24 Mayıs 2013 Cuma
Sabah kahvaltısı için çayımızı öğretmen evinin çay ocağında demledik. Kahvaltıdan sonra dışarı çıkıp hazırlanmaya başladık. Öğretmen evinin bahçesi aynı zamanda okulun bahçesi ve sabah saat 07:00 olmasına rağmen bahçe öğrenci doluydu. Bizi gören öğrenciler hemen çevremizi sardılar. her zamanki gibi hello diye seslenenlere merhaba diye karşılık verdik.
İrfan çocuklarla sohbette.
Uğur hazırlıklarını tamamlıyor.
Uğur yine video çekiminde.
Çocuklarla vedalaşıp yola çıktık.
Bu günkü yol haritamız:
Hava pırıl pırıl. Oh be dedim sonunda yağmur korkusu olmadan yola çıkmak ne güzel.
Toplu halde gidiyoruz. Bu gün ciddi bir tırmanış yok. Genellikle aşağı doğru ineceğiz.
Ağrıya 20 km yolumuz kaldı. Bu yöre oldukça sulak yol kenarındaki çayırların dipleri su ile kaplı. Yeşil çayırlar ve tarlalar, damları galvaniz kaplı binalar artık alıştığımız görüntüler. Sağımızda tepesi karlı bir dağ bu güzel manzarayı tamamlıyor.
Burası gözünüzün alabildiğine verimli bir ova.
Ağrıya geldik.
İleride sağda gördüğümüz dağ bir anda bizi acaba Ağrı mı diye heyecanlandırıyor ama sonra İrfan ile Ağrının sol tarafımızdan görüneceğinde hem fikir olduk.
Dağın üzerindeki yolu Uğura gösterip bir daha ki sefere buraya tırmanmak için bir tur düzenlesek mi acaba diye fikir yürütüyoruz.
Görüntüler muhteşem. nereye bakacağımı, nerenin fotoğrafını çekeceğimi şaşırmış durumdayım.
Ağrı çok sulak bir yer. Girişinde Murat nehri bize eşlik ediyor.
Aşkale'de olduğu gibi burada da şehir içinden geçen yol bakımsız.
Ağrı İbrahim Çeçen Üniversitesinin girişi.
Yolun Ağrının içine girmeden geçtiğini görünce benzincide mola vermeye karar verdik.
Çay içtiğimiz tesisteki küçük Nazlı hepimizin ilgisini çekti. Kızın elbisesindeki yazı İrfanla aramızda cümle yanlış tartışmasını doğurdu. İrfan notlarına bakıp yolda Hasan dağını görecekmişiz acaba nerede göreceğiz dedi. Lokantacıya sorarız dedim ama sormayı unuttuk.
Geçte olsa arkadaşlarımı yakın plan görüntülemek aklıma geldi, İrfan.
Her zaman güler yüzlü Uğur.
Ve ben. Bir hayli perişan görünüyorum.
Çayın ardından yeniden yola çıktık. Buradan da Van'a gidiliyor ama biz yolu biraz daha uzatmak niyetindeyiz.
Ağrı merkeze giden yol.
Kavşağı geçmiş devam ediyorduk ki önümüze çıkan bir çoban ısrarla bizi durdurmak istedi. Uğur'a dur bakalım ne istiyormuş dedim, durduk. Çoban bir sigara istedi. Yok dedim. Ateş dedi oda yok dedim. Uğur baksana bir sürü koyunun var hala sigara istiyorsun, ben senden bir koyun istesem verir misin diyerek pedallara bastı.
Uğur uzaklaşırken çoban arkadan al git, al git diye bağırıyordu. Bu gün yanımda sigara taşımadığıma bir kez daha pişman oldum. Burada sigara bizde misafirliğe gelenlere tutulan şeker gibi. Sohbetlerin, dostlukların kapısını açan bir anahtar.
Ovaları, ardındaki dağları, şekil şekil bulutları seyrederek gidiyorum. Uğur ile İrfan biraz ileride gidiyorlar ben onların arkasında tek başıma çevremdeki güzellikleri huşu içinde seyrederek tembel tembel pedal çeviriyorum.
Bir yandan da İrfan'ın sözünü ettiği Hasan dağı hangisidir acaba diye dağlara bakıp fikir yürütüyorum.
İrfan fotoğraf çekmek için durmuştu. Bende durdum ve fotoğraf çektim.
İrfan hareket etti, peşinden bende hareket ettim ama bisikletimden bir ses geldi. Durup baktığımda arka çantayı bağladığım lastiğin ucunun bagajdan kurtulup arka tekerin tellerine dolandığını gördüm.
Allahtan çabuk farkına vardım. Tellerim kopabilirdi. Lastiği sökerken koptu. Yeniden yerine bağlayıp yola çıktığımda Uğur ve İrfan görünmüyordu.
Öndekileri yakalamak için giderken karşıdan Nato konvoyu göründü. Ağrı kavşağında da bu tür araçlara rastladık.
Nereye baksan dağ.
Acaba Hasan dağı hangisi?
Uğur ve İrfana yetiştim.
Ben önde İrfan arkamda rüzgara karşı birlikte gidiyorduk. Taşlıçaya 17 km kala Uğur telefon etti. Lastiği patlamış beklememizi istiyor. Yol kenarındaki benzinciye girdik. Telefonla görüşen adama "Hasandağı nerede görebiliriz?" diye sordum. "Hasan dayı mı? Oda kim dedi." Durumu anlattım, 70 km sonra dedi. Adamın hesabına göre dağı Doğubeyazıta 11 km kala görecektik. Oysa oralarda Ağrı dağını görmüş olmamız gerekiyor. Uğuru beklerken İrfanla soda içip bisküvi yedik. İstasyona gelen başçavuş önce hi diye selam verdi. Türk olduğumuzu öğrenince çok şaşırdı, bizimle koyu bir sohbete başladı. Uğur geldikten sonra yeniden yola çıktık.
Taşlıçaya yaklaştık.
Diyadin'de öğle yemeğini kararlaştırmıştık ama Diyadin yoldan 10 km kadar içerideydi. Bu durumda yol kenarındaki marketi kapalı olan benzincide mola verdik.
Bu noktada Ağrı dağı da göründü.
Kavşaktan hemen sonra çıkış başladı. Yol kenarındaki koyun sürüsü.
Yokuşun sonunda İpek geçidine ulaştık.
Uğur tripodla çekeceğimiz fotoğraf için hazırlık yaparken.
Hep birlikte geçitte hatıra fotoğrafı çektirdik.
Ağrı dağının İpek geçidinden görünüşü ama bulutlar zirveyi görmemizi engelliyorlar. Küçük Ağrı ise nispeten daha net görünüyor.
İpek geçidinden sonra yol arkadaşlarıma beni kendi halime bırakın ve gidin fotoğraf çekmek istiyorum dedim.
Adeta geçitten sonra bambaşka bir dünyadayım.
Büyükten küçüğe Ağrı dağının üç yumrusu da aynı karede görünüyor. Ah birde bulutlar olmasaydı.
Dağın zirvesi hafiften bulutların arasından göründü.
Yolda fotoğraf çekerken yakaladığım İrfan benin Ağrı dağı önünde fotoğrafımı çekti.
Ön planda dağın önünde görünen köy çok gizemliydi.
Yol kenarında küçük göletler oluşmuş.
Dağın önünde bir başka köy.
Otlağa yayılmış küçük ve büyük baş hayvanlar.
Bazı toprakların sınırları taş duvarlarla belirlenmiş. Yine arka planda üç Ağrı dağı.
Doğubeyazıta 15 km kala bu fotoğrafı çektiğim yerde ön planda görünen su birikintisinin benzeri yolun solunda da vardı. Evinden gelen genç kızın bu birikintiden pet damacasına su doldurduğunu görünce insanlığımdan utandım, dondum kaldım. Belli ki su şebekesi yok veya şebekeden kullanacakları suya verecek paraları yok. 21. yüzyılda çağ atladığımız söylenen ülkemde yaşanan bu ayıp karşısında elim deklanşöre gitmedi. Yola devam ettim.
Doğubeyazıta iyice yaklaştım.
Doğubeyazıt Devlet Hastanesi.
Hava bulutlanmaya başladı.
Okul çok modern ama girişteki binalar için aynı şeyi söyleyemem.
Uğur ile İrfan benzincide beni bekliyorlardı. Çaylardan sonra kalacak yer bulmak için Doğubeyazıta doğru devam ettik.
Kavşaktan sağa döndüğünüzde İshakpaşa Sarayı ve şehir merkezine gidiliyor. Sol taraf Iğdıra gidiyor. Doğru giderseniz İran sınırındaki Gürbulak sınır kapısına gidiliyor.
Sağa dönüp şehir merkezine yöneldik.
Burada kampingte kalmayı planlıyoruz. Mustafa buranın en popüler kampinginin Murat kamping olduğunu, İshak Paşa Sarayına çıkarken olduğunu söylediğinden bizde İshak Paşa tabelalarını takip ediyoruz. Doğubeyazıttan çıktık askeri birliğin önünden geçiyoruz.
Hafif bir eğimle çıkan yolda ilerlerken karşıdan gelen bisikletli bir genç bize seslendi.
- Hi,
- Hello
- Where are you from?
- I am from Istanbul.
- Türkçe biliyor musunuz?
- Biliyorum.
- Türk müsünüz yoksa?
- Hep birlikte gülmeye başladık.
Burak buradaki komutanın oğluymuş. Burada 2 kamp olduğunu kendilerinin Murat kampingi daha çok sevdiklerini ve pikniğe gittiklerini söyledi. Murat abiye selamımı söyleyin yardımcı olur dedi. Babası daha önceki görev yerinde Kapadokya bisiklet festivalinde guruba eskortluk yapmış. Bisiklete yakın bir aileye sahip.
Burak yokuşun çok dik olduğunu, boş bisikletle çıkarken bile insanı öldürdüğünü söyleyerek sağ olsun çok iyi moral verdi. Daha sonra arkadaşı İsa'ya bize eşlik etmeyi teklif etti ama İsa hiç yanaşmadı. Bu bizdeki endişeleri arttırdı.
Paradise kampinge geldiğimizde Uğur burada kalmamızı önerdi, ne gerek var o yokuşu çıkmaya dedi. Ben Burak'ın tavsiyesinin bir nedeni olması gerektiğini onun için çıkmamızı önerdim. Uğur o zaman sen çık bak, fiyatı öğren bize telefon edersin. Uygunsa geliriz dedi. Paradıse Kampingden hemen sonra dikleşmeye başlayan yolu çıkmaya başladım. Yol gittikçe daha da dikleşti. Çıkabilmek için ön gidonun üzerine yatmak zorunda kaldım. Neredeyse bisiklet şaha kalkacaktı. Sonunda kampinge henüz ulaşmıştım ki Uğur aradı. Dur dedim henüz geldim. Murat beyle görüşüp beni Burak'ın yolladığını söyledim. Para işini hallederiz. Kolay dedi. Ama ben yalnız değilim iki arkadaşım daha var deyince o zaman iş değişti, normalde çadır başına 10 TL alıyoruz ama sizden 5 TL alalım dedi. Duş ve tuvalet olduğunu söyledi. Uğura telefon edip aldığım bilgileri söyledim. Gelmeyi kabul etti.
Uğur ile İrfan geldikten sonra çadırlarımızı kurduk.
Bulunduğumuz yer İshak Paşa sarayının hemen altı.
Kampta karşılaştığımız küçük Muhammed bisiklet ile İstanbuldan geldiğimizi öğrenince inanamadı.
- İstanbul'un neresindensin diye sordu.
- Sen nereleri biliyorsun?
- Sultanbeyli, Sultançiftliği, Bahçelievler, Şirinevler diye sıraladı. Yüzünde bant vardı.
-Yüzüne ne oldu?
- Kavga ettik.
- Kavga iyi bir şey değil, problemleri konuşarak halletmeye çalışsanız.
- Anlamıyorlar ki. Bir anlamda Muhammed buralarda geçerli olan kuralları ve hayatın zorluklarını da anlatıyordu son yanıtı ile.
İşte bu yolu hemde bisikletimin üzerinde çıkarak geldim buraya. Durma, dinlenme, itekleme, kakaklama, araca tutunma yok.
Yemeği kampingin lokantasında yemeye karar verdik. Et ve yanında salatadan oluşan menü kişi başı 15 TL. Ben yanında bir tane de bira içip 23 TL ödedim.
İshak Paşa Sarayını yarın gezeceğiz. Dolayısı ile programa uyup yarın istirahat edeceğiz.
Yarın sabah Doğubeyazıta inip kahvaltılık almamız gerekiyor, yiyecek hiç bir şeyimiz yok. İshak Paşa Sarayını erken gezebilirsek Gürbulak sınır kapısına da gidip gelmek istiyorum.
Bu günkü tur mesafesi: 137 km.
Pedal çevirme sürem: 6 saat 2 dakika.
Ortalama hızım: 22 km.
En yüksek hızım: 71,8 km.
bir aksilik olmaz ise aynı yerde kalmayı planlıyorum Doğu beyazıtta . bende gidince senin selamını söylerim Orhan abi:))
YanıtlaSilSezer Genceldi
Murat Beye selamımı söyle son gece bir türlü fırsat bulup vedalaşamadık ve fotoğraf çektiremedik.
Sil