19 Haziran 2012 Salı
Sabah hava günlük güneşlikti.
Kahvaltıdan sonra 8:30 da Utenin kaldığı Serender pansiyona gitmek için yola çıktım. Bu gün Huser veya Avusor yaylasına çıkmak istiyorum. Kamp yeri sahibi Huser yaylasına çıkmamızı önerdi bu gün hava açık Huserden bütün yaylaları, hatta Karadenizi bile görebilirsin dedi.
Şelale hava açık olduğundan daha bir güzel görünüyordu.
Yanmış bir pansiyonun kalıntıları.
Yapıların dış kaplamaları ahşap olduğu için birisinde başlayan yangın diğer ikisinede sıçramış.
Ute bahçede çay içiyordu. Alinin hala kurumayan ıslak ayakkabıları bahçede olmasına rağmen kendisi ortalıkta görünmüyordu. Görevliye Aliyi kaldırmasını söyledim ama odasının boş olduğunu öğrendim. Ute Alinin bu gün Çamlıhemşine inip rafting yaptıktan sonra Ankaraya döneceğini söyledi. 2 gün sonra da Brezilyaya gidecekmiş. Pansiyondan çıkacağımız sırada ali geldi ayağındaki terliklerle Galerdüzüne gidip gelmiş. Ali ile vedalaşıp yola çıktık. Çadırıma uğrayıp Utenin kuruttuğu ayakkabılarım ile giysilerimi çadıra bıraktım. Tavsiyeye uyup Husere gitmeye karar verdik. Kamp yerimin az ilerisinde Kavron yolundan sola Huser, Avusor yoluna saptık. Yoldaki tabelaya göre her iki yaylanın da uzaklığı 11 km ama Huser daha yüksek.
Ayderin hemen arkasında halkın yaşadığı evler.
Ute ile birlikte fotoğraf çekmeye koyulduk.
Erozyondan bazı ağaçların kökleri açığa çıkmış, her an için devrilebilirler.
Yolda bir sapakla karşılaşınca tereddüt ettik ama arabaların lastik izlerine bakarak sağdan devam ettik. Az ileride derenin üzerindekilere yolu sormak için seslendim. Suyun sesinden ne ben onların söylediklerini anladım nede onlar benim. Mecburen yanlarına kadar yaklaştım. Benzinli testere ile ağaç kütüğünü parçalayıp suyun bu tarafına taşımak için çabalıyorlar. Belli ki kışa hazırlık yapıyorlar. Buralarda yaşamak zor iş. Yanlarına gittiğimde bile gür akan derenin sesi yüzünden anlaşmakta güçlük çektik. sonunda gittiğimiz yolun doğru olduğunu anladım.
Kütük kesen kadın ve iki oğlundan ayrıldıktan az sonra sağda bir şelale gördük.
Utenin objektifine poz verirken yukarıdan aşağı inen bir gençle karşılaştık. Kendisi rehbermiş ve Avusordan geliyormuş. Husere çıkıp denizi ve yaylaları seyredeceğimizi söylediğimde ben şimdiye kadar Huserden denizi görmedim siz Avusora çıkın göle de gidersiniz diyerek aklımızı karıştırdı. Bu konuda karar vermeyi ilerideki yol ayrımına bıraktık.
Ağaçların arasında yukarıya konan arı kovanlarını görünce Ute ile aramızda yeniden ayı muhabbeti başladı. Ute bak ayı tırmanamasın diye saç kaplamışlar diye ağaçların gövdesini gösterdi.
Bir başka arı kovanı platformu.
Hava yavaş yavaş bulutlanmaya başladı. Arkamızdan gelen sis bizi takip etmeye başladı.
Sonunda yol ayrımına geldik. Arkadan gelen sisi de göz önüne alıp Avusora çıkmaya karar verdik.
Husere gitmek için soldaki yolu takip etmek gerekiyor.
Ağaç üzerindeki kovanları gördükçe Ute tedirgin oldu ama geçen yılki geçişimizde Ayıyla karşılaşmadığımızı söyleyip sakinleştirdim.
Kaçkarda nereye baksanız yeşil, nereye baksanız güzel.
Ute yerdeki izleri inceleyip ayı izine benzetti ama ben benzetemedim.
Arada bir karşımıza yayla evleri çıkıyor.
Ve tabi Kaçkarların olmazsa olmazları dereler.
Sis arkamızdan gelmeyi sürdürüyor.
Döne döne yükseliyoruz.
Yolda ilerlerken karşımıza kömürlük gibi küçük bir yapı çıktı. Burası az ilerideki yayla evlerine elektrik sağlayan küçük bir hidroelektrik tribünün binasıydı.
Tepeye yaptıkları depodan su bir kanaldan akarak türbin çarklarına çarpıp bunun bağlı olduğu elektrik motorunu çevirerek enerji üretiyor. Yukarı yağmurlu havalarda da çıkabilmek için taş döşeyip yol yapmışlar. Kış şartlarından motor zarar gördüğünden tamire göndermişler. Suyun çarkları döndürmemesi için yapı girişindeki deliği takozla tıkamışlar. Su yapının yanından akıyor.
Yan odada kumanda panosu var.
Bu insanlar doğayla inatlaşarak yaşamlarını sürdürüyorlar.
Üretilen enerji tellerle ilerideki yayla evlerine gidiyor.
Yayla girişindeki portatif minareli cami ilgimizi çekti.
Ute evlere içinde yaşayanlara hayran kaldı.
Elektrik dağıtım sistemi.
Kadıköylü Hüseyin Bey bize yayla yaşamı hakkında bilgi verdi. Ben Kadıköylü olduğunu ögrenince bende sizin gibi İstanbuldan geldim ama siz Asyada ben Avrupadayım dedim. Ama yanılmışım meğer Çamlıhemşinin Kadıköyündenmiş.
Yaşam şartları oldukça ilkel ama bir şekilde onlar konforlarını sağlamışlar ve mutlular. Elektrikleri olduğu gibi her evin önünde çeşme var.
Sis iyice bastırdı.
Ayrıntıları güçlükle seçebiliyoruz.
Yaylanın mezarlığı.
Avusora geldik. Gala pansiyon ve kafe.
Sahibi bu paçalı tavukları özel olarak alıp getirdiğini söyledi.
Aras kargonun aracını görünce heyecanlanıp vay be bu ne hizmet buraya kadar dağıtım yapıyorlar demek dedim.
Sislerin arasından çıkan küçük bir çocuk bizi gülerek karşıladı.
İstanbulda sokak lambaları gece yanmazken burada gündüz bile yanıyor.
Yayladaki yaşlı taş evler çok ilginçti.
Yaşlı bir köylü sırtında taşıdığı kütüğü damı onarmak için taşıyordu. Yardım edeyim mi diye sordum hayır dedi.
Sisin içinden bir anda önümüzü çıkan Bedu Cafe bizlere açlığımızı hatırlattı.
Kafenin yanındaki Şaşgun Bakkal. Doğrusu bukadarını ne Ute bekliyordu nede ben.
İçeride yok yok.
Bakkaldan bisküvi, çikolata ve meyva suyu alıp yan taraftaki cafeye gittik. Aldıklarımızla yetinmeyip üzerine yarımşar ekmekten tost ve ayran içtik. Cafede toplanan yaşlılar arasında hararetli bir tartışma var ama kendi dillerini konuştuklarından hiç bir şey anlamıyorum. Ute de merak etti ayakta dolaşan ve tartışmaya arada bir uzaktan laf atarak katılan bir adam insanların Çamlıhemşin Avusor arasındaki minibüs ücretini pahalı bulup indirim istediklerini söyledi. Şoför aynı zamanda bakkalın ve cafenin sahibi. Ayrıca Çamlıhemşinde yol kenarındaki fırının da sahibiymiş. Oda haklılığını sizi köylerinize kadar çıkıp evlerinizden alıyorum diye savunuyor. Merak edenler için Çamlıhemşin Avusor arası minibüs ücreti 20 TL. Minibüs her gün sabah yaylaya gelip akşam üzeri 16:00 civarında Çamlıhemşine geri dönüyor. Ayderden de minibüse binip yaylaya çıkıp inebilirsiniz. Ayder ile Huser ve Avusor yaylaları arasındaki mesafe 14 km.
Burada muhlama dışında et, tavuk, tost bulmakta mümkün. Duvardaki yazıyı görünce geçen yıl Dilberdüzü kamp alanında rehber Muratın yanında ocak ve aşırı miktarda yiyecek taşıyanlara şaşırıyorum bu dağda kimse aç kalmaz sözleri aklıma geldi.
Dışarıda sis iyice yoğunlaşmıştı. Yayladakiler göle giden belli bir patika olmadığından gitmememizi önerdiler. Minibüsün kalkmasına 1 saatten fazla zaman olduğundan yürüyerek dönmeye karar verdik.
Ute yarin Ayderden ayrılıp Trabzona gidecek. Trabzondaki arkadaşımın yardımı ile Çiçek Pansiyonun kız yurdunda kendisine yer ayırttım gecelik ücret 30 TL. Oradan da İstanbula gidecekmiş. İstanbulda bizde kalabileceğini söyledim, çok sevindi.
Sonunda Aydere ulaştık. Dün sözünü ettiğimiz kamp alanımın hemen yanı başındaki arı kovanları.
Ute kaplıcaya gitti bende hem çay içmek hem de telefonumu şarj etmek için kaplıcanın karşısındaki kahveye gittim. Kahvede de çay 1 TL ve tadı dün sabah hemen karşıdaki cafede içtiğimle kıyas kabul etmez. Daha sonra kamp alanına çıkarken sağda simit, poğaça ve çay ile akşam yemeği işimi halletmeye karar verdim ama hesap bu kadarcık şey için gerçekten çok fazla. Ayder oldukça pahalı bir yer. Dağın güney yamacı çok taha ucuz ve insani ilişkiler daha fazla. Çadırıma geldiğimde güneş dağların arkasında kaybolmak üzereydi. Yarın Hazindak yürüyüş parkurunu geçmeyi düşünüyorum. Ayıları kovalamak için yukarılardaki bir kovan bölgesinden patlatılan balon sesleri arasında uykuya daldım.
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder