03 Temmuz 2012 Salı
Gece boyunca yağan sağanak yağmur sabah uyandığımda durmuştu. Aliyi de uyandırdım. Dışarıda gölün üzerinde yine hafif bir sis tabakası vardı.
Kahvaltımızı yaptık. Ali gece yağmurun çadırın altına biriktiğini söyledi ve bir daha çadırı hafif meyilli yere kuracağım dedi.
Güneş parlıyor.
Keşke dün gecede böyle olsaydı. Rakıyı içip bitirememenin hüznü var içimde.
Ben giyindim eşyalarımı kurutuyorum. Bir an önce yola çıkmak istiyorum çünkü dağların tepelerinden yine kara bulutlar göründü.
Ali ağırdan alıyor. Pillerini ve şarj aletini dün akşam teslim almamış tesistekilerin kalkmasını bekliyor.
Çadırlarımızdaki eşyalarımızı piknik masasının üzerine serdik bir yandan kuru eşyaları yerleştirirken diğer yandan ıslak olanları güneşe asıp kurutmak için uğraşıyoruz.
Dün tesis çalışanlarına buradan Ardahana kısa bir yol olduğunu oradan gideceğimizi söylediğimde yolun bir yerden sonra toprak olduğunu çamur yüzünden geçemeye bileceğimizi, sis tehlikesi olduğunu, yağmura ve fırtınaya yakalanırsak sığınacak yer olmadığını söyleyip tavsiye etmediler. Mecburen geldiğimiz yolu geri dönüp Şavşat üzerinden gideceğiz ve yol uzayacak. Bu şartlarda ilk hedefimiz Ardahan. Posof zor görünüyor.
Sonunda saat 9 oldu, Aliye artık çadırı topluyorum sende pillerini bir şekilde al dedim.
Çadırımın polüne konan bir çekirge.
Ben hazırım.
Bir yandan fotoğraf çekip bir yandan istemeye istemeye çıkışa doğru ilerlemeye başladım.
Ali de arkamdan geliyor.
Ali binaya pillerini almaya girdi, ben devam ettim.
Çıkışta Aliyi bekledim.
Ağaç direğin üzerindeki şekiller dikkatimi çekti. Az sonra Ali geldi. Konaklama parasını talep etmişler, vermiş. Arkadaşında vermedi onu da sen ver demiş görevli. Ali verdiğini söyledi hem vermediyse bile gidin siz alın demiş. Görevli vermedi diye ısrar edip Aliye arkadaşın nasıl biri diye sormuşlar, Ali beni sakallı, sevimli yüzlü yaşlı amca diye tarif edince diğer görevli o dün vermişti demiş. Bu tarife sevinsem mi, üzülsem mi bilemedim.
Bu günkü yol haritamız:
Find more Bike Ride in ÇAtaldere, Turkey
Meşelik köyünün sapağına Aliyle birlikte geldik. Giderken yolda gördüğüm kiraz ağacının yanında durup beraber kiraz yedik. Ali gelirken hiç bir ağacı görmeyip pas geçmiş. Gözüm bir an önce Karagöle ulaşmaktan başka bir şey görmüyordu dedi.
Bundan sonraki buluşma yerimiz benim gelirken ekmek aldığım köydeki çay ocağı.
Güzel manzarayı iyice hafızama kazırken diğer yandan da fotoğrafladım.
Buradan sonra yokuş başladı ve Ali ile aramızdaki mesafe açıldı.
Eski köy evlerini fotoğraflayarak gidiyorum.
Köye geldim. Çay ocağı az ileride.
Çay ocağına gelip bisikletimi duvara dayadım ve masaya oturdum az sonra Ali de geldi.
Gelirken vişne yediğim ağaçtan Aliyle bir kez daha vişne yedik.
Ali vişnelerle bütünleşmiş durumda. Mustafanın kulaklarını çınlatmadan edemedim.
Biraz sonra ana yola çıkacağız ve bu güzellik ve dinginlik yok olacak.
Çoban halinden memnun değil ama yapacak başka işte yok diyor.
Şavşat girişine ulaştık. Önümüzde oldukça dik ve uzun bir yokuş bizi bekliyor.
Şavşat girişindeki yokuşu biraz çıkınca önümüze bir Şavşat tabelası daha çıktı.
Fotoğraf çekerken yanımıza bir bey geldi. Karşıdaki taş yapının dedelerine ait 7 katlı bir taş konak olduğunu, 1893 Rus işgalinde yakıldığını ve şimdiki halinin ayakta kaldığını ayrıca az geride bir kilisenin ve dedelerine ait şehitliğin olduğunu söyleyip görmemiz için davet etti. Ben pek istekli davranmadım. Yağmura yakalanmadan gitmek istiyorum. Ayrıca bizim turumuz tarihi yerleri görmeyi içermiyor.
Ali istersen gidip bakalım dedi. Önce taş konağa gittik. Beyin adı Zafer Şenol (Hamşaoğlu). Dedesi Ahıska Türklerindenmiş. Kendisi şu anda Mersinde yaşıyormuş ve arada Şavşata geliyormuş.
Binanın önündeki mermer levha.
Zafer Bey bizi gazeteci zannetmiş. Değiliz dedik, olsun hiç olmazsa facebookta söz edin insanlar öğrenip ilgi göstersinler sesimizi duyurmak istiyorum dedi. Ali Orhan abinin blog sayfası var orada yayınlar diye görevi bana verdi. Alinin de bloğu var, bilmeyenler aşağıdaki linkten bloğa ulaşabilir.
www.zamanseyyahi.blogspot.com
Evin avlusundayız.
Bahçeden geldiğimiz vadi görünüyor.
Evden çıkıp şehitlik ve kilisenin olduğu bahçeye gittik.
Şehitliğin hazine arayanlar tarafından tahrip edildiğini söyleyip devletten yardım etmesini istedi.
Buda kilise binası. Zafer bey kilise binasının daha sonra yapılan ekle büyütüldüğünü söyledi. Fotoğrafta da sonradan yapılan kısım belli oluyor.
Zafer Bey bu mezarın geçen kış tahrip edildiğini, define avcılarının tahribatının hala devam ettiğini söyledi.
Kilisenin girişini otlar kaplamış.
Zafer Beye veda edip yeniden yola koyulduk. Az önce tabelaya kadar bir miktar yokuş çıkmıştık, ama hala önümüzde çok yol var. Yukarıda tepedeki direğe kadar çıkacağız. Yokuşu çıkarken bir market görünce Alinin makinesine pil almak için durduk. Şarj ettiği piller yine boşaldı. Marketin önünde kafası sarılı bir çocuk gördük. Çocuk bisikletten düşmüş. Kadınlar bu sana ders olsun bir daha bisiklete binme dediler. Ali binsin ama kask taksın tedbirini alsın diyerek çocuğa moral verdi.
Şavşatta öğle yemeği yemeğe karar verdik ama yemek yiyecek yer seçmek çokta kolay değil çünkü küçücük çarşıda neredeyse her iki dükkandan birisi lokanta.
Yemeklerimizi yedikten sonra çarşının içinden devam eden yokuşu çıkmaya başladık. Şavşat geride kaldı ama yokuş hala devam ediyor. Yağmurda atıştırmaya başladı ama şimdilik rahatsız edecek boyutta değil.
Bir süre sonra Ali de göründü. Beklemek bir şey değil ama kaslarım soğuduğu için yeniden pedal çevirmeye başladığımda kaslarım sızlıyor. Ayrıca rüzgarda üşütüyor. Her durduğumda yağmurluğu giyip hareket ederken çıkarıyorum.
Hala çıkıyoruz. Durup aşağıda kalan yolu seyredip keyiflendim. Şavşat Karagöl tarafında gök gürlüyor, şimşekler çakıyor.
Yağmur bulutları şimdi de yan tarafımızdalar.
Şavşatın altında 825 metredeydik. Şimdi 1585 metredeyiz.
Karşı tepeye kadar çıkacağız gibi görünüyor.
Ali göründü.
Göremediniz mi? O halde birde yakından bakın.
Tepe göründü ama Hala Aliyi bekliyorum. Rüzgar çok sert esiyor ağacın gövdesine sığındım ve yağmurluğumu giydim ama terden ıslandığım için dişlerim birbirine vuruyor. Ali sık molalarla çıkıyor. Oysa ben aynı yolu hiç mola vermeden çıktım ve tepeye kadar da çıkabilirdim ama orada rüzgarın daha çok eseceğini düşünüp beklemek için burada durdum.
Ali geldi, yağmurluğumu çıkarıp devam ettik. Ali yukarıda seyir terası gibi bir şey gördüm deyince yokuşun sonunda durup bisikletlerimizi yolun kenarınabırakıp tepeye tırmandık.
Yavuzköy seyir terasına çıktık.
Rüzgar o kadar şiddetli ki ayakta durmakta zorlanıyoruz. Makineyi bir elimle tutarken diğer elimle korkuluklara tutunuyorum.
1655 metredeyiz.
Aşağı inip yola devam ettik. Yavuzköyün bitimindeki düzlüğe çıkınca sağdan esen sert rüzgar yüzünden bisikleti güçlükle ayakta tutup ilerlemeye çalıştım. Her an için yere düşebilirim.
Bundan sonra iniş başlıyor ama inişle beraber dolu yağmaya başladı.
Dolu çoğalınca yokuşu inerken sağda gördüğüm ağaçların altına sığınıp Aliyi beklemeye başladım. Ali bir türlü gelmiyor. Yola çıkmadan Aliye önde olan yağmur yağdığında en yakınındaki güvenli yere girip arkadan geleni bekleyecek, arkadan gelende bir süre devam edip öndekine yetişmeye çalışacak. Ancak aniden çok şiddetli yağmur yağarsa herkes başının çaresine bakacak demiştim. Sonunda dayanamayıp Aliyi aradım. yukarıda bir saçak altı bulup oraya girdiğini söyledi. Yolun ve şartların verdiği stresle birazda sert bir şekilde bu kadar doluda durursak bu tur bitmez az aşağıda seni bekliyorum gel dedim. Ali gelene kadar doluda durdu ve yeniden yola koyulduk.
Bir süre daha yokuş indikten sonra Karagöl Sahara Milli Parkı tabelası ile karşılaştık, yeniden tırmanmaya başladık.
Bir süre sonra durup Aliyi bekledim. Ali gelince bundan sonraki buluşma noktamızın inişin sonunda olacağını tepede havanın çok soğuk olacağını söyledim. Tamam dedi. Ali çok uyumlu bir yol arkadaşı. O kendi temposuna ve arzusuna göre gidiyor, ben kendi tempoma ve arzuma göre. Ali ile bu gece Ardahanda öğretmen evinde kalmayı kararlaştırdık. Nasılsa yer bulurduk, kim gelirdi Türkiyenin bu yöresine. Rahatlıkla boş oda bulacağımızdan emminim. Dün Karagölde rastladığım bir aile Ardahandan gelmiş, gece hava sıcaklığının 6 derece olduğunu söylediler. Yayla evlerinden geçtik.
Bu evlerin yanından geçerken bir yandan da şimdi yağmur bastırsa nereye sığınırım diye gözlerimle araştırma halindeyim.
1780 metredeyim. Şavşattan çıktığımda 1600 metrede yokuş biter bilemedin 1800 metredir diyordum. Şimdi tahminim 2000 metrede biteceği yönünde.
Yol hala kıvrıla kıvrıla çıkmaya devam ediyor.
Burası piknik alanı.
Çıkıyorum çıkıyorum bitmiyor.
Arada bir hem aşağıda kalan yolu çekmek için hemde Aliye bakmak için duruyorum ama şimdiye kadar Aliyi göremedim.
Buraya kadar çıktım ama hala tepeye ulaşamadım.
Yokuşun görünen yerde biteceğini tahmin ediyorum.
Dediğim yere geldim ve 2125 metredeyim.
Çıktığım yolun bir kısmı ve Aliyi göremiyorum.
Aşağıdaki vadiden geldik.
Yokuş hala bitmedi.
2220 metredeyim.
2300 metreye ulaştım ama hala bitmedi. Ne zaman bitecek bu geçit?
Kocabey yaylası göründü. Suyum bitti. Yaylada çeşme bulacağımı umuyorum.
Yolun biraz ilerisindeki çeşmeyi görünce durup su doldurmak için çeşmeye yürümeye başladım. Beni gören yaylanın çocukları koşarak bisikletimin yanıma geldiler.
Yaylanın az ilerisinde büyük bir hayvan sürüsü vardı. Bu şimdiye kadar gördüğüm en büyük sürüydü.
Sonunda yokuş bitti bundan sonra uzun bir iniş beni bekliyor.
Karagöl Milli Parkı burada bitiyor. Hava çok soğuk.
Karagölden yola çıktığımız 52,4 km olmuş. Sıcaklık 10 derece.
Her yerde sürüler var ve her gördüğüm bir öncekinden daha büyük. Binden fazla hayvan var her birisinde. Yokuş ineceğimden yağmurluğumu giydim.
Şu görünen yer Ardahan olmalı.
Yakından bakalım birde, Ardahan arka planda.
Yokuş bitti, harika bir inişle önde görünen yerleşim yerine geldim.
63,5 km sonra iniş ve çıkışlar bitmiş oldu. Bundan sonra yolum Ardahana kadar düz.
Düz yolda 45 km süratle gidiyorum. Hoşuma gidiyor limitleri zorlamak. İnişte Aliyi bekleyecektim ama Ardahana bu kadar yaklaşmışken devam etmeye karar verdim. Ali aradı, Ardahana 3 km yolum kaldığını söyledim. Oda Ardahanın fotoğrafını çektiğim yerdeymiş. Aramızda 10 km kadar fark var. Ardahana devam ettiğimi söyleyince o zaman kalacak yeri de ayarla dedi.
Ardahana geldim.
Girişte solda Ardahan kalesi var. Çocukken ilk okulda Edirneden Ardahana diye şiir okurken bir gün Ardahana geleceğim hiç aklıma gelmezdi.
Ardahan öğretmen evine gittim. Çok büyük bir yapı adeta 5 yıldızlı otel gibi ama buna karşılık yer yok. 2 otel tavsiye ettiler. Ben daha ucuz bir otelde kalmak için yol üstünde gördüğüm 2 otelden birisine gittim beğenmedim. Büyük Ardahan oteline yerleştik. 2 kişilik oda 80 TL. Yemeği odamızda pişirip yedik. Gece müthiş bir sağanak başladı, 2 kez elektrik kesildi. iyi ki, otelde kalmışız dedik. Bizim odanın bir kısmının üstü terasmış benim yatağıma yağmur damlamaya başlayınca yatağı yana çektik, damlayan yerede tencere koyduk.
Bu günkü tur mesafesi:
Ortalama hızım:
En yüksek hızım:
Pedal çevirme sürem:
Yarın yağmur yağmazsa amacımız Türkgözüne ulaşmak. Serkanı arayıp rotayı değiştirdiğimizi söyledim Tiflise Borjomi üzerinden gitmeye karar verdim. İlk planladığım rotayı uygularsak Tiflise bu tempo ile 2 günde varamayız çünkü yol hem daha uzun hemde 2500 metrelik bir dağı aşmamız gerekiyor. Gürcistana iyice yaklaştık.
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder