13 Temmuz 2012 Cuma
Sabah kalktığımda dün akşam bulutlanan gökyüzünde güneş parlıyordu. Güne çadırlarımızın arkasındaki böğürtlenlerden yiyerek başladım.
Aliyi uyandırdım. Kahvaltımızı yapıp eşyalarımızı toplamaya başladık. Çadırımın üst katını sökünce bir misafirim olduğunu gördüm.
Boş olan su kaplarımızı bu kaynaktan doldurduk.
Karlı zirveler adeta bize yaşayacaklarımızı haber veriyor.
Yola çıktık. Her ikimizde karşılaşacaklarımızı merakla bekliyoruz.
Bu günkü yol haritamız:
Find more Bike Ride in Tsageri, Georgia
Kamp alanımızdan daha 1 km bile uzaklaşmadan yol kenarında oturan kadınlara rastladım. Kadınların önünde oturdukları bahçe kapısından hırlayarak kafası kocaman, kesik kulaklı, burnunun ve gözlerinin çevresi siyah bir köpek kanlı gözlerini bana dikmiş hırlıyarak çıktı. Gamarcobar diye selam verdim kadınlara. Amacım hem selamlaşarak aramızda yolda gördüğüm insanlarla sıcak bir hava oluşturmak hemde köpeğe, bak ben zararsızım sahibinle konuşuyorum mesajı vermek. Kadınlarda gamarcobar dediler hep bir ağızdan. Bu yanıtla ben tam rahatlamıştım ki köpek havlayarak saldırıya geçti. Kadınlardan birisi çabuk davranıp hayvanı tasmasından tutup bırakmadı. Köpek arkamdan havlarken ben hızla pedallarımı çevirip oradan olabildiğince çabuk uzaklaştım. Allahtan buradan hava karardıktan sonra geçmeye kalkmamışız yoksa bizi bu köpeğin ağzından kimse alamazdı.
Biraz sonra dağdan akan suyu görünce sabah kaynaktan doldurduğumuz suyun yerine bunu doldurmak için durduk.
Nehir yatağını takip ederek gidiyorduk.
Yola devam ederken yine yol kenarında kadınlar gördüm ve bunların yanında da fazla iri olmayan bir köpek vardı. Kadınlarla gamarcobarlaştık. Köpek havlayarak saldırdı. Kadının biri köpeğe bağırıp durdurdu ama ardından köpek tekrar bağırarak beni kovalamaya başlayınca bende her zaman yaptığım gibi köpeğe gururunu kırıcı, aşağılayıcı kelimeler kullanarak bağırdım. Köpekle ile aramızda iletişim bozukluğu meydana geldiğinden aşağılandığını anlamayan köpek kovalamaya devam edince bende var gücümle pedalları çevirip köpeğin bölgesinden çıktım. Az sonra Alide buradan geçecek ama köpeği ben yorduğum için Alinin kaçması daha kolay olacak.
Gürcistanda yol kenarlarında böyle tabelalar var. Bu tabelanın sağ tarafındaki rakam arkanızda kalan merkezden ne kadar uzaklaştığınızı, sol taraftaki rakamsa önünüzdeki merkeze ne kadar yolunuz kaldığını gösteriyor ve bu tabelalar her 1 km de bir önünüze çıkıyorlar. Örneğin bu tabeladan Tskaltubodan 82 km uzaklaştığımız ve Ushguliye 75 km yolumuz kaldığı anlaşılıyor. Bu gün şu ana kadar 18 km yol yapmışız. Km saati bozulduğu için 2 gündür mesafeleri bu şekilde takip ediyorum.
Yol çok güzel. Ne kadar bu şekilde gidersek kardır diyerek pedallarımızı çevirdik.
Lentekhiye 2 km kala yolda iki bisikletçi ile karşılaştık. Bunlar Fransız Bernard ve eşi.
Yol nasıl diye sordum muhteşem ama çok yorucu, yalnız sizin işiniz daha zor çünkü dağın bu tarafından tırmanmak diğer tarafından çıkmaya göre daha zor dedi.
Bernard 66, eşi ise 64 yaşındalar. Benden bir gün önce onlarda İstanbuldan motokaravanları ile yola çıkıp Batuma gelmişler. Karavanlarını otoparka bırakıp Bisiklet ile Gürcistanı gezmeye başlamışlar. Ermenistana gidip oradan Ağrı dağına çıkmak istemişler ama sınırın kapalı olduğunu öğrenince geri dönmüşler. 1 aydır yoldalar. Mestia tarafından dağı aşıp gelmişler.
Birbirimize başarılar dileyip yola devam ettik.
Lenthekiye geldik.
Ushguliye 71 km yolumuz kaldı ama biz dağı aşmadan konaklamayı düşündüğümüzden yolumuz daha kısa.
Lentekhinin girişinde de Tskaltubonun çıkışında olduğu gibi üzerinde insan figürleri olan bir heykel var.
Burada yol kenarındaki bakkala uğrayıp ekemek aldık. Ali lemonad bense Borjomi maden suyu içtim. Borjomi maden suyunun lezzeti gerçekten diğerlerinden farklı ama fiyatı da farklı.
İş hesap ödemeye gelince bakkal kadın hesabı abaküs ile yaptı. Artık iyice emin olduk ki biz başka bir dünyanın kapısından içeri giriyoruz.
Heykelin yanında genç bir kadın vesait bekliyor.
İleride gideceğimiz yönde savunma kulesi göze çarpıyordu.
Savunma kulesini geçip Lentakhiye girdik.
Bu küçücük şehirde kocaman bir meydanla karşılaşınca Ali neşelenip bisikleti ile meydanda bir tur attı.
Burası dağların arasında küçük bir yer.
Karşıdaki binanın bahçesinde sinema makinesi var galiba.
Birde yakından bakalım. Bu kadar küçük bir yerde film gösterme makinesi ile karşılaşmak çok ilginç geldi bana. Zamanında insanın olduğu her yerde nüfusuna bakmadan kültürel olanaklar sağlanmış.
Bana hello diye seslenen yol kenarındaki küçük kızları görünce fotoğraflarını çekmek için durdum ama bir tanesi utanıp uzaklaştı.
Ağaçların altındaki el yapımı banklarında oturan Lentekhili erkeklerle de selamlaştık. Gürcistanda kahve olmadığını daha önce söylemiştim. Yöre halkı bunun gibi yerlerde toplanıp sohbet ediyor, akşamları birlikte içki içiyorlar. Kahve olmaması bizim için aslında sorun değil ama çay içecek yer olmamasından etkilendik. Yanımızda ocağımızda olmasa çaya hasret kalacaktık.
Lentekhinin çıkışında yol bozuldu. Dedim ya adeta başka bir dünyanın kapısından girdik diye o dünya yoluyla da bize kendisini hissettirdi. Yol kenarındaki marangoz kalın ağaç gövdelerini testere ile iki aşamada çok muntazam şekilde keserek silindirik parçalara ayırıyor. Bunları ne yapacağını merak etmekle birlikte iletişim zorluğundan sormadım.
Tozlu bir yolda gitmeye başladık. Her şey çok güzeldi, mutluydum. Daha şimdiden büyülenmiş gibiydim. İyi ki geldik buralara, doğanın koynuna.
Arada bir yamaçtan sızan sularla çamurlanan yerlerden de geçiyorduk.
Hani daha önce size demiştim ya Gürcistanda nehirlerin suları siyah diye, işte burada yakından görüyorsunuz suyun rengini. Dere yatağındaki kum ve kayaların renginden alıyor sular renklerini.
Yamaçtan akan su yoldan nehre kavuşmak için akarken küçük bir dere oluşturmuş. Ben dereden geçtim Ali geliyor. Bu fotoğrafı çekerken Geçen yıl baharda Kemalle Akçakocadan Kerpeye giderken sudan geçme çabasını görüntülediğim video çekimi geldi aklıma.
Ali duraksamadan benim geçtiğimden farklı bir noktadan suyu geçti. İnsanlar karşılaştıkları sorunları değişik yoldan giderek çözüme ulaşabiliyor yaşamda. Tıpkı şimdi olduğu gibi.
Ama sonra aynı yolda birleşmişiz.
Sanki zaman tünelinden başka bir zamana geçtik. Bazen eski bir kamyon tozu dumana katarak geliyor karşıdan. Şoförle selamlaştık. Mestiaya gittiğimizi söyleyip mesafeyi sordum 100 km var dedi şoför.
Sessiz sakin bir yol. Arada bir kamyon geçiyor bazen de bir otomobil ve 4x4 arazi araçları. Çok yavaş yükseliyor nehrin yatağının yanından giden yol.
Ali bir sudan daha geçiyor.
Yol yeniden asfalt oldu ama daha önceki kadar kaliteli değil.
Ali yola devam ediyor.
Yamaçlardan akan derelerin berrak suları nehre ulaşınca kararıyordu.
Bizdeki gibi burada da tepelere yapılmış evler var ama bizimkiler daha da yükseklere konduruyorlar evleri.
Yol kenarındaki düz yeşillikleri gördükçe burada ne güzel kamp kurulur diye düşündüm.
Arada bir karşımıza küçük köyler çıkıyor ama sokakta insan görmek mümkün değildi.
Köprünün üzerine geldiğimizde yere oturan ve toplu halde duran ineklerden geçmek mümkün değildi. Ben yavaşça aralarına girip geçmeye çalışırken Ali geride kaldı. Ben geçerken ayaktaki hayvanlar aralanıp yol açtılar. Ali benim geçtiğim aralıktan geçiyor. Aliye daha sonra beni ineklerin arasına salıp yol açmamı bekledin sonrada açtığım yoldan geçtin dediğimde yok abi ben fotoğraf çekmek için durdum dedi.
Buda Alinin çektiği fotoğraf bence çok ilginç olmuş. Teşekkür ederim sevgili Ali çok güzel bir fotoğraf çekmişsin.
Asfalt yol yeniden toprak oldu ama böylesi daha doğal. Tek zorluk toza bulanmamız.
Etrafta insan yok ama çok bakımlı bir kilise var.
Bir köprüye yaklaştığımda karşıdan gelen Gürcü gençler bağırıp çağırarak mutlu bir yüz ifadesi ile ileriyi işaret edip bir şeyler söylediler. Anlamadım ama belli ki keyifli bir durum vardı. Köprüye geldiğimde sol taraftan berrak sulu derenin nedre doğru aktığını gördüm. Derede kalabalık bir turist gurubu kızlı erkekli suya girmiş yıkanıyorlar bir kısmı ise çamaşırlarını yıkıyorlardı. 2 tane Mercedes Sprinter minibüs ile gelmişlerdi. Köprüyü geçip derenin kenarına park etmiş araçlardan birine yaklaştım.
Minibüsün yanındaki erkeklerden birisiyle konuşmaya başladım. Polonyadan geliyorlar mış. Mestiadan bu tarafa dağı aşıp gelmişler. Yol nasıl araç gidebiliyor mu diye sordum. Biz geldik dedi. Karnın aç mı, yemek yer misin diye sordu. Yerim dedim. Araçtan aldığı fasulye pilakisi konservesini verdi. Bu içinde bulunduğumuz ortamda alabileceğimiz en güzel hediyeydi. Burada fasulye veya barbunya pilaki ve yaprak sarma gibi konserveler olmadığından kaç gündür çabuk çorba ve makarnaya talim ediyorduk ki çorbaları da Ali Türkiyeden almişti. Ali geldi. Öğle yemeğimiz Polonyalılardan bu gün şanslı günümüz dere kenarına oturup öğle yemeğimizi yiyelim sonrada derede yıkanıp çamaşırlarımızı yıkarız dedim.
Derenin karşı kıyısına oturup yemeğe başlayacaktık ki, o guruptan bir kadın yanımıza gelip nereli olduğumuzu ve nereden gelip nereye gittiğimizi sordu. Mestiaya gideceğimizi söyleyince kadın muhteşem bir yolculuk planlamışsınız ama bir o kadarda zor sizi kutlarım dedi. Derenin karşısından bana konserveyi veren erkek kadına seslenip bize kavanoz içinde bir yiyecek daha yolladı.
Yemekten sonra toza bulanmış bedenlerimizi temizlemek için dereye girdik.
Üzerimdeki terden ıslanmış tişörtümü ve buff ımı yıkadım.
Giysilerimizi kurutmak için taşların üzerine serdik. Dere kenarında böyle güzel çiçekler de vardı.
Giysilerimizi nasıl olsa üzerimizde kurur diye giyerek yola koyulduk. Polonyalıların arabasının yanından geçerken aracın sürücüsüne Mestia kaç km uzakta diye sordum 35 km dedi. Bunda kir hata olmalı, bir süre Ali ile bunu konuştuk yol boyunca. Sanırım arkadaş yanlışlıkla Ushgulinin uzaklığını söylemişti Mestia yerine.
Bu yolda giderken geçen yıl Trans kaçkar turunda Uğur ve Erhanla geçtiğimiz Yusufeli Yaylalar arasındaki yol aklıma geldi. O yolda böyle dere kenarından giden tozlu topraklı ama tıpkı bunun gibi keyifli bir yoldu.
Bu yörede ağaç kütüklerinin ince biçilmesi ile elde edilen tahtalardan yapılan bahçe çitleri çok değişikti.
Araçların tekerlek izleri daha düzgün olduğundan izleri takip ederek gidebiliyoruz. Az önce yıkanmamıza rağmen tek tük geçen araçların kaldırdığı toz bulutu yüzünden yine toz içinde kaldık. Bacaklarım kapkara oldu.
Köylerden geçiyoruz ama hiç birinde isim tabelası olmadığından hangi köyde olduğumuzu bilmiyoruz. Biz bu şekilde giderken konaklamayı planladığım Margvishi köyünü de geçmişiz. Arada bir yol iyice bozuluyor ve suların içinden güçlükle geçebiliyoruz. Burada sudan geçerken bozuk zemin yüzünden dengemi kaybettim. Son anda bir ayağımı pedaldan kurtarabildim. Bisiklet tek ayağıma kilitli şekilde ayaklarımın içinde suyun içine devrildi.
Ali de suyu geçiyor.
Karlı zirveler bize göz kırpıyorlar.
Yol artık iyice bozuldu. İlerlemek gerçekten maharet istiyor. Arka jantımda bir telim kırık olduğundan hem başka tel kırılmasın diye hemde jantın balansı daha da bozulmasın diye çukurlara çok yavaş girip tümseklerden dikkatlice geçmeye gayret ediyorum. En büyük korkum jant yüzünden turu tamamlayamama tehlikesi. Artık mesafe levhaları da olmadığından nerede olduğumuzu ve ne kadar yol gelip ne kadar yolumuz kaldığını da bilmiyoruz. Burada tek yardımcım saatimin altimetresi.
Bundan sonra Ushguliye kadar önümüzde hiç köy yok. Adeta bir bilinmeze ilerliyoruz. Buraya kadarki yolculuğumuz yavaş yükselen yol nedeniyle umduğumuzdan kolay oldu. Sabah 550 metreden başlamıştık, şu anda 1300 metrenin üzerindeyiz. önümüzdeki birkaç km de 2600 metreye çıkacağımızı göz önüne alırsak işimizin ne kadar zor olduğu daha iyi anlaşılıyor. Yolda sağ tarafa doğru bir tahta köprüye rastladık. Biz köprüden geçmeyeceğiz, ileri doğru gideceğiz. Köprünün bitiminde yolda bitiyor. eğer o tarafa gidecek olsaydık bitkilerin arasında yürüyerek ilerlemek zorunda kalacaktık.
Islanan yol bisikletimizin lastiklerini tuttuğunda gitmek zorlaştı.
Hala nehri takip ediyoruz. Bu yolu gelmeden aylar önce Google Earth te izlemiştim. Nehirden sola doğru ayrıldığımızda yol kıvrıla kıvrıla sert bir şekilde çıkacak.
Akşam üstü oldu ve hala devam ediyoruz. Kalalım desek burada kalacak uygun bir yerde yok. İleride gördüğümüz yüksek bir dağ zirvesi bizleri heyecanlandırdı. Daha uygun bir açıdan fotoğraf çekerim diye devam ettim ama ağaçlardan bir türlü net göreceğim bir yer bulamayınca çekmediğime pişman oldum.
Yolun sağındaki bir kayanın üzerine tırmanıp ağaçlardan kurtulabileceğimi görünce hemen harekete geçtim. Ben fotoğrafı çekerken Ali sıranın kendine gelmesini bekliyordu.
Ali ile dağın görüntüsüne kilitlenmiş durumdayız. Neredeyse her adımda fotoğraf çekmekten ilerleyemiyoruz.
Bu yolda bırakın ilerlemeyi yüklü bisikleti dengede tutmak bile çok zor.
Sonunda iyi kötü nerede olduğumuzu anlayabildiğimiz bir tabelaya rastladık. Lentekhi 55 km arkamızda, Ushguli ise 23 km ileride. Bu durumda Sabah Lentekhinin 20 km gerisinden yola çıktığımıza göre şimdiye kadar 75 km yol gelmişiz. Aliye bu gün planladığımızdan fazla yol yapmışız istersen burada konaklayalım ama karar senin dedim. Ali eli ile ileriyi işaret edip devam dedi.
Biraz daha gittikten sonra etrafında çadır kurmaya müsait yerler olan bir çeşmeye geldik. Ali insanın elinin dayanmadığı buz gibi suyla abdest aldı bende Aliden cesaret alarak bacaklarımı sabahtan beri 3. kez yıkayıp temizledim.
Aliye yeniden burada konaklamayı teklif ettim ve Bak Aliciğim bu saatten sonra bizim Ushguliye ulaşmamız mümkün değil. Çünkü saatte en fazla 5 km hızla gidebiliriz, buna bisikleti itmek zorunda kalacağımız yerleri ve dinlenme molalarını eklersen hava kararana kadar en iyi ihtimalle geçide ulaşabiliriz deyip devam ettim. Yokarıda çadır kurabilecek uygun düzlük ve su bulamayabiliriz şartları daha fazla zorlamayalım hem gün olarak ta programın önündeyiz dedim ama Ali yine devam dedi. Bu tercihle Alinin turu bir an önce tamamlayıp erken dönmek istediğini anladım. Türkiyede bazı bürokratik işleri olduğu için dönüp onları takip etmek istiyor. Bana göre ise istediği sonucu alması imkansız, boşuna strese giriyor. Tamam o halde dedim gidelim diyorsan gidelim. Ama bu durum biraz sinirlenmeme de neden oldu. Şartları bu kadar zorlamaya hiç gerek yoktu. Burada konaklamanın bir başka avantajı ise irtifa düşük olduğundan daha sıcak bir ortamda uyuyabileceğiz. Yeniden yola çıktık.
Artık dağlar keyifle bakmıyorum. Bir an önce çıkıp kurtulmak istiyorum.
Bozuk yol ve yorgunluk bir araya gelince beni iyice zorlamaya başladı.
Yolun bu bölümünde artık otomobilin geçmesi mümkün değil. Sadece ormancıların kestikleri ağaç kütüklerini taşıdıkları kamyonları ve 4x4 arazi araçları ile karşılaşıyoruz.
Arada çiçeklerinde fotoğraflarını çektim.
Burası Aliyi gördüğüm son yer oldu. Ben devam edip gittim, Ali arkada kaldı.
Tam dağ bisikletine göre bir yol ama ben şehir bisikleti ile bu yolları düşe kalka aşıyorum. Bir keresinde çamurdan geçerken dengemi kaybettim, yine tek ayağımı son anda kurtarıp ayakta kaldım. Bisiklet çamura düştü.
Bir yandan gidiyorum bir yandan da yolun nereye doğru devam edeceğini merak ediyor tahmin etmeye çalışıyorum. Önümde koca bir dağ var ve sola doğru yönelip dereden uzaklaşacağımızı biliyorum. Karşıdaki dağda buzulun üzerinde zigzag çizerek yükselen izler var. Acaba yol oradan mı yükselecek diye endişe ile bakıyorum. Yol o kadar da insafsız olamaz diye kendimi rahatlatıp moralimi yüksek tutmaya çalışıyorum.
Yol bu köprüyü geçip dereden ayrılacak ve böylece işin en zor kısmı başlayacak. Saat 20:00 ye kadar ilerlemeye karar verdim. 20:00 de bulduğum uygun bir yerde çadırımı kurup konaklayacağım. hava 21:00 de kararmaya başlıyor onun için kalan zamanda çadırımı kurup temizliğimi yapacağım ve çorba ile makarna pişirip yemeğimizi yiyeceğiz. Zamanı gözümün önündeki bisikletimin çalışmayan km saatinden takip ediyorum.
Harika bir ortamdayım ama sessizlik beni biraz ürpertiyor.
Yol kenarında su kaynağı bol miktarda var.
İleride terk edilmiş binalar var. Binaların bahçelerindeki insan boyunda otlardan buraya uzun zamandır kimsenin gelmediği anlaşılıyor. Çevrede çadır kurmak için uygun düzlükler var. Durup bir süre Aliyi bekledim. Burada konaklamayı bir kez daha teklif edeceğim.
Alinin gelmesi gecikince zaman kaybetmemek için yola devam etmeye karar verdim.
2125 metredeyim. 2620 metreye çıkacağımıza göre önümde 500 metrelik bir yükseklik farkı var. %10 eğimle çıksak bu 5 km yapar. Yolun kıvrımları ile bu daha da artıp 7-8 km yi bulabilir. Geçidin tepesine ulaşmak için hiç dinlenmeden 5 km ortalama hızla çıksam 2 saat, 3 km ortalama hızla çıkarsam 3 saat yol almam gerekiyor. Saat 18:00 20:00 ye kadar zirveye çıkmam zor görünüyor. Bir yandan gidiyor bir yandan kafamdan bu hesapları yapıyorum.
Yol kıvrıla kıvrıla yükseliyor. Bazen yol taşlardan bozulduğunda inip bisikleti itiyorum. Tıpkı Trans Kaçkarda olduğu gibi.
Kısa dinlenme molalarımı fotoğraf çekimlerinde yapıyorum.
Hava kararmaya başladı ve biz hala geçide ulaşamadık. Aliyi göremiyorum. Birbirimizle iletişimimiz tamamen kesildi. Aynı Sülüklügöle çıkarken Uğur ve Erdandan koptuğum gibi.
Bir ara hafif bir eğimle inen yol yeniden yükselmeye başladı.
Bir derenin üzerinden geçtim. Burada yolun kenarında çadır için küçük bir düzlük ve su da vardı. Kamp için bu şartlar altında uygun bir yerdi. Ama geçide ulaşabilme hırsı ile durmayıp devam ettim.
Dereden sonra yükselen yokuşta bisikletimi iterek yürümeye başladım. Yükselince yolun kenarında urup aşağıda görünen geçtiğim yolu ve köprüyü gözleyip Aliyi görmeye çalıştım ama göremedim. Hava kararıyor. Saat 20:00 ama o anda bisikletimin saatinin Türkiye saatini gösterdiği aklıma geldi. Aslında saat 21:00 di. Hedeflediğimden 1 saat fazla yol almıştım. Hemen uygun bir yer bulmam lazım ama yolun bir tarafı yamaç diğer tarafı uçurum. Yol kenarında bırakın çadır kurmayı uyku tulumu ile yatacak yer bile yok. Bisikletimi otların arasına saklayıp dönüp köprünün kenarında çadır kurmayı düşündüm ama yarın bisikleti sakladığım yeri bulamamaktan endişe ediyorum. Mecburen yola devam ettim. Bir yandan gidiyorum, bir yandan kendi kendime söyleniyorum. "Alinin bu konuda özellikle böyle sıra dışı tur konusunda fazla bir tecrübesi yok. İnsiyatifi ona bırakmayıp çeşmenin yanında burada konaklıyoruz deyip kestirip atmalıdım. Bazen demokrat olmak iyi netice vermeyebiliyor. Şimdi ya Alinin başına bir şey geldiyse, ya pes edip konakladıysa nasıl buluşacağız. Zaten insanı bırakıp gider diye adım çıkmış bu durum böyle düşünenleri haklı duruma getirecek." Artık bisikleti iterek bir an önce çadır kuracak bir yer bulmaya gayret ediyorum.
Biraz daha yürüdükten sonra yol nispeten düzeldi. İleride eğim bitiyor gibi görünüyor. Geçit orası olmalı. Bu bana güç ve moral verdi. Son bir gayretle devam ettim ama 15 dakikadır yürümeme rağmen hala geçide ulaşamadım. Görüş mesafesi iyice düştü. Geçide ulaşmaktan vazgeçtim. Hemen uygun bir yer bulmalıydım. Bu düşünceler içinde yolun solunda küçük bir düzlük olduğunu fark ettim. Saat 21:30 olmuştu. Daha fazla şansımı zorlamamaya karar verip durdum. Bu düzlüğün arkası yamaçtı. Yolun sağında daha uygun bir yer bulabilmek umuduyla 100 metre kadar daha yürüyüp çevreyi kontrol ettim. En uygun yer bisikletimi bıraktığım yerdi. Geri dönüp eşyalarımı bisikletimden indirdim. Birden karanlığın içinden Ali belirdi. O andaki mutluluğumu anlatmaya kelimeler yetmez. Bütün yorgunluğumu unuttum, neşem yerine geldi. Aliye seni göremeyince devam etmekten vazgeçip konakladığını düşündüm dedim. Abi sana geride kalabilirim ama asla pes etmem demiştim dedi. Alide benim gibiydi. İnatçı, kafasına koyduğunu yapan, içinde bulunduğu durumdan şikayet etmeyen ve denemeden, çabalamadan asla vazgeçmeyen. Severim böyle insanların.
Kapısı yola bakacak şekilde el yordamı ile çadırlarımızı kurduk. Yolda akan su ile elimizi ayağımızı yıkadık. Çadıra eşyalarımı koymak için kapısını açtığımda içinde yanıp sönen çok küçük bir ışık vardı. Bu küçük ışık kaynağını Aliye gösterdiğimde ateş böceği dedi. Elime aldım ateş böceğiydi. Tsageride çadırıma giren ateş böceği benimle birlikte buraya kadar gelmişti. Ateş böceğini doğaya bıraktım. Yanıp sönen ışığını bir süre karanlıkta takip ettim sonra ışık görünmez oldu.
Ali Karşıdaki tepede ışık gördüm orada birileri var herhalde dedi. Nerede gördün deyince elindeki feneri karşıdaki tepeye doğru tuttu. O anda bende ışığı gördüm. Bizden daha yukarıdaydılar ve aramızda bir vadi vardı. Işık bir anda bize doğru yöneldi ve her tarafı aydınlattı. Çok güçlü bir ışık kaynağı kullanıyorlardı. Aliye hemen feneri kapat dedim adamlar bizi fark ettiler, kötü niyetli olabilirler. Adamlar bizi fark etmişlerdi bir kez. Bir süre ışık bulunduğumuz yeri taradı, üzerimizde durdu ve sonra karardı. Çadır içinde de olsa ışık yakmamaya karar verdik. Aliye saat çok geç oldu ve çok yorulduk, makarna ve çorbayı sabah yiyelim, bu gece kahvaltılıklarla karnımızı doyuralım dedim. Çadırlarımıza girip kalan son peynir ve zeytinimizle karnımızı doyurduk. Yatmadan önce başımı çadırdan dışarı çıkarıp gökyüzüne baktım. Yıldızlar pırıp pırıldı. Samanyolu sanki bize doğru uzanıyordu. Hava soğuktu. Damalda olduğu gibi termal içliğimi, uzun kollu formamı, uzun taytımı ce çoraplarımı giyip uyku tulumumun içine girdim, Kapşonunu da kafama çektim. Yorgunluktan hemen uyumuşum. Yarın Zagari geçidini aşıp Mestiaya ulaşmayı hedefliyoruz. Buraya kadar geldikten sonra başaramamamız mümkün değil.
Bu günkü tahmini tur mesafemiz 89 km.
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder