18 Mayıs 2013 Cumartesi
Hava gece boyunca aralıklarla yağdı. Sabah saat 07:00 de Niksardan 25 km ilerideki konakladığımız çeşme başından kaçarcasına ayrıldık.
Kahvaltıyı uygun bir yerde yapacağız.
Bu günkü yol haritamız:
Ben yolun karşısına geçtim, İrfan da geliyor.
Yağmur biz kalktığımızda durdu ama hava hala kapalı her an yeniden yağış başlayabilir.
Bir süre İrfanla birlikte sürdükten sonra yine koptuk. Sağ taraftaki evin bahçesinden çıkan 2 azgın köpek havlayarak bana doğru koşmaya başladılar. Var gücümle köpeklere bağırırken pedalları daha hızlı çevirmeye başladım. O anda başlayan hafif inişinde yardımıyla köpeklerden kurtuldum. Bir yandan pedal çevirirken diğer yandan eğer çeşmede konaklamasak nerede konaklardık diye etrafı gözlüyorum. 3 km sonra yolun sağında ve solunda bir TIR parkına rastladım. Burada da konaklanabilirmiş. Devamında solda bir benzinci gördüm ama marketi olmadığından karşısındaki otobüs durağına sığındım. Rüzgar soğuk esiyor, sağ tarafımda kara yağmur bulutları var. Bulutların hareketine bakıp yağmura yakalanıp yakalanmayacağımızı kestirmeye çalışıyorum. Bu arada yağmurda inceden başladı. Biraz daha bekledikten sonra üşütmemek için devam etmeye karar verdim. İrfan hala görünmüyor.
Devamında bir yokuş daha çıktım ve 18. km de karşıma Reşadiye tabelası çıktı. Bunu hiç beklemiyordum. Bir anda Reşadiye ile Refahiyeyi karıştırıp Uğuru Suşehrine göndermekle hata yaptığımı düşünüp telefona sarıldım. Uğurun telefonu çalıyor ama açılmıyor. Herhalde sessizde.
Çaresiz yola devam ettim.
Reşadiyede yol kenarındaki Turkuaz Petrolde mola verdim. İrfanı aradım Reşadiye tabelasında fotoğraf çekiyormuş. Yerimi söyledim geldi. O sırada kafam hala Uğuru yanlış yönlendirdiğimde ama sonra düşününce yolumuzun her halukarda Suşehrinden geçtiğini anımsayı nasıl olsa akşama buluşuruz yanlışlık yok dedim. Yeniden Uğuru aradım. Bu sefer telefon açıldı. Uğur uykudan yeni uyanmış ses tonu ile
- Efendim dedi.
- Neredesin?
- Reşadiyede.
- Hemen otobüsten in.
- Neden? Hani Suşehrinde inecektim.
- Bizde Reşadiyedeyiz şu anda.
- Ya abi gece uyuyamadım Suşehrinde insem.
- Peki o zaman Suşehrinde indiğinde Öğretmenevinden veya ucuz bir otelden oda ayırt bize de.
- Ne kadar ucuz?
- Çorumda 40 TL ye kalmıştık burada 35 TL ye kadar olabilir.
- Tamam abi size iyi yolculuklar.
Burada büyük çay eşliğinde kahvaltımızı yaptık. İrfan ben çıkıyorum nasıl olsa sen bana yetişirsin diyerek yola çıktı.
İrfandan bir süre sonra bende yola çıktım.
Yolun kenarındaki nehir bir sağa geçiyor, bir sola geçiyor.
Buradaki pek çok HES ten bir tanesi.
Buda santral binası.
Bir süre sonra İrfanı gördüm. Ben bir tepeden inerken o karşıdaki yokuşu tamamlıyordu. Yokuşu çıktığımda İrfan inişle birlikte yine arayı açmış görünmüyordu. İrfana yetişmek için tempolu bir şekilde bisikleti sürerken moladan 9 km sonra lastikten muntazam aralıklarla tap tap diye ses geldiğini fark ettim. Önce umursamadım ama sonra lastiğime bir şey batmış olabileceğini düşünüp yol kenarındaki benzin istasyonunu geçtikten sonra durup lastiği kontrol ettim. Ön lastiğe diken benzeri bir şey saplanmıştı. Dokunmamla birlikte cisim düştü ve anında lastiğim indi. İstasyona girip ön tekerimi söktüm. İstasyondaki görevli genç arkadaş yardıma ihtiyacım varsa lastik servisinden temin edebileceğimi söyledi. Teşekkür ettim. Yedek lastiğimi taktım. Lastiği şişirmek için pompaya gideceğim sırada lastik servisinde görevli genç arkadaş geldi. Pompa çalışmıyormuş. Serviste şişirelim dedi. Sağ olsun lastiğe 80 Psi hava basti. Tekerleği yerine taktıktan sonra arkadaşın çay teklifini kabul ettim.
Sohbette konu yine insanların geçimine geldi. Burada Yulaf ve buğday ekiliyormuş ve meyvecilik yapılıyormuş. Hayvancılıkta var ama durum birkaç yıldır pek iç açıcı değilmiş her yerde olduğu gibi. Doğanın yeşilliğinden konuşuyoruz bu arada.
Bana yardımcı olan, çay ısmarlayan Kılıç Petrol çalışanları sevgili Osman ve Ramazan'a teşekkür ederim.
Yeniden yoldayım. Az ileride gördüğüm eski bir ev dikkatimi çekti. Yakına kadar kafe olarak kullanılıyormuş.
Yol çok güzel, bisiklet sürmek keyifli.
Yağmur tehlikesi hala devam ediyor.
Yine eski bir ev gördüm. Bu evlerin hastasıyım. Evin önünde bir kadın oturuyor. Ev boş görünüyor ama onlar burada oturuyorlarmış. İstanbul'da yaşarken eşi rahatsızlanmış doktor temiz hava tavsiye edince buraya gelmişler. Aslen Reşadiyeliler. Bu ev hisseliymiş alt katta bir kısmına yerleşmişler. Kadın eşinin emekli olduğunu, zor geçindiklerini söyledi. Ardından açsan ekmek verebilirim kusura bakma başka verebileceğim bir şey yok dedi. Gözlerim doldu, teşekkür ettim. Benim Anadolu insanım bu işte. Bu insanlarla tanışmak için çıkıyorum yollara. Büyük şehirde hiç kimse elinde kalan tek yiyecek olan kuru ekmeğin bir kısmını size teklif etmez. Aksine sizden almaya çalışır.
İçim buruk bir şekilde devam ettim yoluma.
Bir yanımda su kanalı diğer yanımda dere. Kuşlar en güzel şarkılarını dinletmek için adeta birbirleriyle yarışıyorlar. Gaza geldim. Bastıkça basıyorum pedala. Arkamda 30 kg ın üzerinde yük varmış ne gam. Hızım her pedalda artıyor. 37-38-40-42 soğuk rüzgar yüzümü yalıyor. Hoş duygular içindeyim. düz yolda 42 km hızla devam ediyorum. Sonunda dayanamadım boş yolda avazım çıktığı kadar bağırmaya başladım.
- Özgürüm, ben özgürüüüüüüüüümmmmmmmmm.
- Özgürlük bu, yaşamak bu işte.
- Erdal duy sesimi hayat bana da güzel.
Sesimi bir ben duyuyorum, bir kuşlar duyuyor, rüzgar duyuyor, birde muhtemelen beni izleyen dağdaki vahşi hayvanlar duyuyor. Bisikletin en güzel yanı size özgür olduğunuzu hissettirmesidir.
Bu şekilde birkaç km devam ettikten sonra başlayan kısa yokuşla hızım düşmeye başladı.
Şimdi tekrar iniş başladı.
İleride tepede yeşilliklerin arasında çift minareli bir cami dikkatimi çekti. Çevresinde hiç yapı görünmüyor. Acaba bu camiyi de her yerden görünsün diye İstanbul Çamlıca tepesine yapılacak cami düşüncesi ile yaptılar.
Tabi siz fotoğrafta camiyi göremiyorsunuz. Birde yakından bakalım.
Bu arada İrfan aradı. Başına bir şey mi geldi diye soruyor. Lastiğimin patladığını yolda olduğumu söyledim. İrfan da ben de kendi başımıza halledebileceğimiz bir sorunda öndekini arayıp telaşa vermiyoruz. Pek çok huyumuz benziyor birbirine. İrfan 5 km ileride bir benzincide mola vermiş. Benzinciye geldiğimde İrfan uzun süredir burada olduğunu söyledi ve yola devam etti. Bende bir soda içtikten sonra devam ettim. Benzinciden çıktıktan 6 km sonra İrfana yetiştim. Koyulhisarda yemek molası için sözleştik.
Burada bir çeşme ve mezarlık var. Kamp yapmak için güzel bir yer.
Buda çiçekler. Uğur aradı şehre çıkan yokuşta Su Vadisi oteline yerleştiğini otobüsle gelirken bir gölet gördüğünü orada bol bol fotoğraf çekmemi söyledi.
Koyulhisara girerken o güzelim yol bitti, gidişli gelişli yol başladı. Koyulhisar yol üzerinde değil içeri girmek gerekiyor. Yol kenarında yemek yiyeceğimiz uygun bir yer olmadığından yola devam ettim.
Az ileride resimde sağda gördüğünüz koniler Ordu, Aybastı kavşağına geldiğimizde yolu ayırmak, araçların sollama yapmasını önlemek için ortaya konmuştu. Sağ tarafta yandaki yol inşaatından taşan çakıllar vardı. Burada arkamdan gelen bir tanker beni sıkıştırmaya başladı. Kaçabileceğim kadar sağa kaçtım ama daha fazla kaçamıyorum çünkü lastıkler mıcırda kayıyor. Adam da ısrarla geliyor. Kayıp tekerleklerin altına düşmem veya çantamın tankere takılması işten bile değil. urup yol vereyim diyorum ama iş işten geçti tanker yanıma girdi. Halbuki bu adam (insan demeye dilim varmıyor) 15 metre sabretse kavşağı geçeceğiz ve koniler kalkıyor. Soğuk terler döktüm. Bisiklet üstünde hiç bu kadar zar anlar yaşadığımı hatırlamıyorum. Neyse Konya plakalı tanker geçti de rahatladım. İnanın arkamdan gelen bir İran TIR ı olsaydı veya böyle bir yol şartı Gürcistanda olsa bu olayı yaşamazdım. İranlı TIR şoförleri gelişlerinden belli oluyor. Mutlaka sizinle aralarında mesafe bırakarak geçiyorlar. Ben bu düşünce yapısının eğitimle değişmeyeceğini, genlerden geldiğini düşünüyorum onun için yurdumdaki bu tür davranışların değişeceğine dair en ufak bir umudum yok. Maalesef bizde trafikte bencillik var. Ben geçeyim, ben gideyim, en önde ben olayım, ben, ben, ben. Benden sonrası tufan.
Yol çalışmasında çalışan işçiler hello diye seslendiler. Bende merhaba diye yanıt verdim.
Dağlar yanda akan nehir çok güzel görüntüler oluşturuyor.
Baraj göründü.
Barajdan çıkan suyun büyük çoğunluğu kanalla HES e taşınırken az bir kısmı nehre bırakılıyor.
Barajın arkasında Uğurun sözünü ettiği göl var.
Barajdan sonra 8,2 km uzunluğundaki günün son yokuşu başlıyor.
Yokuş oldukça dik. Hiç suyum kalmadı, dilim damağıma yapıştı. Bir yandan yokuş çıkıyorum diğer yandan çeşme aranıyorum. Bu esnada yolun solundaki tarlada çalışan 2 gençten birisi ayağa kalkıp elini sallayarak hello dedi. Ben konuşacak halim kalmadığından el salladım. Genç Where are you from? diye sordu. Ben İstanbul deyince arkadaşı gülerken genç elindeki su doldurduğu 1,5 litrelik pet kola şişesini yere fırlattı. Önüme 1 km ileride benzin istasyonu olduğunu bildiren tabela çıktı. Nihayet suya kavuşacaktım. 1,5 km sonra hala istasyon görünmüyordu. Yokuşun sonuna doğru yolun karşısındaki çeşmeyi görünce durup mataramı doldurdum. Oh be dünya varmış. Çıktığım yokuş bu.
Suşehrine geldim hala benzinci yok.
Benzinci levhadan 3 km sonra karşıma çıktı. Şehir merkezine doğru yöneldim. Yollar çok bakımsız. O kadar yer gezdim köylerde bile böyle yol görmedim. Su Vadisi Otelinin tabelası yolu gösteriyor.
Tabelanın yönlendirdiği bir yokuşun altına geldiğimde yok artık bu kadar da olmaz dedim. Tam yokuş bitti derken duvar gibi bir yokuş çıkmıştı karşıma. Uğuru arayıp otelin adını tekrar sormak için durduğumda yolun kenarındaki çocuklar Hello, how are you? deyince bende Fine, thanks deyip ardından maşallah hepiniz ingilizceyi sular seller gibi öğrenmişsiniz dedim. Otel hakikaten bu yokuşta ileride soldaki sarı binaymış. Uğur karşılamaya iniyorum dedi.
Bu günkü tur mesafesi: 97 km.
Otele gelip odaya çıktım. Hemen duşa girdim. Duştan çıktığımda İrfan aradı oda yokuşun altındaymış Uğur İrfanı karşılamaya gitti. Odamızdan Suşehrinin görünüşü.
Çarşıya yemeğe gittik. Ankaradan sonra ilk kez yemek yiyeceğiz.
Biz yemekteyken kısa süre yağmur yağdı. Yemekten sonra markete doğru yöneldik.
İrfan kavun seviyormuş. Bunu öğrenince Nallıhanda İrfana jest yapıp kavun almıştım. Bende kavunu çok seviyorum ama bu sefer canım karpuz istiyor.
Karpuz, domates, salatalık ve biber aldık.
Yemeğin ardından otele dönüp patlayan iç lastiğimi tamir edip tekerlekteki sağlam lastikle değiştirdim. Tekerleği yokuşun başındaki benzinciye götürüp şişirdim ve bisiklete taktım. Her zaman patlak lastiği akşam tamir eder bisikletime takarım. Böylece yedekte hep sağlam lastiğim olur. Daha sonra karpuzumuzu yedik, televizyon izledik. Ben GPS in pillerini, telefonumu, fotoğraf makinemi, akümü, ipodumu şarja bağladım. GPS te Duracell şarjlı piller 2 gün, USB den şarj olan piller 1 gün gidiyor. Şimdiye kadar yanıma aldığım normal pilleri hiç kullanmadım. Artık uyku vakti geldi. Yarından itibaren yollarda 3 kişiyiz.
Pedal çevirme sürem: 5 saat 7 dakika.
Ortalama hızım: 19 km.
En yüksek hızım: 64 km.
bakalım yarın nereleri gezeceğiz.
YanıtlaSilSezer Genceldi
Özgür ruh Orhan abim benim, bu arada tırcıları yine şiddetle kınıyorum İranlı tırcılardan bile öğrenecekleri insanlık ve trafik dersi var
YanıtlaSil