11 Temmuz 2012 Çarşamba
Sabah kalktığımda hava parçalı bulutluydu. Ali uyuyordu, dışarı çıkıp ağaçtan bal gibi karadutları yedim. Siz hiç sabah kahvaltıda karadut yediniz mi? Ben yedim, çokta güzel oluyor. Aliyi uyandırdım. Kahvaltı yapacağız ama yağmur atıştırmaya başladı. Dün top oynadığımız sahanın yanında köy halkının toplanıp oturması için uzun masalar ve oturma yerlerinin olduğu büyük üstü kapalı yer vardı. Islanmamak için oraya gittik, az sonra yağmur durdu. Birkaç masa ileride bir adam oturmuş bira içiyordu. Gamarcobarlaştım. Dün yanımıza gelen ve bize evinden pet şişe ile su getiren küçük çocuklardan birisi geldi. Bizi seyrediyor. Çocuk dün bisiklete binmek istemiş ama Irakli bindirmemişti çadırımı topladıktan sonra çocuğu bisikletime bindirmeye karar verdim. Kahvaltıdan sonra toplandık. Bisikletime bindirmek için gözlerim küçük çocuğu aradı ama çocuk gitmiş ve ben farkına varmamışım. Eşyaları yüklerken üst bedeni çıplak olarak Irakli geldi. Belli ki yataktan kalkar kalkmaz yanımıza gelmiş. Dün bana gitmeyin kalın demişti. Bende eğer şiddetli yağmur yağarsa kalırız ama aksi taktirde gideceğiz demiştim. Irakli üzgündü. Üzülme dedim burayı ve sizi bloğumda yazıp Türkiyeden Gürcistana gelecek her bisikletçiye burada konaklamalarını ve seni bulmalarını söyleyeceğim.
Irakliye veda edip yola çıktık.
Bu günkü yol haritamız:
Find more Bike Ride in Khashuri, Georgia
Burası kamp yerimizden ana yola çıktığımız yer. Khashurinin Tiflis yönünde 3 km uzağındayız. Karşıda gördüğünüz gibi karşılıklı 2 akaryakıt istasyonu var. Arkamızda kalan yönde de bu alanın hemen yanında bakkal var. Yolunuz buradan geçerse konaklama yeriniz burası olacak şekilde planlamanızı yapabilirsiniz. Biz bu gün arka tarafa doğru gideceğiz.
Yağmur atıştırmaya başladı. 500 metre sonra durup yağmurluğumu giydim. Alide son kreasyon ürünü çöp poşetinden yaptığı yağmurluğunu giydi. Ali abi arka lastiğin inmiş mi deyince baktım biraz inmiş. Lastiği şişirip devam ettik.
3 km sonra Khashuriye girdik. Yol kenarında hamak, yer hasırı, şezlong ve benzeri eşyalar satan dükkanlar yan yana sıralanmışlardı.
Kashuride döner kavşağa geldiğimizde ben geçtim, Ali kaldı. Aliyi beklemek için durduğumda yanıma gelen yaşlı bir adam bana Gürcüce bir şeyler söyledi. Bu tür durumlarda insanlar genellikle karşısındakinin nereli olduğunu, nereden geldiklerini merak edip sorduklarından söyleneni anlamamakla birlikte Türkiye, İstanbul diyorum. Yaşlı adam Türk olduğumu öğrenince Türkçe konuşmaya başladı. Azeri kökenliymiş, Tifliste yaşıyormuş torunu küçük Süleyman ile birlikte 8 aydır Antalyada çalışan oğlunu karşılamaya gelmiş. İş yok mu diyorum yok diyor. Peki nasıl geçiniyorsunuz? Ufak tefek şeyler satarak, bazen küçük eşyalar bazen meyve dedi. Alide yanımıza gelip sohbete katıldı. Tam vedalaşıp yola çıkacaktık ki Süleyman gülerek parmağı ile yeri gösterdi. Baktım Alinin arka lastiği inmiş. Aliye gülerken benim lastiğimin de indiğini gördüm. Her ikimizin de arka lastiği aynı anda patlamıştı. Bu yolculuğumuzun en ilginç anıydı. Ali bisikletini kaldırıma çıkardı, bende olduğu yerde yere yatırdım patlak lastiklerimizi onardık.
Biz bisikletlerimiz ile uğraşırken Süleyman cebinden çıkardığı önünde Türkiye yazan şapkasını başına taktı.
Kaldırımda insanlar küçük tezgahlar açmışlar satış yapmaya çalışıyorlar. Süleymanın dedesi de az ilerideki tezgahının başında oturuyor. Kaldırımda yürüyen neredeyse herkesin elinde bir haçapuri var. Kimi yiyerek gidiyor, kimi iş yerinde yemek için almış götürüyor.
Süleymana veda edip Batum yoluna saptık. Khashuriden çıkıp yeniden etrafı yemyeşil yolda gitmeye başladık.
Surami girişinde nehir kenarındaki dinlenme tesisinde durup suyumuzu doldurduk, ellerimizi yıkadık. Suraminin diğer tarafından da ana yola bağlantı varmış bunu bilseydim Suraminin içinden geçmeyi tercih ederdim. Böylece ana yoldaki küçük tepeyi de çıkmamış olurduk. Ana yoldan giderken yol kenarında eski bir kilise ve kale ile karşılaştık.
Tepede bir kilise daha vardı ve yol kenarında Gürcü tipi ekmek yapan küçük fırınlar görmeye başladık.
Fırınlar gittikçe çoğaldı. Neredeyse her evin önünde bir tezgah vardı. Tezgahlara tahtadan yapılmış imitasyon ekmekleri koymuşlar. Gördüğüm kadarı ile 3 çeşit ekmek var. Birisi daha önce yediğimiz lezzetli tandır ekmeği, 2. si üzerine pekmez sürülmüş olduğunu tahmin ettiğim bizim açmaların yüzeyine bekleyen ekmek, 3. ise kiremit renginde ekmek. Sonunda dayanamayıp bir tezgahta durup açmaya benzeyen üzeri kahverengi ekmekten aldım. Normal tandır ekmeği 1 lari, bu ekmek 2 lari. Aldığımın diğerinden farkı içinde kuru üzüm ve dışının parlak kahve rengi olması. Tadı çok lezzetliydi. Karnımız tok olmasına rağmen soğuyup bayatlamasın diye Ali ile ekmeği yedik.
Fırınlardan sonra meyva satanların tezgahı başladı, ardından iplere dizdikleri balıkları tezgahlarının önüne asarak teşhir eden balık satıcısı kadınların ki. Meğer Donkişotun da yolu bizimki gibi buralara düşmüş.
Tünele geldik. Eğer tünelden geçmek bana yakışmaz derseniz eski yol hala kullanılıyor onu kullanarak dağı tırmanıp arka tarafa geçebilirsiniz. Bu size fazladan 4,5 km ye mal olur. Biz gücümüzü Mestiaya giderken geçeceğimiz dağlara saklayıp tünelden geçtik. Buradan itibaren önümüzde uzun bir iniş var.
Şimdi de ahşaptan kaşık çatal benzeri eşyalar satanların tezgahları başladı.
Gürcistanda nehirlerin debileri çok yüksek fakat genellikle sularının renkleri siyah. Bunun nedeni yumuşak yapılı siyah kayalardan kopan küçük parçaların suya karışıp rengini bulandırması. Dere kenarındaki siyah domuzlar ilgimi çekince durdum.
Yetişkin domuzların boynuna üçgen şeklinde tahta bağlanmış nedenini anlayamadık. Acaba çiti aşıp bahçeye girmesini engellemek için olabilir mi?
Hayvanlar sürekli burunları ile toprağı kazıyorlar. Demek Tepebaşı köyünde Osman Beyin patates bahçesini de bu şekilde talan ettiler.
Zestafoni il sınırına girdik.
Heykelden anladığım kadarı ile burada üzüm yetiştiriciliği ön planda. Yolda bir şarap imalathanesi ve satış mağazası gördük ama Ali alkol kullanmadığından ve benim yanımda hala taşıdığım rakı şişesi olduğundan yükümü daha da ağırlaştırmamak için durmadım.
İniş hala devam ediyor, şimdi de çanak çömlek tarzı toprak eşya satanların tezgahları başladı.
İniş bitti ve bu sefer bir çıkışla karşılaştım. Tam iştahla pedallara asılmıştım ki yol kenarındaki iri böğürtlenler aklımı başımdan aldı. Yokuş çıkmanın dayanılmaz keyfini bir kenara bırakıp böğürtlen yemek için durdum.
Koskoca böğürtlen tarlasını neredeyse bitirmiştim ki Ali geldi.
Yeniden yoldaydık.
Yol yine bir nehrin yanından gidiyor.
Nehrin karşı tarafında eski bir lokomotif duruyordu.
Bu köprü bana Borçkada Çoruh nehrinin üzerindeki asma köprüyü anımsattı. Buradan karşıya geçip Lokomotife ulaşmak mümkün ama o kadar fazla zamanım yok.
Lokomotife yakından bakalım.
Nehrin yatağı oldukça geniş.
Köprünün yanındaki kızılcıkların tadına baktım.
Manzara harika ama trafik yoğun arabaların yanında sık sık TIR ve kamyonlar arkamızdan korna çalıp bizi uyararak yanımızdan geçiyorlar. Küçük araçlar ise korna çalmıyorlar ve yanınızdan 1,5 metre mesafe bırakarak geçiyorlar. Burada araçların seyrettiği şeritler bana Türkiyedekinden biraz daha geniş gibi geldi. Gürcistanda sürücüler sizi selamlamak için kısa 2 veya 3 bip şeklinde korna çalarak, selektör yaparak veya ellerini camdan çıkarıp sallıyorlar. Bazen karşıdan gelen aracın şoför mahallinde oturanın yarı beline kadar dışarı sarkıp iki ellerini sallayarak selam verdiklerini ilk gördüğümde gözlerime inanamayıp eyvah demiştim adam beni biçecek ama sonra aracın sağdan direksiyonlu olduğunu görüp rahatlamıştım. Sağdan direksiyonlu araçların fiyatı diğerlerine göre 1.000 $ daha ucuz olduğu için tercih ediliyormuş.
Zestafoni tabelasının yanında durup Aliyi bekledim. Tur boyunca ilk kez öğlenleyin ocağı kullandık. Yumurta pişirip yedik.
Henüz saat erkendi onun için Kutaisiye devam etmeye karar verdik. Böylece yarınki yolumuzu kısaltmış olacağız.
Kutaiside yemeğin üzerine lemonad içmek istedik bakkaldan her zaman içtiğimiz markadan başka marka bir lemonad alıp yol kenarında mahalle sakinlerinin oturup vakit geçirmeleri için yaptıkları masada oturup lemonadlarımızı içtik ama tadı çok kötüydü. Gürcistanda bizdeki gibi kahvehane yok. Köylerde yol kenarlarında ahalinin kendi imkanları ile yaptığı oturma yerlerinde oturup sohbet ediyor, bir şeyler içiyorlar.
Zestafoni çıkında teknolojisi eskidiği için devre dışı kalan fabrika binaları var. Burası da büyük bir fabrika. Muhtemelen çelik üretim fabrikası olabilir.
Yolda giderken Bagdati levhası görünce Gürcüler işi iyice ileri götürüp buradan Bağdaya gidecek yolu göstermişler diye düşünmüştüm ama sonraki tabelayı görünce anladım ki Bagdati buradaki yerlerden birisinin adı.
Türkiyedeki dağlar bir süre devam ettikten sonra gördüğünüz gibi geniş sulak ve verimli ovalar başlıyor. Gürcistanda fındık, çay, şeftali, narenciye, kavun, karpuz gibi aklınıza gelebilecek her şey yetişiyor.
Kutaisi girişinde bu tabelanın gölgesine sığınıp Aliyi beklemeye başladım. Hava çok sıcak.
Ali henüz görünmüyor.
Kutaisinin merkezine doğru ilerlemeye başladık. Yolda 2 otel gördük ama fiyat sormadık. Köprüyü geçince akaryakıt istasyonunun yanında nereye doğru gideceğimizi kararlaştırmak için durduk. Yol sormaya çalıştığımız bir kaç kişi dil bilmediklerinden yardımcı olamadılar. İstasyonun arkasında bir Türk TIR garajı var ama ben bu yerlere pek yaklaşmak istemiyorum.
Yola devam ettik ama şehrin merkezine bir türlü gelemedik ve yolda soracak adam da yok. Sonunda otobüs ve tren bileti satan turizm bürolarından birine girip yardım istedim. Genç kız biraz İngilizce biliyor ama konuşurken çok zorlanıyor. Merkezi tarif edemeyince arabası ile yolu göstermeyi teklif etti, çaresiz kabul ettim.
Kız önde biz arkada şehir merkezine gittik.
Burada oteller var ama pahalı oldukları her hallerinden belli.
Karşıdaki sokağa girip biraz devam ettikten sonra Ali hostel bulmak için bakkala sormaya girdi.
Bende pizzacıda wifi olduğunu okuyunca telefonumdan hostel bulmak için araştırmaya başladım. Pizzacıdan çıkan bir erkek iyi derecede İngilizce biliyordu. Konaklama bütçemizi sorduktan sonra arka tarafa devam edip yokuşu çıkarsanız orada pansiyonlar var 20-25 lari civarında kalabilirsiniz, ileride küçük oteller var 35 lari civarında kalabilirsiniz dedi. Ali ucuz olanı tercih edelim dedi. Bende para her şey değil mühim olan rahat etmemiz deyince ileri devam edip kapısında hiç bir levha olmayan bir kapıyı çevredekilerin tavsiyesi üzerine çaldım açan adan gecelik 70 lari isteyince Aliye bulamazsak Türk TIR garajına dönüp derenin kenarına çadır kuralım dedim. Sonra başka birisinin tavsiyesi ile ara sokaktaki başka bir yere gittik. Ali pazarlıkla 35 larilik fiyatı 25 lariye indirtince yerleştik.
Burası evden otele çevrilmiş bir bina.
Bu günkü tur mesafemiz:
Pedal çevirme sürem:
Duşlarımızı alıp çamaşırlarımızı yıkadıktan sonra yemek yemek ve şehri gezmek için dışarı çıktık.
Kentin meydanı çok güzel düzenlenmiş, çevresindeki binalar bakımlı.
Ortada büyük ve gösterişli bir havuz var.
Gece binalar ışıklandırılıyor.
Opera binası.
Burada da Tiflisteki gibi köprünün üstünde heykeller var.
Havanın kararmasıyla birlikte zaten fazla kalabalık olmayan sokaklar ıssızlaştı.
Kutaisinin gece görüntüsü rengarenk ışıklarla çok güzel.
Bize yardımcı olan gencin çalıştığı kafe ve pizzacıya gidip akşam yemeğimizi yedik. İçeride oturan bir gurubun içinde Türkiyeden izinli gelen bir Gürcü Türkçe biliyordu. Bizimle sohbet edip yardımcı oldu. Bakkaldan sabah kahvaltısı için ekmeğimizi alıp otele döndük.
Batuma 1 günlük mesafedeyiz ama biz yarın kuzeye yönelip dağlardan geçerek batuma gideceğiz. Batuma en erken 5 gün sonra ulaşabiliriz. Benim uçağıma 12 gün olduğu için kısa etaplarla gitmekten yanayım. Ali ise bir an önce turu bitirip Bursaya dönmek istiyor. Yarından itibaren zor yollar ve macera bizi bekliyor.
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder