28 Mayıs 2011 Cumartesi
Mustafakemalpaşadan Ahmet Centeli uzun zamandır beni bisiklet turuna davet ediyordu. Havanın hala ısınmadığı bir bahar günü bu davete bir tur düzenleyerek katılmaya karar verdim. Duyuruyu 1 ay öncesinden yaparak bu turda bir gece kalacağımızdan katılmak isteyenlere eksik malzemelerini temin etmeleri için süre vermiş oldum. Sonunda kararlaştırdığımız gün yaklaştı. Benim dışımda Uğur, Erdal, Murat, Aydın, Ali, Sezer, Kemal katılmak için biletlerini aldılar. Daha sonra Atakan da katılmaya karar verdi ve son gece son anda Fatihte tura dahil oldu.
Sabah Kemal bizim mahalleye geldi, arabasını otoparka bırakıp birlikte Yenikapıya gittik. (Fotoğrafta Erdal’ın tuttuğu bisiklet benim)
Bazılarımız ilk kez bu tür bir yolculuğa çıkıyor, ilk kez çadırda geceleyecekti. Bandırmada feribottan indikten sonra benim getirdiğim ilave çadır ve uyku tulumlarını arkadaşlara paylaştırdık. Artık yola çıkmaya hazırdık.
Bir kenarda kendi halinde duran sakin, saygılı ve nazik genç arkadaşımıza kalabalığın nedenini sorduğumda pikniğe gideceğiz dedi. Nereye diye sordum o da bilmiyormuş.
Özellikle erkek öğrencilerin bizlere ve bisikletlerimize karşı ilgileri oldukça fazla. Bir tanesi bana adamım dedi ve cep telefonuyla fotoğrafımı çekti.
Murat yanına su almamış ben önden gidip bir benzinciden alayım sizi bekletmeyeyim dedi ve pedallara bastı. Murat uzun zamandır bisiklete binmediğinden kondisyonu pek iyi durumda değil. Tenis oynuyormuş ama iki spor birbirinden farklı olduğundan farklı kaslar çalışıyor ve bu nedenle her iki sporun da benzer yanları yok. Bir süre sonra Kuşcenneti tabelasını gördük. Yol hafif bir tırmanışla devam ediyordu. Yeterli emniyet şeri vardı ve asfalt kalitesi yeterliydi.
Bandırmanın dışına çıktığımızdan doğa ile baş başaydık. Mustafakemalpaşaya köy yollarından gidecektik ve Aydın buralı olduğundan gurubun idaresini Aydın’a verdim. Ben aramızdaki en zayıf halka olan Atakan’ı kontrol altına alınca son adam olarak gitmeye başladım. Atakan banim büyük oğlum . Geçen yıl bizimle Kapıdağ tam tur, Erikli Şelalesi ve Delmece Yaylası, 1. Uludağ turuna katıldıktan sonra 11 aydır bisiklete binmiyordu. Onun için tempo yükseldiğinde ayak uyduramıyor. Bunun yanında bisiklet tamiri konusunda hiçbir bilgisi olmadığından lastiği bile patlasa yardıma ihtiyacı var.
Sol tarafta yol çalışması yapan işçilerden birisinin uyarısı ile asfaltı veni dökülüp henüz trafiğe açılmamış sol taraftaki yola geçerek adeta geniş bir bisiklet yolunda sürmeye başladık.
Bir süre sonra karşı yönden gelen araçların yan yola yönlendirildiği yere gelince normal şeridimize geçtik. Karayolundan gitmemize rağmen etraf oldukça güzeldi. Karadereden geçiyoruz.
Atakanla birlikte en geride kalmıştık. Gurup kopup gitmişti. Bir süre sonra Uğuru sanki iki yolu ayıran orta noktada gördüm gibi geldi. Telefonum çaldı arayan Uğurdu nerede olduğumuzu soruyordu. Geliyoruz Şeker piliç in 12. tesisini şimdi geçtik dedim. Tamam, sizi görüyorum dedi. Yanılmamışım gördüğüm Uğurmuş ve orada sola bir sapak varmış. Atakanla birlikte arkadan gelen trafiği kontrol edip yol müsait olunca sola yanaşıp kavşağa girdik. Murat düz devam etmiş dediler. Arkadaşlar kavşaktan sola döndüklerinde karşıdan gelip hemzemin geçitten geçen bir tren ilgilerini çekince yolu kontrol etmemişler ve bu arada Muratta onları fark edemeyince geçip gitmiş.
Murat’ın geçtiğini fark etmemişler. Bu durumu yol kenarındaki fabrika bekçisinden öğrenmişler. Ben peşinden gidip yakalarım dedim. Bekçi 10 dakika kadar olduğunu söyledi. Biraz pedal çevirdikten sonra aklıma telefon etmek geldi. Aradım telefonu kapalıydı. Şarjı azaldığı için telefonunu kapatmış. Çaresiz pedallara yüklendim. Var gücümle çeviriyordum. 3 km sonra Murat’ın geri döndüğünü gördüm. Arkadaşlar arabaları durdurup haber yollamaya çalışmışlar ama araçlar durmamış. Sonunda durdurabildikleri Toyota aracın sürücüsü Murat’a haber verip durdurmuş. Ben önde Murat arkada geri geldik. Murat gurubun ortasında olduğunu, öndekilere yetişmek için hızlı gittiğini ve dönenleri görmediğini söyledi. Gurunun ortasındaysanız ve öndekiler kopup gittiyse eğer kaybolmak istemiyorsanız yavaşlayın hatta durup arkadan gelenleri bekleyin. Eğer yeterli gücünüz olsaydı zaten ön guruptan kopmazdınız. Bu davranışınızla kendinizi gereksiz yere yorup enerjinizin erkenden bitmesine neden olursunuz. Bu tür turlarda asla şarjı yetersiz telefonla yola çıkmayın.
Bu arada Ahmet arayıp nerede olduğumuzu öğrendi. Ben araba ile geliyorum eşyalarınızı alayım dedi. Bizim yemek molamız bitmeden Ahmet ve Bursadan gelen Sercan geldiler. İsteyen eşyalarını arabaya verdi. Ben vermeyenlerdendim. Atakan’ı Ahmet’in yanına verdik bisikletini Sercan aldı. Atakan araba ile gideceğinden ve eşyalarda arabaya verildiğinden artık daha hızlı hareket edebilirdik. Çay paralarını ödedikten sonra haydi gidiyoruz deyip bisikletime bindim ve yola çıktım. Arkamdan birkaç kişi daha geldi. Ya her zamanki gibi bazı arkadaşların geç hazırlanmasından yada tempoyu yüksek tutmamızdan gurup dağıldı. Bir derenin üzerinden geçtikten sonra köprü sonunda durduk. Bu arada Ahmette arabası ile bize yetişmişti. Gurubun toparlanmasını beklemeye başladık.
Birkaç kişi daha geldi. Ahmet siz devam edin ben burada son adam geçene kadar bekleyeceğim deyince yeniden yüksek tempo yola devam ettik. Telefon çaldı arayan Uğurdu. Yolu karıştırmış ve alıp başımızı gittiğimiz için biraz sitem etti. Yolu tarif edip tempoyu düşürmemizi, gurubun dağıldığını söyledim. Yeniden telefonum çaldı Arayan Erdaldı. Fatih’in lastiği patlamış ve köprü girişindeymişler. Ahmete haber verip Erdal’a yardıma gönderdim.
Telefonum bir kez daha çaldı. Bu sefer arayan Murattı. O da kaybolmuş. Bana bulunduğu yeri tarif ediyor ama bende çevrenin yabancısı olduğumdan çok fazla yardımcı olamadım. Köprüye gelmeden köy içinde yanlış yola sapmış. Çok kızmış böyle tur olmaz, tamam ben bulur gelirim Suuçtuya dedi. Kara yoluna çıkıp sola doğru bir süre devam ettikten sonra durup gelenleri beklemeye karar verdik.
Önce Uğur sonra Erdal ve araba ile Ahmet geldi ama Murat yoktu. Aradım telefonu kapalıydı. Az sonra uzaktan Muratta göründü. Hızla yanımızdan geçip arabaya gitti ve eşyalarını aldı. Dur sakin ol yapma dediysekte ben çok inatçı bir insanım ısrar ederseniz kavga ederim, 2 kez insan bırakılmaz ben size ayak bağı oluyorsam giderim dedi. Bırakın gitsin dedim. Bu arkadaşımız bizimle birlikte Kaçkar turuna da gelecekti. Tur için Facebookta kurduğum gurupta şimdiye kadar pek çok belge, bilgi, video, fotoğraf ve harita paylaştım. Bu belgelerden birisinde bu turun çok zor olduğunu yorgunluk, adrenalin ve oksijen azlığından zaman, zaman gerginlik yaşayıp kırıcı olunabileceğini buna benim de dahil olduğumu, böyle bir durumda asla tartışmaya girilmemesi, daha sonra sakin bir anımızda konunun tartışılması gerektiğini, dağda olabilecek tartışmanın sonu kestirilemeyecek mecralara gidebileceğini ve bunun diğer katılımcıların moralini bozacağını yazmıştım. Bu durumun bu turda ortaya çıkması bence Kaçkar turuna katılacak olanların şansıdır.
Bu tür durumlarda fevri davranışlarda bulunmamak gerekiyor. Öfkenizi kontrol etmeyi öğrenin ve bu durumlarda asla tartışmaya girmeyin veya durum değerlendirmesi yapmayın. O andaki yorgunluk ve öfke nedeniyle doğru tespitlerde bulunamazsınız ve boşuna tartışma ortamı yaratmış olursunuz. Benim hatam ise Atakan guruptan çıkınca kalanların daha tempolu çevirebileceklerini düşünerek ve kaybettiğimiz zamanın bir kısmını geri kazanmak amacıyla tempoyu yükseltmem ve bu temponun sonrasında öne geçen arkadaşlarca da sürdürülmesine izin vermemdi.
Murat’ın ayrılmasından sonra bir kişi azalarak Mustafakemalpaşaya ulaştık. Atakanın bisikletini Ahmet’in dükkanına bıraktık. Burada yolda ciddi çıkışlar var yükünü arabaya ver telkinlerine uyarak ben de yükümü arabaya verdim. Korkulacak kadar zor bir parkur yokmuş, boşuna vermişim.
Kemal’in bisikletini denemek isteyen Bahattin Bey bisiklete artistik bir şekilde binince Kemal bisikletime hiç bu şekilde binemedim diyerek hayranlığını gizlemedi.
Araba da geldi. Bu yolun doğru Suuçtu şelalesine gittiğini, kaybolma ihtimali olmadığını öğrenince vakit kaybetmemek için gidelim dedim. Burada bekleyip terimizi soğutacağımıza Suuçtuda gezip fotoğraf çekerek zamanı değerlendiririz.
Yeniden yoldaydık. Bu tür uzun molalardan sonra yeniden pedal çevirmekten hiç hoşlanmıyorum. Kaslarım soğuduğundan yeniden ısınana kadar ağrılar oluşuyor.
Yol bir derenin paralelinde devam etmeye başladı. Küçük bir setten çağlayan su akıntısını görünce geldik galiba diyerek heyecanlandım. Bahattin bey daha var dedi. Ne kadar diye sordum 3 km dedi.
3 km sonra Bahattin Bey’e geldik mi diye sordum daha var dedi. 3 km demiştiniz 3 km geldik deyince o zaman demek 4 km varmış dedi. Suuçtu tabelasını geçtik ama hala devam ediyorduk. İlk sorduğum noktadan 5 km sonra nihayet Suuçtu şelalesine geldik.
Bir fotoğraf ta Uludağ fatihleri olarak çektirdik. Ahmet ve Sercan ile ilk kez geçen yıl Ağustos ayında Uludağ zirve tırmanışında tanıştık ve aramızda çok güzel bir dostluk oluştu.
Şelaledeki fotoğraf çekimlerimizi tamamladığımızda Erdal geldi. Dizindeki sakatlık tekrarlamış. Bisikletini Atakan’a verip yola araba ile devam etti. Ahmet’in önerisi ile araba yolunu terk edip başka bir yola girdik. Bu yol hem 2 km daha kısaymış hem de eğim daha azmış.
Atakan binemezsem yürürüm nasılsa 5 km dedi ve yola sapar sapmaz yol hemen dikleşti. Bu yokuşa yüksek vitesle yakalanan Atakan çıkamayınca denemekten vazgeçip bisikleti itmeye başladı. Fakat az sonra yokuş bitince bisiklete yeniden bindi ve Kamp alanına kadar bisikletle gitti.
Yeniden yola çıkıp sapağa geldiğimizde Ahmet ve Hasan Hocaya rastladık. Hasan Hoca ile de Uludağ turundan tanışıyoruz ama o günden sonra bir daha temasımız olmadı.
Kemal öndeki guruba yetişmek için pedallarını çevirirken biz durup kah sohbet ettik, kah fotoğraf çekti. Güzellikleri bir yandan makinelerimizin hafıza kartına kaydederken bir yandan da kendi hafızalarımıza kaydettik üstelik temiz havayı içindeki çiçek kokularını hissederek çektik ciğerlerimize. Sizler sadece fotoğraflara bakıp ne güzel yermiş derken bizler ise ne güzel yerdi ve ne güzel kokuyordu diyeceğiz.
Hasan Hocama çocukluğumda öğrendiğim şarkıyı söylerken.
“Kestane, gürgen, palamut
Altı yaprak üstü bulut,
Gel sen burada derdi unut,
Orman ne güzel ne güzel.’’
O zamanlar bunu salt şarkı diye söylerdim oysa şimdi şarkıdaki her objeyi etrafımda görüp hissederek söylüyorum.
Ahmet’in dizinde de problem var ve teşhis konamamış. Doktor kendisine bisiklete binmeyi yasaklamasına rağmen biniyor ama dizi iflas etti artık yola yürüyerek devam edebiliyor. Hoş bizde yürüyoruz ama bizimki sağlık probleminden değil, fotoğraf çekmekten binmeye fırsat bulamıyoruz Hasan Hoca ile.
Tatlıların ardından çaylarımızı da içtik. Yarın programda Çataldağ tırmanışı vardı. Ahmet ve diğer arkadaşlarla durum değerlendirmesi yaptık. Benim düşüncem bu çıkıştan vazgeçip kahvaltıdan sonra dönüşe geçerek mümkün olduğunca erken bir saatte Mustafakemalpaşadan ayrılmak. Bunun başlıca nedenleri o yola benim ve Uğur’un bisikletinin uygun olmaması, havanın bulutlu ve sisli olması nedeniyle Çataldağdan görülebilen Susurluk ve Balıkesir’i göremeyecek olmamızdı. Mustafakemalpaşaya gelirken 5 saat harcamıştık ama dönüşü bu sürede alamazdık. Bunun nedeni son 25 km yi Atakan’ın arabaya binmesi nedeni ile yüksek tempoda geçtiğimizden dönüşte Atakan olacağı için süremiz uzayacaktı. Bir de her ne kadar deniz seviyesine insek te dün Muratın peşinden gittiğimde dönerken rüzgara karşı sürmüş ve rüzgarın etkilediğini hissetmiştim. Düşüncelerimi açıklayınca Çataldağı programdan çıkardık. Kemal ben çıkmak istiyorum deyince o zaman çıkmak isteyenler 6 da gidip dönsünler ama ben çıkmayacağım dedim.
Daha sonra yattık. Gece uyandığımda dışarıda kıyamet kopuyordu. Yağmur damlaları adeta çadırı dövüyor çıkan ses uyumama engel oluyordu. Saatime baktım, akrep ve yelkovanın parlayan fosforları 02:50 yi gösteriyordu. Sabaha daha çok var diye düşündüm. Umarım biz kalkana kadar bu yağmur durur. Aklıma dün Mustafakemalpaşadan bizimle birlikte pedal çevirip sonra tekrar Mustafakemalpaşaya dönen ve biz sabah 04:00 te yola çıkıp geleceğiz diyen Muhammed Can, Taha ve diğer arkadaşları geldiler. Bu yağmurda imkan yok gelemezler aklı olan bu havada yola çıkmaz diye düşündüm. Kemal ve Çataldağa çıkmayı düşünenlerin de bu havada yola çıkmaları imkansızdı. Yağmurun sesinden ara ara uyandım. Hala aynı şiddette yağıyordu. İstanbul’a dönecek gurubumuzu düşündüm. Bu yağmurda bu arkadaşlar Bandırmaya kadar nasıl pedal çevirecekler, yeterli koruyucu giyimleri var mıydı? Atakan imkanı yok gidemez olmazsa bisikletini Ahmete bırakayım otobüsle dönsün, ben sonra gelip alırım veya bir kamyonet tutup bisikletleri kamyonetle yollayalım ama insanlar ne yapacaklar? Of ya ne kadar kötü sorumluluk altında olmak. Bu insanları ben heveslendirip yola çıkardım sağ salim geri götürmem lazım. Bu duygular içinde bir sure sonra uyumuşum. Havanın aydınlanması ile uyandım ama yağmurun hızı hala kesilmemişti. Kalkmam lazım yatamıyorum ama kalksam ne yapacağım dışarıya çıkamam ıslanırım. Kapalı mekanda uyuyanlar var onları da uyandırmak istemiyorum. Bir süre sonra dışarıdan sesler gelmeye başladı. Bu seslerden birisi Erdal’a aitti. Tuvalete kalkmışlardır yine yatarlar diye düşündüm. Arada bir dışarıdan çadırın içine doğru bir ışık parlıyor. Şimşek çaktı diyorum ama hayır, gök gürültüsü duyulmuyor. Herhalde fotoğraf çekiyorlar dedim. Saat 07:30 da Atakan da uyandı. Bu arada dışarıdaki sesler çoğaldı. Kalkmaya karar verdim. Çadırın fermuarını açıp botlarımı ayaklarıma giydim. Çadırın bagaj bölümünü açarken ellerime yağmur damlaları düştü ama düşen damlalar içeriden hissedilen kadar çok değil. Dışarı çıkıp Ağaçların altından uzaklaştığımda yağmur yağmıyordu. Sonradan Erdaldan öğrendiğim gece yağan yağmur ve sis nedeniyle neme doyan yapraklar üzerlerindeki su birikintilerini aşağıya akıtıyorlarmış. Sabah kalktığımda sisten önümü göremedim o flash zannettiğin ışık bisikletimin fenerinin ışığıydı. Önümü görmek için kullandım dedi.
Biraz sonra Mustafakemalpaşadan gelen tayfayı görünce siz nereden çıktınız aklı olan gelmez diye düşünmüştüm dedim. Muhammed Can Mustafakemalpaşada yağmur yağmıyordu şelalenin orada başladı dedi.
Makinemi alıp fotoğraf çekmeye başladım. Dün gece alabalık tesisinin elektriğinin dereye konan su tribünü ile sağlandığını duymuştum. İlk görüntüleri bu alet oluşturdu.
Bu kadar çevre tanıma yeter. Kahvaltıya geç kalmayayım. Uzun yıllardır bacası tüten ev görmemiştim. Burası ev değil tabi bizim kahvaltı yapacağımız alabalık tesisi.
Uğur sonunda beni ve Atakan’ı görüntülemekten sıkılıp makro çekim yapmaya karar verdi. Bu makenenin makro ayarı nereden yapılıyor diye sordu. Makine akıllı senin yapmak istediğini anlayıp kendisi seçiyor dedim. İşte sonuçlar. Bu adam beni fotoğraf çekmekten de soğutacak. Laf aramızda zamanında Uğur fotoğraf stüdyosu da açmış ama batmış. Ne dersiniz batmayı hak etmiş mi? Bence hayır.
Aslında biraz daha özen gösterip birkaç deneme daha yapsaymış çok daha güzel kompozisyonlar yakalayabilirmiş, özellikle de bu çiçek ve su damlaları üzerinde.
Uğuru jenaratörün yanından uzaklaştırabilmenin çaresini makineyi eline vererek buldum ama bu sefer de beni yerleştiriyor jeneratörün yanına. Bu arkadaşın niyetinden şüphelenmeye başladım acaba beni elektriğe mi çarptırmak istiyor?
İsterseniz balık üretimi konusunda aklımda kalanları sizinle de paylaşayım.
Hüseyin bey önce dişi balıkları kovaya sağıp yumurtalarını alıyormuş. Sonra erkek balıkların spermlerini dişi balık yumurtaları uzerine sağıyormuş. Burada hemen bir not düşeyim erkek balıkların spermleri renk olarak insan spermi ile hemen, hemen aynıdır. Neredn mi biliyorum? Zamanında Japon balığı beslemiş ve balıkların sağılarak çiftleştirildiklerini okuyup erkek balığımın üzerinde deneme yapmıştım. Bu işlemin doğal yoldan yapılmayışı yumurtaların erkek balıklar tarafından yenmesinin önüne geçmektir. Neyse biz konumuza dönelim. Bu döllenen yumurtalar havuza konup her gün kontrol ediliyormuş. Ölü yumurtalar hemen ortamdan uzaklaştırılıyormuş. Eğer bu işlem yapılmazsa ölen yumurtalar bozularak diğerlerinin de ölmesine neden olurmuş. Canlı yumurta parlak sarı, ölü yumurta beyaz olurmuş. Bu işlem 40 gün boyunca devam eder ve sonunda yavru balıklar yumurtadan çıkarlarmış. Bu arada yanımıza gelen Ahmet yavru balıkları gördün mü dedi. Hayır deyince gel sana göstereyim diyerek beni yavru balık havuzlarının olduğu yere götürdü.
Ahmet Hüseyin Bey her zaman buraya gelemediğinden o olmadığında buraya gelip balıklarını çalıyorlarmış dedi. Çok üzüldüm. İnsanlar başkasının emeğini nasıl oluyor da içleri sızlamadan çalıyorlar.
Yukarıdaki pozu çekip makinemi bel çantama koyduğumda baktım ki ben ve Kemalden başka kimse kalmamış. Pedalları çevirmeye başladığımda Kemal her zaman olduğu gibi yine hazırlıklara devam ediyordu. Yolda önce arabayı geçtim sonra Bahattin Beye yetiştim. İkimizde sabit maşalı bisiklet kullandığımızdan yavaş gidiyorduk. Stabilize toprak yol ıslak ve yer yer çamurdu. Kayıp düşmek istemiyorduk. Bir süre sonra yola alıştım hızımı arttırdım ileride Uğur ve Erdal’a yetiştim. Uğur makinemi istedi. Buyrun çektiği poza bakar mısınız?
Ahmet ileride Tümbüldek yolunda kaplıca var mutlaka görülmesi lazım dedi. Geç kalırız diye kabul etmedim ama yol 3 km uzayacak fazla kaybınız olmaz deyince gitmeye karar verdik. İleride köyü geçince sağa sapacağız. Öyle çabuk hareket ediyoruz ki dünkü gibi kaybolma olayı yaşanıp tatsızlık çıkacak diye endişeleniyorum.
Asfalt yola çıkmanın güveniyle hızımı arttırınca ilerideki bir virajda fren yapınca bisikletin arkası kaydı ve düşmemek için freni bırakınca karşı şeride geçip yoldan çıkmadan son anda bisikleti toparlayabildim. İyiki karşıdan araba gelmiyormuş. Burada yol kenarında çimenlerin üzerinde lastik izleri vardı. Benim geldiğim yönden gelen bir araba da virajı alamayıp yoldan çıkmış.
Tümbüldek köyüne ulaştık. Ben normal bir kaplıca beklerken parka yapılan kuyu şeklindeki havuzlara termal su girip çıkıyor yani sürekli bir akış var. Dileyenler bu havuzların etrafındaki oturma yerlerine oturup ayaklarını suya sokuyorlar.
Bu arada Atakan köye bisiklet üzerinde geldi. Hayrola dedim. Sezer köyden sonra bu yola saparken kayıp düşünce yaralanmış ve arabaya binip bisikletini Atakan’a vermiş. Arkadaşlardan çoğu ayaklarını suya sokarken ben de botlarımın bağını çözmüştüm ki Atakan’ın mantar olabilir uyarısı üzerine vazgeçtim.
Burada bisikletlerimizi yıkadık. Yıkama makinesi 1 TL karşılığında belli bir süre çalışıyor ve o sürede birkaç bisiklet yıkanabiliyor. Yanılmıyorsam 3 veya 4 TL ye 17-18 bisiklet yıkandı. Keşke İstanbulda da olsa bu tür aletler.
Hazırlıklar tamamlanınca yola çıktık. Sercan, Bahattin Bey ve Muhammed Can da bizimle birlikte otogara kadar geldiler. Sercan Bursaya otobüsle dönmek için otogara girdi, Bahattin Bey ile Muhammed Can evlerine yöneldiler.
Ahmet’in tavsiyesine uyup geldiğimiz yoldan dönmeyip Karacabey’e doğru pedal çevirdik.
İleride Çapraz Çayının üzerinden geçerken bisikletli birini görünce durdum. Balık avlamaya gelecekmiş ama su bulanık diye vazgeçmiş. Şimdi acaba balık var mı diye bakmaya gelmiş.
Karacabey’e geldiğimizde bazı arkadaşlarımız yemek yemek istediler. Onlar köfteciye giderken ben, Atakan, Sezer ve Kemal yanımızda getirdiklerimizi yemek için ilerideki benzinciye girdik. Diğer arkadaşların da yemeklerini yiyip gelmesi ile yeniden toplandık. Buradan da Atakan ile birlikte erken çıktık. Balıkesir il sınırına geldik.
Daha sonra Erdal, Fatih ve Kemal dışındakiler bizi geçtiler. Az sonra gelen Kemal Fatih’in bisikletinde problem olduğunu bisikletin gitmediğini söyledi. Anlattığına göre ruble bozulmuş, boşa dönüyormuş. Erdal’ı aradım otostop yapacaklarını söyledi. Uğraşmayın otobüse binin dedim.
Atakan çok zorlanıyor. Özellikle sele ağrısından şikayetçi. Önümüzde 16 km kaldı. Erdalı yeniden aradım. Bir ip yardımı ile Fatih’i çekiyorum dedi. Neredesiniz diye sorduğumda Bandırmaya 20 km yolumuz kaldı dedi. Duyduklarıma inanamadım biz problemsiz şekilde giderken onların arızalı bisiklet ile 4 km arkamızda olmaları beni şaşırttı.
Erdal otostop yaparken duran bir kamyonet onları gideceği köy sapağına kadar 10 km götürmüş, sonrasında Erdal Fatihi 5 km kadar çekmiş. Kimse durmadı diyor. Durmazlar elbette burası Türkiye. Fatih’in bisikletini benim bisikletime bağlayıp 11 km çektim.
Edal ve Fatih’in ısrarları sonucu Fatihin bisikletini Erdal’ın bisikletine bağladık. Aslında ben devam etmek istiyordum ama su kaybı had safhaya ulaştığından ve sanki çivili bir seleye oturuyormuşçasına canımın yanması durmama neden oldum. İşte o anda sele acısı çekenlerin durumunu anladım. Bunun nedeni bence insanın gücünün pedalları çevirmeye yetmediği anda güç alabilmek için seleye yüklenmek zorunda kalıyor buda seleyle temas eden kalça kısmında daha fazla baskı oluşmasına neden oluyor. Öndeki bisiklete Fatih, arkadaki bisiklete Erdal bindi. 3 km sonra Fatih pes etti.
Durduğumuzda yan taraftaki benzincide Kemal’i gördüm. Yardıma ihtiyacınız var mı dedi, yok dedim. Biz devam ediyoruz dedi ve gitti. Kısa bir süre yeniden Erdal Yılmazı çekti ve sonrasında Erdal Fatih’in bisikletini çözüp bundan sonrası yokuş aşağı ayaklarını sürterek hızlan ve devam et dedi.
Yanımıza 4 genç geldi. İçlerinden kırmızı tişörtlüsü ben sizi tanıyorum dedi. Benzetiyorsunuz herhalde dedim. Siz geçen sene Kapıdağ turuna katılmamışmıydınız yanınızda oğlunuzda vardı deyince kendimi tanıttım. Karşımdaki genç Mustafa Kemal Gülermiş. Geçen yıl biz Kapıdağ turu yaparken onlarda ters yönden yapıyorlardı yolda karşılaşmıştık. Bandırma Hava Üssünde Assubaymiş. Tayini Diyarbakıra çıkmış. Kapdağ’a tur yapmıyor musunuz dedi, geçen hafta başka arkadaşlar geldiler dedim. Bisiklet forumda banlandığım için giremiyorum haberim olmuyor dedi. Banlanmasının nedenini sordum. Bu konuyu çok merak ediyorum. Ebaydan sıfır parçalar almıştım vazgeçince satmaya karar verdim. Forumda bir tane 0 parça satma hakkım varmış ben 2. İlanı verince yayınlanmadı, yöneticiler istediği kadar 0 parça satıyor yasak onlara uygulanmayıp neden bize uygulanıyor diye mesaj yolladığım için banlandım dedi. Bunları duyunca tur anlatımlarımı bloğuma taşımakla ne kadar isabetli bir karar verdiğimi bir kez daha anladım. Çok okunma gibi bir kaygım yok. Merak eden, ilgi duyan bir şekilde ulaşıyor ve olumlu geri dönüşte bulunuyorlar. Ticari kuruluşlara emeğimi meze yaptırmam.
Bana güvenerek bu tura İstanbuldan katılan tüm arkadaşlarıma ve tur boyunca yakın ilgisini eksik etmeyen, lojistik destek sağlayan sevgili dostum Ahmet Centeliye, bize çok iyi ev sahipliği yapan Mustafakemalpaşalı dostlarımıza teşekkür ediyorum. Umarım bundan sonra bu tür organizasyonlar artarak devam eder.
Yenikapıda eşyalarımı alıp arkadaşlardan ayrıldık. Atakan bizi beklemeden önden eve gitti. Kemal ile birlikte otoparka gidip onun eşyalarını ve bisikletini arabasına yüklemesine yardım edip uğurladım. Eve yürürken tabanlarım acıyordu. Çoraplarımı çıkardığımda ayaklarımın derilerinin uzun süre su içinde kalmış gibi büzüştüğünü gördüm acının nedeni buymuş. Bunun nedeni Fatih’in bisikletini çekerken aşırı güç sarfettiğimden çok terledim. Ayaklarımda terlemiş ve bot nedeniyle hava almadığından derileri büzüşmüş. Pdallara bastığım ayak tabanımdaki bölge ezildiği için ağrıyormuş. Bisiklet çekmek aslında düşünüldüğü kadar zor değil. Çok dik ve uzun yokuş olmadığı taktırde kolaylıkla çekilebiliyor. Bundan sonra bisiklete binerken gerekli malzemeler listesine yeteri uzunluk ve sağlamlıkta bir ipi de ekleyin.
Bir turu daha tamamladık. Umarım katılanlar mutlu olmuşlardır. Kendi adıma ben çok keyif aldım. Planladığım bir turu daha planladığım tarihte tamamladım. Şimdi sırada 18 Haziranda başlayacağımız İstanbul Adana turu var. Bu tura muhtemelen 3 kişi katılacağız. Yolumuz üzerindeki bisiklet severlerle tanışabilmeyi, tanıdıklarımızla ise görüşüp hasret gidermeyi umuyorum.
eline sağlık Orhan abi.bize bu keyifli ve güzl turu yaşattığın için teşekkürler.Turların eksik kalmasın sorunsuz devam etmen dileğimle.. sevgiler.. Sezer Genceldi
Harika bir tur olmuş Orhan abi! Bir gün ben de sizinle birlikte bir geziye katılmak istiyorum. :) Bisikletforum hakkındaki tespitlerinde ne kadar haklısın anlatamam. O bisikletle bağdaşmayan faşist ticarethane yıllardır öyle. Bu konuda artık biraz daha yüksek sesle konuşmanın ve yeni bir manifestoyla tüm bisiklet dostları için eşit, özgür ve paylaşımcı bir paltform yaratmanın vakti geldi de geçiyor bile. Reklam gelirlerinin %100 açık olacağı ve bütün gelirin uzun soluklu "Bisiklet Gezileri" için gençlere seyahat bursu olarak aktarılacağı bir platform düşünüyorum. Hatta bunun için harika bir domain bile var. Orda burda sürtmeyi bırakıp çalışmaya başlamam lazım aslında. :) Ama yol beni çağırıyor.
Orhan abi, bu güne kadar gördüğüm en bol fotoğraflı blok olmuş.Bunlara kıyamamak başka ama, bundan doğan sorumluluk adına bu kadar zaman ayırman ve paylaşman senin niteliğini ve samimiyetini ortaya koyuyor. Emeklerine sağlık, iyi ki varsın..
eline sağlık Orhan abi.bize bu keyifli ve güzl turu yaşattığın için teşekkürler.Turların eksik kalmasın sorunsuz devam etmen dileğimle.. sevgiler..
YanıtlaSilSezer Genceldi
Harika bir tur olmuş Orhan abi! Bir gün ben de sizinle birlikte bir geziye katılmak istiyorum. :)
YanıtlaSilBisikletforum hakkındaki tespitlerinde ne kadar haklısın anlatamam. O bisikletle bağdaşmayan faşist ticarethane yıllardır öyle. Bu konuda artık biraz daha yüksek sesle konuşmanın ve yeni bir manifestoyla tüm bisiklet dostları için eşit, özgür ve paylaşımcı bir paltform yaratmanın vakti geldi de geçiyor bile.
Reklam gelirlerinin %100 açık olacağı ve bütün gelirin uzun soluklu "Bisiklet Gezileri" için gençlere seyahat bursu olarak aktarılacağı bir platform düşünüyorum. Hatta bunun için harika bir domain bile var. Orda burda sürtmeyi bırakıp çalışmaya başlamam lazım aslında. :) Ama yol beni çağırıyor.
Orhan abi, bu güne kadar gördüğüm en bol fotoğraflı blok olmuş.Bunlara kıyamamak başka ama, bundan doğan sorumluluk adına bu kadar zaman ayırman ve paylaşman senin niteliğini ve samimiyetini ortaya koyuyor.
YanıtlaSilEmeklerine sağlık, iyi ki varsın..
Arkadaşlar güzel yorumlarınız için teşekkür ederim.
YanıtlaSil