19 Temmuz 2013 Cuma
Sabah uyandığımızda dün akşam şiddetini arttıran yağmur hala olanca şiddeti ile yağıyordu. Bir süre yatağın içinde dönüp durduktan sonra kulaklığımı takıp ipodumdan müzik dinlemeye başladım.
Erdal da uyandı. Bir süre yatakta dönüp durduk.
Dün biz yattıktan sonra eve birisi gelmişti. Ukraynalı bir motorcuymuş ve bu gün Tiflise gidecekmiş. Erdal bir süre onunla sohbet etti. Bu arada suyun kesik olduğunu fark etmiş. Ev sahibemiz de ne zaman geleceğini bilmiyor. Dışarıda yağmur hala yağıyor. Erdal sıkıldı kendimi hapiste gibi hissediyorum diyor.
Karşıdaki dağlar bulutlardan görünmüyor.
Sonunda güneş açtı.
Kahvaltımızı yaptık.
Kaldığımız evin mutfağı.
Erdal ıslanan eşyalarını kurutmak için odaya ve yatağının üstüne yaymıştı. Benim hiç bir şeyim ıslanmadığı için her şeyim çantalarımın içindeydi Erdala eskiden iş yerlerine asılan veresiye satan peşin satan fotoğrafını anımsatıp senin durumun veresiye satana benziyor, her şeyin dağılmış.
Benim durumumsa peşin satana benziyor her şeyim derli toplu diyorum. Erdal geçen yıl Ortlieb çanta getirtmeye çalışırken abi boşuna o kadar para verme numunesini getir kardeşim çantacı aynısını yapar, burada da kaliteli malzemeler var diyordu. Ama artık tur yapıyorsan çantalar çok önemli, iyi para iyi mal diyor.
Bulutlar biraz dağıldı ama güneş yine gitti. Kazbegiyi gezmek için dışarı çıktık.
Programa göre dün gece kalmayı planlayıp gerçekleştiremediğimiz Stepantsminda manastırı bulutların arasından sıyrılmış görünüyor.
Manastıra birde yakından bakalım.
Kaldığımız pansiyon burası, mini marketin hemen üstü. Bu meydana bakan odada Ukraynalı arkadaş kalıyor, bizim odamız arka taraftaki bahçeye bakıyor.
Hava sanki kış gibi sıkı sıkı giyindik.
Stepantsminda küçük şirin bir yer. Eski yapıları çok doğal. Abartılı hiç bir şey yok.
Zaman geçirmek için Kazbegi Müzesine doğru yürümeye başladık. Yollarda yerli halktan çok yabancı var. Sırtlarına çantalarını takmış gençler bir aşağı bir yukarı telaşlı adımlarla koşturuyorlar.
Manastırın ve yamaçtaki köyün bu görüntüsünü görünce fotoğraf çekmek için bir duvarın üstüne çıktım.
Bu görüntü aklıma geçen yıl Ali ile yaptığımız tırmanışı getirdi. O zaman buraya bir kez daha geleceğim aklımın ucundan bile geçmiyordu. Dün hava iyi olup oraya çıkabilseydik sergilediğim performanstaki dikey çıkışım 3000 metreyi geçecekti.
Stepantstaminda manastırının arkasındaki Kazbeginin zirvesi görünmüyor. Geçen yıl hava açık olmasına rağmen o zamanda aşağı inene kadar görememiştik. Sonra bir ara bulutların arasından hayal meyal görünmüştü. O görüntüyü görmesem veya ilk kez geliyor olsam orada 5033 metrelik bir zirve olduğuna kesinlikle inanmam.
Erdal da Temmuzun ortasında kat kat giyinmiş ama hava gerçekten soğuk.
Kilisenin önüne geldik ama kapının önünde koca bir su birikintisi var. İçeri girmek için suyun içine atılmış taşların üzerine basarak güçlükle geçtik.
Müzenin bahçesinde İsrailli gezgin ve fotoğrafçı David Dector ile karşılaştık. Biz sohbet ederken Erdal müzeye bakmaya gitti. Az sonra geri geldiğinde giriş ücreti 3 lari dedi, girmedik. David ile uzun bir söyleşi yapıp daha sonra haberleşebilmek için birbirlerimizin e posta adreslerini aldık. David in eşi de fotoğrafçıymış ama dağ bayır gezmeyi sevmediğinden gelmemiş.
Meydanda Erdal'ın dün manastırın orada tanıştığı Polonyalı genç bir çiftle karşılaştık. Hava durumundan umudu kesmişler Tiflis'e dönmek için minibüs bekliyorlardı. Polonyalı çift İskoçyada yaşıyormuş. Erdal benim Tiflisten buraya bisikletle bir günde geldiğimi duyunca çok şaşırdılar. Genç kadın inanamıyorum diye şaşkınlığını belirttikten sonra kasların herhalde çelikten diye iltifat etti.
Burada görüntülediğim yoksulluğun fotoğrafları değil, doğallığın fotoğrafları.
Yağmur yeniden başlayınca eve döndük. Yğış gün boyu sürdü. Ukraynalı motorcunun boşalttığı odanın camından dışarıyı seyrettik. Erdal gibi bende burada kendimi kapana kısılmış gibi hissediyorum. Sanki hiç buradan gidemeyecekmişiz gibi. Yağmur hafifte yağsa yarın yola çıkacağız. Erdal o dağı aşıp Gudauri tarafına geçersek kurtuluruz yağmur buraya yağıyor diyor.
Kazbeginin eczanesi.
Öğlen yemeğinde Erdal yine menemen yaptı. Akşam yemeğinde ise balık konservesi, domates ve bira var.
Akşamüzeri pansiyona başka bir müşteri daha geldi. Polonyalı genç birisi. Bizim Türk olduğumuzu ve Ermenistandan geldiğimizi duyunca benimde aslım Ermeni. Size bir şey yapmadılar mı dedi. Hayır son derece iyi davrandılar arada bir soğuklukta oldu ama kesinlikle şiddet ve hakaretle karşılaşmadık dedik. Konuşma anında Erdal konuyu Türk Ermeni sınırının açılmasına getirince Ermeni arkadaş Ermenistan halkı Türkiye soykırımı kabul etmedikçe sınır kapısının açılmasına karşı diye bir görüş bildirdi. Genç arkadaşta dün gelmiş ve onunda amacı bizim gibi geceyi yukarıda manastırın yanında geçirip oradan dağa tırmanmakmış ama yağmur nedeniyle aşağıda ağaçların altında kalmış, uyku tulumu dahil her şeyi ıslanınca çaresiz pansiyona gelmiş. Ermenistandan gelen arkadaşı geceyi yukarıda geçirmiş ama bu gün oda aşağı inmiş. Onun durumu daha iyiymiş. Arkadaşı ile birlikte yarın dönmeyi planlıyorlar. Odanın içine ip gerip eşyalarını üzerine astı. Benim yolda ıslana tişörtüm hala nemli onun eşyalarını kurutabilmesi imkansız. Erdal'a iyi ki çadırda kalmamışız yoksa durumumuz buna yakın olurdu dedim. Yağmurda çadırda kalmayı sevmiyorum, insan küçücük yere hapsoluyor. Sular hala akmıyor. Geldiğimizde akıyor olması da bizim şansımız. Kazbeginin yanından çok yüksek debili bir nehir akıyor. Suyun bu kadar bol olduğu bir yerde su sıkıntısı çekilmesine Erdal da ben de çok şaşırıyorum. Umarım yarın hava bizim gitmemize müsaade eder.
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder