02 Haziran 2012 Pazartesi
Sabah hava çok güzeldi. Kahvaltımızı yaparken çadırımı ve altındaki örtüyü kuruttum. Kahvaltıdan sonra toplandık.
Sünger mattan dolayı benim yüküm iyice kabardı.
Bu günkü yol haritamız:
Find more Bike Ride in Turkey
Yola çıkmadan kamp yerimizde hayvan otlatan eli yüzü düzgün bir çocuğa yolu sorduğumuzda Şavşat kalesinin yanından sola sapmamız gerektiğini söylemişti.
8 km sonra kale göründü ve sola bir dönüş var ama tabela yok.
Daha doğrusu bir tabela var ama Veliköyü gösteriyor. Oysa Yedigöller yolunda her kavşakta yön tabelası ve her 5 km de bir kaç km kaldığını gösteren tabela vardı. Buradaki ilgisizliğe şaşırdım.
Aliyi beklerken zamanımı fotoğraf çekerek değerlendirdim.
Şavşat kalesi.
Yoldan emin olmak için az önce önünden geçtiğim tamirhaneye gidip sormaya karar verdim, o sırada Ali geldi.
Doğru tahmin etmişim Veliköy tabelasından sapacakmışız.
Çok kısa ama aynı zamanda çok dik bir yokuşla yola başladık. Ali kendisini zorlamamak için bisikletini iterek çıkmaya başladı. Başlangıç buysa devamı kim bilir nasıldır derken karşıdan gelen araç yüzünden dar yolda kenara çekilip yol vermek zorunda kaldım ve bisikleti itmek zorunda kaldım.
Batı Karadenizde Facebook üzerinden benimle temasa geçen Serkan arada bir mesaj yolu ile beni Gürcistan konusunda bilgilendirdi. Borçkadan sonra bu temaslarımız daha da sıklaştı ve Serkan bana hem Türk hattının hemde Gürcü hattının numaralarını verdi. Arada bir telefonla görüşmeye başladık. Facebooktan mesaj yollayıp bulunduğu yerin 80 km uzağından geçeceğimizi ama orada da konaklamamıza yardımcı olabileceğini yazdı. Oysa benim hazırladığım rota Serkan'ın bulunduğu yerden geçecek. Serkan 80 km kuzeyde olduğunu ve gelmemizin zor olacağını yazıp nedenini de 80 km hep yokuş diyerek açıklamıştı. İstersek gelip hiç olmazsa eşyalarımızı taşıyabileceğini yazdı onu da kabul etmedim. Serkanı çok merak ediyorum ve bende kendisi ile tanışmayı çok istiyorum.
Aliye Veliköyde buluşmayı teklif ettim. Önde giden ekmeği alacak.
Aşağıda bir dere akıyor ve anlaşılan biz dereyi takip edeceğiz.
Yol tatlı bir eğimle yükseliyor ve şimdilik bizi hiç zorlamıyor. Üstelik manzara da harika.
Ciritdüzü köyüne geldik. Burada ilk Karagöl tabelasını da gördüm.
Burada yol düzeldi. Boşuna ciritdüzü dememişler.
Ciritdüzünü geçtikten sonra yol kenarındaki bir evin bahçesinden yola taşmış vişne ağaçlarının dallarından sarkan vişneleri görünce dayanamadım durdum. Bir ağaçtan epey vişne yedim.
Evin sahibi hanım balkondaydı, hakkınızı helal edin dedim. Helal olsun burasının tamamı benim çocuklarım beğenip gelmiyorlar yazları tek başıma kalıyorum dedi. Buradaki genel şikayet gençlerin baba topraklarına sahip çıkmaması.
Köyün bakkalından ekmek aldım. Karagöle 18 km olduğu yazıyor ama inanmayın 16,5 km sonra Karagöldesiniz.
Burası çok otantik.
Yol Veliköyün yanından geçiyor. Bu sapakta Karagöle 10 km kaldığı yazdı.
Arada bir Karadenize özgü evlerin yanından geçiyoruz.
Veliköyden sonra bir süre tırmandım ve sonrasında tırmandığımdan daha çok inerek derenin kenarına geldim. Sonra tekrar çıkarak Meşeli köyüne geldim.
Kavşaktaki köy muhtarlığının yanındaki kahvehaneye girerek çay içip Aliyi beklemeye karar verdim ama çay olmadığını öğrenince yola devam ettim. Karagöle 3 km yolum kaldı.
Yol buradan aşağıya doğru devam ediyor. Cep telefonuma mapmyride sitesinden yüklediğim etap bilgileri ile yüksekliğimi eşleştirip yolun kalan bölümünde ne kadar yükseleceğimi hesaplıyorum.
Karşısı Meşeli Köyü.
Meşeli köyü kavşağından sonra önce inip sonra tekrar çıktım. Sonrasında yol çok dik bir hal aldı. Bir ara durup dinlenmeyi düşündüm ama sonra vaz geçip limitlerimi zorladım. 1 km sonra yokuşun o iflahımı kesen dikliği azaldı. Karagöle ulaştım.
Gölün kenarına ulaştığımda gördüğüm güzellik karşısında kendimi kaybettim.
İyi ki, programımı değiştirip Batumdan Gürcistana girmemişim. Yoksa bu güzelliklerden mahrum kalacaktım. Burada otelde konaklamak isterseniz önceden rezervasyon yaptırmanızı öneririm. İletişim bilgileri web sayfasında mevcut.
www.savsatkaragol.com
Bu günkü tur mesafesi:
Ortalama hızım:
En yüksek hızım:
Pedal çevirme sürem:
Görevliye burada çadır kurup konaklayacağımızı arkadaşımın arkada olduğunu söyledim. Kendime bir kahve söyleyip bu güzel manzaraya karşı hem keyif yaptım hemde fotoğraf çektim. Gelin gölü birlikte izleyelim.
Burada isterseniz otelde, isterseniz çadırda konaklayabilirsiniz. Çadır kurmanın bedeli 15 TL. Tuvalet, piknik masaları ve ateş yakılabilecek yerler var. Duş alacak yer yok. Burada konaklayanlar sandal gezisinden ücretsiz olarak yararlanabiliyorlar.
Telefonumu ve fotoğraf makinemi şarj etmesi için görevliye teslim ettim.
Ben fotoğraf çekerken oturduğum masaya bir aile geldi. Antalyadan yola çıkmışlar. Aliyi sordum gerideki yokuşta oturmuş dinleniyordu dediler.
Yerleşip yemek yedikten sonra sandal sefası hiçte fena olmayacak.
Alinin hala gelmediğini görünce çadırımı kurmak için gözüme kestirdiğim yere gittim. Burası gölü tepeden görüyordu ve yanımızda piknik masası da var.
Çadır kuracağım yerden gölün görünüşü.
Karagöle geldiğimden 45 dakika sonra Ali gölün diğer yanındaki yoldan yanıma geldi.
Çadırlarımızı kurduktan sonra Alide fotoğraf makinesinin pillerini şarj ettirmek için görevliye verdi. Ali yola çıkmadan önce pilleri şarj etmiş ama birkaç fotoğraftan sonra piller boşaldı. Sorun ya pillerde yada şarj aletinde. Benim tahminime göre 2 takım pilde hemen boşaldığına göre problem şarj cihazında.
Çamaşırlarımızı tuvalette yıkadık. 1,5 litrelik pet şişeye su doldurup tuvalette duş aldım. Ali boşalan şişeyi doldurarak ve üzerime su dökerek bana yardımcı oldu. Çamaşırlarımızı astıktan sonra sıra yemeğe geldi. Ali öğle yemeğini peynir ekmekle geçirelim yemeği akşam pişiririz dedi. Kabul ettim. Akşam göle düşen mehtap ışığında Kafkasörden kalan rakıyı bitirmeye karar verdim. Öğle yemeğinin sonuna doğru gök gürültüsü ile sağanak yağmur başladı. Çadırlarımıza girdik. Ali ilk kez Karadenizin yağmuru ile tanışıyor. Merak etme biraz sonra güneş açar dedim ve dediğim gibi 1 saat sonra yağmur durdu dışarı çıktık. Çadırımın altına su birikmiş taban içeri duğru şişmiş adeta su yatağının üstünde gibiyim. Tabanı sıvazlayarak suyun bir kısmını dışarı atsam da tam anlamı ile başarılı olamadım. Bastıkça taban dalgalanıyor. İyiki bu yağmura yolda yakalanmadık yoksa halimiz ne olurdu bilmiyorum.
Göl kenarında yürüyüp fotoğraf çektim.
Karagölün nilüferleri. Bu nilüferlerin cinsi değişikmiş, bu kadar açarlarmış.
Bizim çadırlar sol tarafta görünüyor.
Borçkadaki Karagölün çevresini araba ile gezmek mümkün değildi ama Şavşattaki Karagölün etrafını araba ile gezebiliyorsunuz.
Kamp kurduğumuz yerin tam karşısındayım.
Yağmurdan sonra sis geldi.
Çadıra yaklaştığımda önce uzaktan gök gürültüsü, ardından yağmur başladı. Kendimizi çadırlarımıza attık.
Ardından yağmur öyle bir yağmaya başladı ki, adeta gök delindi. Yemek yemek için başımızı dahi dışarı çıkaramadık. Çadırın içine havalandırma deliklerinin üstündeki kumaşın altındaki tüle değen yerlerinden yine yağmur damlıyor bu iş iyice canımı sıkmaya başladı. Güya bu akşam rakı içecektim, bir başka geceye kaldı.Herkes yanındaki yiyeceklerle akşam yemeğini geçiştirip kulaklarımızın zarını zorlayan gürültü eşliğinde uykuya daldık.
Muhteşem yerler, muhteşem fotoğraflar Orhan Abicim,
YanıtlaSilEllerinize ve ayaklarınıza sağlık...
Sevgiler...
2. Muhteşem günüm. Kesinlikle tura renk katan bir bölümdü. Karagöl ve Karagöl öncesindeki köyler, bence de bu dünyada bir yer değiller .
YanıtlaSil