23 Temmuz 2013 Salı
Sabah uyandığımda hala yağmur yağıyordu. Bu şartlar altında kimse beni yola çıkaramaz. Nasıl olsa fazla günümüz var. Çadırımda yatmaya devam ettim. Sonunda Erdalın sesi duyuldu. Eşyalarını toplamış, çadırını sökmeye başlamış. Yağmur durmuştu ama hava hala nane molla. Belli ki yağacak. Bu günü Kutaisiyi gezerek değerlendirip yola çıkabilirdik. Mecburen bende toplanmaya başladım. Erdal polis merkezine gidip bisikletlerimizi aldı. Ben hazırlandığımda o hala çantalarını takmaya uğraşıyordu. Ortliebleri takıp çıkartmak çok kolay. İşlem ışık hızında gerçekleşiyor. Erdala aşağıda bir benzinci var oraya gidiyorum acil tuvalete girmem lazım, orada yoksam arkasındaki Türk TIR garajındayımdır dedim.
Erdalı bekliyorum ama Erdal yok. Görevli ile sohbete başladık. Biraz sonra Erdal geldi. Bu arada yanıma gelen benim yaşlarımdaki başka bir görevli ile sohbete başladık. Mesleğin ne dedi. Emekli makine mühendisi dedim. Konuyu petrol fiyatlarına getirip sizde petrol benim ülkemdekinin yarısından biraz pahalı dedim. Adam ama bizim için hala pahalı dedi. Gelirler burada düşük herhalde dedim. Evet diye yanıtladı. İyi ama ben İstanbulda görmediğim kadar çok sayıda lüks arabayı burada gördüm bu çelişki ne oluyor dedim. Beyefendi Erivanda Elinenin söylediğinin aynısını söyledi. Burada bir tarafta çok zengin bir azınlık var, diğer tarafta çok fakir bir çoğunluk bunun arasında bir sınıf yok dedi. Yani her iki eski Sovyetler Birliği üyesi ülkede de orta sınıfın olmadığı söyleniyor. Bak dedi bende mühendisim ama şimdi ne yapıyorum para kazanabilmek için. Peki, Sovyetler Birliği dönemi mi daha iyiydi yoksa şimdiki dönem mi daha iyi dedim. Düşünüp kelimeleri dikkatle seçerek o dönemde insanlar devrimlerin çizdiği çizgiden çıkmadan ne denirse onu yapıyorlardı. Yönetimin dikte ettikleri yolda yürüyorlardı buna karşılık belli bir maaşları, evleri, arabaları, yaz tatilleri vardı. Her şey hazırdı. Ama bir gün her şey değişti. İnsanların pek çoğu ne yapacaklarını nasıl davranacaklarını kestiremediler, bu yeni duruma uyum sağlayanlar zengin oldu, sağlayamayanlar yoksul kaldılar deyip yinede Gürcistanın gelecekte çok daha iyi olacağını refahın artacağını umduğunu söyledi. Bu söyleşide Tiflisli Gürcü vatandaşının bir bisikletçinin 4-5 yıl süren dünya turu yaptığını 70 yaşında olduğunu öğrendim. Hala sağ mı diye sordum elbette üstelik oldukça dinç dedi. Bilseydim Tiflise gittiğimde tanışmak isterdim dedim. Kendisine teşekkür edip yola çıktık.
Bu günkü yol haritamız:
Erdalla yol üzerindeki bir büroda döviz bozdurduk.
Bu arada bir köpek etrafımızda dolaşıyordu.
Erdal çantasından çıkardığı bir parça ekmeği koparıp köpeğe verdi, hayvan anında yuttu, Ardından verdiği lokmaları da yuttu. Erdalın parça ekmeği bitti ama hayvan doymadı.
Şehrin ortasında yaşayan bir hayvanın bu derece aç olması beni çok üzdü.
Erdalın önerisi ile bisikletlerimize binip şehri gezmek için tur atmaya başladık.
Kaldırımlarda bisiklet yolu var.
David Agmashenebeli Caddesinden geçip
Ara sokaklara girdik.
Rioni nehri azgın akıyor. Bu nehirle Poti tarafında bu gün bir kez daha karşılaşacağız.
Erdal da fotoğraf çekiyor.
Erdal karşı kaldırımdan Orhan abi fotoğrafımı çek diye bağırıyor.
Her şehirde olduğu gibi Kutaiside de her yerde heykel var.
Öyle ki binaların çatısında bile.
Bir parkta pek çok heykel sergileniyordu.
Bizim anlı şanlı belediye başkanlarımız bu ülkenin her hangi bir şehrinde belediye başkanı olsalardı şehir tükürük okkasına dönerdi.
Yada pek sayın sanat otoritemiz ucube ilan edip kaldırtırdı.
Erdal ile birbirimizi kaybettik. Erdal ayrılmadan önce bu gün telefonunu 50. km de açacağını söylemişti. Bende telefonumu o zaman açayım. İyi ama o 50. km de olduğunda ben kaçıncı km de olacağım. Nasıl haberleşip aynı anda telefonlarımızı açacağız. İlahi Erdal. Bisikletimin kokpiti ve meydan.
Geçen sene Ali ile pek çok kare fotoğraf çektiğimiz meydan.
Kutaisiden çıkıp Potiye doğru pedal çevirmeye başladım.
Yolda karşıdan gelen bir gurup Polonyalı bisikletçi ile karşılaştım. Onlar da Kutaisi havaalanına gelip pedal çevirmeye başlamışlar. Kutaisiden Tiflis'e trenle gideceklermiş. Bana sordukları ilk soru Gürcistandaki şoförlerin trafikteki trafikteki davranışları oldu. Merak etmeyin bisikletlilere karşı çok saygılılar dedim. Vedalaşırken arkadaşımı görürseniz selam söyleyin ben Potiye gidiyorum dedim.
Az sonra şehrin 18 km dışındaki geçen yıl açılan Kutaisi havaalanının önündeydim. Yağmurda yeniden başladı ve oldukça hızlı yağıyor.
Yağmurluğumu giyip yola devam ettim.
Yol ayrımına geldim. Bir taraf Potiye diğeri Kobuletiye gidiyor. Potiden sonra Kobuletiye geçilebiliyor ama yolu kısaltmak için daha önce gördüğüm Potiye gitmekten vazgeçip Kobuletiye gitmeye karar verdim. Bir soyunup bir giyinmekten sıkıldım. Bir an önce Kobuletiye ulaşıp çadırımı kurmak istiyorum. Erdal arayabilir diye telefonumu da açtım.
Bu arabanın fiyatı 4600 $. Gürcistanda araba fiyatları çok ucuz. Üstelik zorunlu trafik sigortası ve motorlu araçlar vergisi de yok. Burada araba alabilmek için çalışma izniniz olup 6 aydır Gürcistanda çalışıyor olmanız lazım. Aracınız ile yurt dışına seyahat etmek için aracın 6 aydır sizde olması gerekiyor.
Kobuletiye 74 km yolum var.
Rioni nehrinin üzerinden geçiyorum.
Kavşaktan beri asfalt kalitesi bozuldu. Giderken zorlanıyorum. Buna birde bir yağan bir duran yağmur ekleniyor.
Bu gün güya düz yolda gidiyorum ama o kadar sıkıldım ki bir an önce bitmesini istiyorum bu günkü turun.
Kavşağı geçtikten 15 km sonra Erdal aradı Kutaisiden çıkıyormuş. Kobuletiye gittiğimi isters Poti üzerinden de gelebileceğini söyledim.
Yol kenarında asma bahçesi.
Keçiler durağı mesken tutmuşlar.
Yol kenarındaki ağaç çok hoşuma gitti. Geçmiş olmama rağmen durup fotoğrafını çektim.
Karşıdaki marketin önünde duran bir adam eli ile işaret edip durmamı istedi. Ağacın yanına gidip dalları koparmaya başladı. Yapma, etme, ben taşıyamam desem de aldırmayıp bir demet koparıp getirip bisikletimin önüne taktı.
İleride bisikletimi bir direğe dayayıp fotoğrafını çektim.
Yolda gördüğüm bir gençten beni çekmesini istedim.
Lanchkhuti ye giriyorum.
Şehrin meydanına geldim.
Bir lemonad alıp dün aldığım üzümlü ekmekle öğle yemeğimi yedim. Ekmek bayatlamış, kayış gibi olmuş. Bu ekmeğin alındığı anda sıcak sıcak yenmesi gerekiyor. Yanında oturduğum heykelin elinde muhtemelen bir çekiç varmış. Çekiç kırılmış sapı kalmış.
Yol kenarında bir yakıt katarı duruyor. Bunların ucu bucağı olmuyor. Yağmur yine başladı yağmurluğumu kaçıncı kez giydiğimi unuttum.
Sol taraf Batum, sağ taraf Potiye gidiyor. Ben sola gideceğim.
Urekideki balık satıcısı kadınlar.
Ve nihayet Kobuleti girişindeki Turizm bürosuna geldim.
Erdala buranın sahilinde konaklayacağımı söylemiştim. Alışveriş için markete gitmeye karar verdim. Yolda bir otelin bahçesindeki betondan heykel muhteşemdi.
Markete giderken geçen yıldan bildiğim bir Türk TIR garajını görünce oranın sahiline konaklamaya karar verdim. Bu kıyıda tuvalet yok benzincinin tuvaletini kullanacağım.
Çadırımı kurup denizde duşumu aldım. Girip müzik dinlemeye başladım. Uyumuşum dışarıdan gelen sesler ile uyandım. Konuşanlardan birisinin sesi Erdal'ın sesine benziyordu. Telefonuma baktım Erdal aramış. Hemen geri arama yaptım, telefon kapandı. Erdalın Orhan abi diye bağırdığını duydum. Erdal turizm bürosuna gelip beni bulamayınca telefon etmiş cevap alamayınca aramaya başlamış. Çadırımı görüp tanımış. Yanımıza birde kalabalık Ukraynalı dağcı gurubu gelip çadır kurmuş.
Gün batıyor.
Erdal ağaca dayanıp poz verdi ve benim fotoğrafımı çek dedi. Eski türk filmlerinde iki sevgilinin buluşup cilveleşirler ve erkek kendinden emin ağaca dayanıp bu şekilde poz verirdi dedim. Ardından aynı filmlerde iki sevgilinin ağaçların arkasına saklanıp böyle cilveleşirlerdi dedim. Bizim için artık tor bitti işin gırgırındayız.
Deniz üstünde uçan martılar.
Günün son ışıkları.
Bu günkü tur mesafesi: 116 km.
Pedal çevirme sürem: 5 saat 19 dakika.
Ortalama hızım: 22 km.
En yüksek hızım hızım: 39 km.
Bir süre burada dinlenip güneşleneceğiz, denize gireceğiz, amele yanıklarımızdan kurtulmaya çalışacağız. Burada bir polis nöbet bekliyor. Güzel bir uygulama.
19. Gün Kobuleti
24 Temmuz 2013 Çarşamba
Gece 03:00 te çadırımızın arkasındaki büfeci radyoyu açıp sürekli istasyon değiştirip yüksek sesle radyo dinledi. Uyuyamadım. Bir yerde bıraksa uyuyacağım ama cazır cuzur sesler, bir tekno, bir disko sonra slow insanın konsantrasyonu bozuluyor. Nöbet bekleyen polis veya diğer kampçılardan ses çıkmayınca sineye çektim. Acaba ben mi çok tahammülsüzüm? Sabah kalktığımda hava bulutluydu. Kahvaltımı yaptım. Müzik dinledim. Erdal tatil gününün keyfini sürüyor.
Batum güçlükle seçiliyor.
Sahilden Kobuletiye doğru yürümeye başladım.
Burası çok güzel çam ağaçlarının altında ücretsiz konaklayabilirsiniz. Yürüyüş yolu bile var.
İskelenin ortası yıkılmış. En uçta insanlar balık tutuyorlardı. Uzaktan gördüğümde bu adamlar oraya nasıl geçtiler acaba yüzerek mi yoksa sandalla mı diye düşünmüştüm. Yaklaşınca arada ipten bir köprü olduğunu görüp sırat köprüsü adını koydum.
Dönüşü yoldan yapacağım.
10 km yürüdüm. Geldiğimde Erdal kalkmıştı. Dün geceki gürültüyü duymamış. Öğleden sonrada Erdalla yürüyüş yaptık.
Çiçekler çok güzel.
Dönüşte şeftali, nektarin, domates, karpuz ve 2,5 litre bira aldık. Erdal'a bu gece peynir, ekmek, domates ve bira ile karnımızı doyuralım karpuzu yarın keselim domates ve şeftaliler çok olgun dayanmayacaklar dedim. Erdal israrla karpuzla bira diye tutturdu. İkiside idrara çıkartıcı yiyecekler desem de ikna edemedim. O zaman bu gece çadırdan sahile birer hortum döşetelim dedim.
Erdal halat salıncakta sallanacağım aklım kaldı diyerek sallandı. Ben dizimi kanatırım diye binmedim.
Erdalın üzerinde ters ışık denemesi. Yemekte karpuz şişirdi, sadece 1 bardak bira içtim.
Bu günkü yürüyüş mesafem 20 km.
20. Gün Kobuleti
25 Temmuz Perşembe
Sabah kalkan Erdal sabaha kadar kaç kez tuvalete gittiğimi bilmiyorum, uyuyamadım dedi. Sakal bıraktım ama hala sözüm dinlenmiyor dedim. Bu gün hava çok güzel.
Fırsatı kaçırmayıp kendimizi sahile attık.
Deniz suyu yaramı açınca öğleden sonra denize girmedim.
Çadırımızın arkasındaki büfe.
Atlılar gezinti yapıyorlar.
Paraşüt ile uçuş yapabiliyorsunuz.
Bir gün daha geçti.
Bu gün büfeden sabah başlayan müzik yayını sabaha kadar sürdü 24 saat non stop müzik yayını. Bu adamlarda uyuyana saygı diye bir şey yok. Üstelik poliste yine nöbette arabasının içinde oturuyor ama müdahale etmedi. Dikkat ettim bu adamlar hep bu polisin nöbetinde müzik çalıyorlar.
21. Gün Kobuleti
26 Temmuz Cuma
Dizimdeki yara yüzünden bu günde denize girmedim. Yürüyüş yapmayı tercih ettim. Az ileride bisikletlileri davet eden sahildeki Sanny barın levhası.
Buda sahildeki bar.
Doğalgaz tesisatında bir basınç düşürme elemanı bağlantısı.
Tesisat havadan gidiyor.
Kazbeğiden dönerken uğradığım Smart markette internete girdiğimde Eyüp beyin facebooktan mesaj ile telefon numaralarını yollayıp bizi Batumda misafir edebileceğini yazdığını gördüm. Goride Smart markette yeniden internete bağlandığımda nımaraları bir kağıda kaydetmiştim. Eyüp Beyi arayıp zahmet vermek istemediğimizi söyledim ama sağ olsun zahmet vermezsiniz evim müsait dedi. Kobulettide deniz kenarında dinlendiğimizi Pazartesi Batuma gelince kendisini arayacağımı, Salı günü de Hopaya geçeceğimizi söyleyip teşekkür ettim. Bu günde 10 km yürüyüp geri döndüm. Kamp alanımıza besili bir domuz gelmiş.
Erdalın ters ışık çalışmalarını yaptım.
Akçam yemeğinde çadırımızın arkasındaki büfede şaşlık yedik ama maalesef hayal kırıklığına uğradık. Kutaiside yediğimizle hiç alakası yoktu. Üstelik hesap konusunda da ihtilaf çıktı. Erdal sorduğunda her bir parça etin 1 lari olduğunu söylemişler dolayısıyla şaşlıkta 6 parça et olduğundan porsiyonu 6 lari yapıyordu. Erdal hesabı ödemeye gittiğinde porsiyonu 8 lari demişler. Bira içinde her bardağa 2 lari almışlar. Benim Kazbegiden dönerken 1,5 lariye içtiğim bira bedavaymış. Üstelik orası tam donanımlı bir lokantaydı, burası gibi derme çatma bir büfe değil.
Bu gün büfede doğum günü kutlaması var ama makul bir saatte müziği kapattılar rahatsız olmadım. Bu gün wifi üzerinden telefonumun hava durumunu güncelledim yarından itibaren yağışlı hava geliyor. Pazar günü ise daha şiddetli görünüyor. Erdal'a yarın Batum'a gidelim dedim. Programımıza göre Pazartesi gidecektik. Çadırların ıslanmasını istemiyorum.
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder