunda Erhan’ı İskele denen yerde bizi beklerken buldum. Burası çok hoş bir yer. Aslında burada bir gün kalınıp suya girilebilir ama bizim zamanımız yok. Hava bozmadan zirveye yetişmemiz lazım.
Buda iskelenin görünüşü. Ölüdenizin yarımadasını andıran bir yarımada var.
Sonunda Tortum Şelalesine geldik ama Uğur yokuş varsa gelmem diye tutturunca Erhanla birlikte yol hakkında bilgi almak için hafif yokuştan aşağı indik.
Yolun altında gözleme yapan kadınlar ısrarla bize bir şeyler satmak istiyorlar ama biz tokuz. Bu ayda burada yiyecek bulmak bizi oldukça şaşırttı. Kadınlar şelalenin 50 metre ileride olduğunu söyleyince Uğuru çağırıp şelaleye gittik.
Tortum Şelalesinin birde video çekimini yaptım. Bu arada Uğurda yola çıktığımızdan beri video çekiyor. Karar vermiş müzik eşliğinde klip hazırlayacakmış. Yola çıktığımızdan beri bir tek kare fotoğraf çekmedi.
Untitled from
Orhan Kilic on
Vimeo.
Uğur ile Erhan daha fazla aşağı inmeyip geri döndüler. Bense aşağı kadar indim. Amacım karşı taraftan da yukarı çıkmak.
Fakat karşıdan yukarı çıkmak ne mümkün, yeniden karnım ağrımaya başladı.
Bu kareyi çektikten sonra tuvalete nasıl yetiştiğimi bir Allah biliyor, birde ben.
Tortum Şelalesinden çıkıp yeniden yola koyulduk. Uğura karşı 3-2 öndeyim.
Şelaleden sonra bir kanyonun içinde giden tol keyifli bir hal aldı.
Artvin il sınırına geldik.
Yolun yanında akan Çoruh nehri ile yarışarak gidiyoruz yolda.
Çoruh Kanyonu.
Untitled from
Orhan Kilic on
Vimeo.
Yol kenarındaki bir incir ağacındaki kara incirleri görünce durdum. İncirler küçük, şehirde tezgaha koysan bir tane satamazsın ama çok lezzetli ve tatlıydılar. Uğur beni daha çok bozar diyerek yemedi. Ben Erhan ile birlikte birkaç tane yedim. Nehrin üzerinde karşıdaki tarla ve evlere ulaşmak için yapılan kimisi çok gösterişli, kimisi ise ilkel teleferikler vardı.
Ben bu fotoğrafları çekerken karşı tarladakiler ıslık çalıp beklememiz için işaret ettiler. Uğur gitmişti. Erhanla beraber bekledik.
Teleferiğe binen birisi yanımıza geldi.
Ağaçtan topladıkları incirden koca bir poşet dolusu verdi.
Erhan’ın ısrarıyla ben 3-4 tane yedim. Birazını da Erhan yedi. Geri kalan incir Yusufeline gelene kadar bisikletin gidonundan sallanırken sarsıntıdan vıcık, vıcık olmuş; attık.
Çalışması durdurulmuş bir HES şantiyesi.
Tahminimden yavaşta olsa Artvin Yusufeli kavşağına ulaştık.
Buradan itibaren sanki bir zaman tüneline girecekmişim gibi bir his var içimde.
Geriye son bir bakış.
Yola devam ettik ve az ileride derenin üzerine yapılan bir asma köprü gördük.
Yusufeli girişindeki benzinciye uğrayıp nerede kalabileceğimiz konusunda bilgi aldık ve Green Peace Pansiyon ve Kampinge gittik. Çadır başı 10 TL ye anlaştık. Tuvalet ve sıcak su var. Çadırların kurulduğu yer çim. Sabah 06:00 da başlayan yolculuğumuz 19:00 da sona erdi. Çadırlarımızı kurup duşlarımızı aldıktan sonra Uğurla pansiyonda haşlanmış patates yedik. Tuvalet düellomuz gün sonunda 5-5 sona erdi. Umarım yarına kadar iyileşiriz yoksa bu turu tamamlamamız çok zor. Yemek sonrası Erhan ile alışverişe çıkıp yarın yolda yiyeceğimiz nevalemizi satın aldık. Yusufelinde tek ispirto satan yer olan Kaptan Ticaret kapalı olduğundan yola sabah erken çıkamayacağız. Yaylalarda ispirto bulamayacağımız söylendi. Dükkanın açılmasını bekleyeceğiz. Bu gün 146 km yol kat etmişiz.
Uğur 8 saat 41 dakika pedal çevirmiş.
Sevgili Orhan bir alemsin,okurken gülmemek elimde değildi.Ben Erzurum'da ordu evinden çıkıp 50 m yürüdükten sonra soğun etkisi ile dayanamayıp geri dönmüştüm ve hiç unutmuyorum 6 haziran 1972 de kar yağmıştı.Bir hedef olunca diğer güzellikleri ,oralara gelmişken görmeden geçmek insanı çok üzüyor.Kim bilir bir daha oralara ne zaman gidersiniz.Kara Denizde insanlar bana göre daha hoş görülü ,fırınlar ve bakkallar açıktı,ama lokantalar kapalıydı .Ramazan girmeden kimle tanıştıysam bana ikramda bulundu.Birde gölgeni rahmetli Turhan Selçuk’un ünlü çizgi romanı Abdülcambazın bisiklet üzerindeki çizimine benzetmen cuk diye oturmuş.
YanıtlaSilÇoruh Kanyonu ABD deki Büyük kanyondan sonra dünyadaki en güzel ikinci kanyonu imiş ben sırf Artvin ve çevresini gezmek için sırt çantamı alıp oraya gitmeyi düşünüyorum,çünkü bisikletle çok yorulacağımı düşünüyorum.İyiki Uğur yanındaymış yoksa yolculuğun bu kadar renkli ve zevkli olmazdı.Bence Uğurun performansı bu gün için bu yol şartlarında ve malum ortamda mükemmel ,ortalama 17 km hız yapmış.Erhan ve sen ise süpersiniz,herkes sizin gibi olamaz.Bence senle tura çıkanlar 2 kere "ben orhan ağbinin performansına ayak uydurabilirmiyim yoksa onu yavaşlatırmıyım "diye düşünmeliler.Ama sen onlara uyarsan senle beraber tura çıkmak çok zevkli olacaktır.Nitekim olmuşta.
Çektiğin fotoğraflar çok güzel,anlatımında öyle.Paylaştığın ve bize okurken kısa bir sürede olsa dertlerimizi unuttururak zevkli anlar yaşattığın için teşekkürler
Başlangıçta zevk vermeyen yol daha sonra şelale, vadi, baraj, peri bacası, nehir vb gibi farklı coğrafi oluşumlarla size güzel yüzünü göstermiş. Her zaman olduğu gibi düelloda da dostluk kazanmış. Heyecan devam ediyor. Teşekkürler.
YanıtlaSilturcunun belası 1-ishal 2-yağmur 3-..;)
YanıtlaSilİlk maddeyi yaşadık, ikinci maddeyi yaşamamız kuzeye geçtiğimizde kuvvetle muhtemel, üçüncüden Allah korusun.
YanıtlaSilÇok güzel bir tura başladınız göründüğü kadar.Görünmeyen günleri de bize gösterseniz birlikte yaşasak Orhan abi.Sıkıntılı başlangıç ama mutlu son devamını bekliyoruz
YanıtlaSilCihancığım baraj gölünün yanından geçerken aynı şeyi bende düşündüm ama gerek yol boyunca göğe yükselen çam ağaçları, gerekse kenardaki rengarenk zakkumları ile görsel olarak Karacaören baraj gölü daha güzel. Burada cazip olan yer kamp yapma imkanı ve plajı.
YanıtlaSilGeçmiş olsun Orhan abi zor olmuştur senin için, videolar ve paylaşım için teşekkür ederiz.
YanıtlaSilÖmer YILDIZ
Avrupa ve Asyanın en yüksek, dünyanın ise 3. yüksek şelalesi olan Tortum Şelalesi meğer bir süredir akmıyormuş ve biz geçerken tesadüfen akıyormuş. Bu konudaki gazete haberi belki ilginizi çeker.
YanıtlaSilhttp://kadin.milliyet.com.tr/tortum-selalesi-yine-gurul-gurul/gezi-eglence/haberdetay/12.09.2011/1437499/default.htm