13 Temmuz 2013 Cumartesi
Sabah her zamanki gibi erkenden kalktık. Hostel görevlimizin ikramı küçük sandöviçlerimizi yiyip çaylarımızı içtikten sonra bisikletlerin olduğu deponun anahtarını alıp aşağı indik. Hava şimdiden çok sıcaktı. Hakan bisikletini ve çantalarını depodan çıkardı. Saat 08:00 den önce otogarda olması gerekiyormuş onun telaşı ile bisiklete atlayıp Allahaısmarladık dedi. Dur dedim bir öpüşelim, vedalaşalım, fotoğraf çektirelim.
Yola çıkarken ve özellikle bir yere yetişeceğimde bende çok telaşlıyımdır. Bu nedenle Hakanın ruh halini anladığımdan bu seramoniyi fazla uzatmadım.
Hakan ana caddeye gitmek için geçide doğru pedal çevirdi.
Yukarı çıkıp giyindikten sonra şehri gezmek için bizde dışarı çıktık. Bu günkü plana göre bir kiliseyi ve Ağrı dağını görmek için 80 km lik bir bisiklet turu yapacaktımama gelmeden önce Lonly Planet forum sayfasında kilise için görsenizde olur görmesenizde türü yorumları okuduktan ve sis yüzünden Ağrı dağının net görünmemesinden bu fikrimden vazgeçtim.
Bu günkü ilk hedefimiz Ermenilerin Genoside Museum dedikleri Soykırım Müzesini gezmek. Yol üstündeki bir binanın üzerindeki kabartma motif oldukça ilginç geldi. Bu tür eserleri sık sık görebilirsiniz. Ermenilerin el sanatlarındaki ustalığı bilinen bir gerçek.
Bu binanın duvarına da Erivan haritası işlenmiş. Bunun harita olduğunu ben fark etmemiştim, Erdal fark etti. Şekildede görüldüğü gibi Erivan şehir merkezi Opera meydanı merkez alınarak o meydanın etrafına çizilmiş birbirine paralel çemberler ve bu çemberleri birbirine bağlayan düz hatlarda şeklindeki geniş caddelerden oluşmuş.
Hava çok sıcak olduğu için gölgelerden yürüyoruz ama bu klasik arabayı görünce güneşe aldırmadan karşı kaldırıma geçtim.
Ermenistanda araba plakaları bizdekilere çok benziyor. 2 rakamlı bir sayı, ikili harf gurubu ve 3 rakamlı bir sayı. 81 e kadar olan plakaları gördükçe kendimi Türkiyede gibi hissediyordum. Plakaların bizdekinden tek farkı daha ince yazı karakteri kullanılmasıydı.
Erdal karşı kaldırımda hostelden aldığımız Erivan haritasını inceleyerek gideceğimiz yönü tayin etmeye çalışıyor. Bende GPS ten yardım alıyorum.
Dün şehre girdiğimiz caddeden ters yönde gidiyoruz.
Ünlü Ararat marka kanyakların binası. fabrika demiyorum çünkü sadece idare bina olarak kullanılıyor olabilir.
Belki fark etmişsinizdir bisiklet üzerinde sarı, şehri gezerken mavi, yatarken siyah tişötümü giyiyorum. Birini diğerinin yerine mecbur kalmadıkça kullanmıyorum.
Şehirin merkezinde Stalin dönemi mimari ye sahip yapılar olmakla birlikte dışında modern mimaride yapılmış yeni binalar da göze çarpıyor.
Erivan stadyumunun yanından geçiyoruz. Bunun dışında birde yeni yapılan stad var ama sırf dışarıdan stadyum göreceğiz diye gitmeye niyetimiz yok.
Stadın yanındaki açık hava pazarından geçip kestirme olsun diye arkadaki parkın merdivenlerinden yukarı çıkıp geniş bir düzlüğe geldik.
Burada Ermenistanın varlığını temsil eden hiç sönmemek üzere yanan bir meşale var.
Müze girişini bulmak için parkta yürümeye başladık. Hoparlörden ağıta benzer alçak sesle söylenmiş bir Ermeni şarkısı çalıyor. Adeta bir yas evinde gibiyiz.
Bahçede aslı ABD de sergilenen bir Ermeni sanatçının kolleksiyonuna ait çocuğunu soykırımdan kurtarmaya çalışan ermeni bir annenin korku dolu gözler ve çaresizlikle etrafa bakındığı bir heykelin kopyası var.
Müze saat 11:00 de açılıyormuş. Daha 1 saatimiz var. Parkta oturup müzenin açılmasını bekledik.
11:00 olunca müzeye girdik.
Müzede panolarda 1915 öncesi Anadolunun Ermeni nüfusunun yoğun olduğu şehirlerinde yaşayan Ermeni nüfusu, okulu ve kiliselerinin sayıları verilip karşısına da bu günkü durum yazılmış. Camekanlarda ise o zamanki olaylar ile ilgili yazılan kitaplar, gazeteler ve makaleler ile fotoğraflar sergilenmiş.
Burada idam edilenlerin Ermeni doktorlar olduğu yazıyordu.
2500 Ermeninin Malatyadan sürgün edildiğinde kullanılan kelepçe (kilidi ile birlikte). Bu ifade sergilenen objenin yanında yazanların tercümesidir. Bana ait değildir.
Her Ermeninin başına bir altın sloganı ile vaat edilen 2. Abdül Hamit döneminde kullanılan altın sikke.
Herhalde birbirine ait iki parçayı ayıran aralarında büyüyen bir kaktüs. Muhtemelen 2 parçada Ermenistan ile Anadoluda hak iddia edilen topraklar olabilir.
Tabloda 1915 ve 1922 de batı Ermeni vilayetlerindeki Ermeni nüfusu verilmiş. Burada adı geçen ermeni vilayetleri Erzurum, Van, Diyarbakır, Bitlis ve Sivas. Aradaki fark için ise göç ettirilmiş veya öldürülmüş ifadesi kullanılmış. Bu illerde 1915 te toplam 1185000 ermeni olduğu 1922 ye gelindiğinde sayının 112800 olduğu 1072200 kişinin göç ettirildiği veya öldürüldüğü iddia ediliyor.
Trajik görüntüler var. Haklı haksız tartışmasına girmek istemiyorum. Daha öncede söylediğim gibi bunu yapacak olanlar tarihçilerdir. Benim bu tartışmayı yapmaya yetkim yok. Ama ortada bir gerçek var ki çok trajik olaylar yaşanmış çok acılar çekilmiş (her iki taraf içinde geçerli). Bir insan olarak içim burkuluyor keşke hiç yaşanmasaydı diyorum.
Sergilenen kitaplar arasında bir tanesi vardı ki çok ilgimi çekti. Naim Beyin anıları.
Naim Bey hatıralarından alınan bir bölümde bütün ermenilerin imha edilmesi fikrinin Talat Paşanın planı olduğu bu konuda 1910 yazında Talat Paşa ve Ermenilerle pek çok kez konuştuğu yazıyor. Naim bey kimdir, yazılanlar gerçek midir bilemem.
Müzede Erdal görevli bir kadınla sohbet etti. Kadın bir ara bana dönüp sizde Türk müsünüz diye sordu evet dedim. Hiç bir şekilde kaba kuvvet, aşağılanma, dışlanma gibi bir davranışla karşılaşmadık. Erdal kaç gündür kuru şeyler yemekten bıktığını sulu yemek yiyebileceğimiz bir yerin tarifini istedi. O konuda da seferber olup yardımcı oldular.
Müzeden çıktık ama hava çok sıcak. Buffımı yıkanması için hostelde bırakmıştım. Başıma güneş geçecek. Müzeye girişte sorun çıkmasın diye girişte Uzun taytımı giymiştim. Çıkardığım taytı başımın üstüne koydum. Erdal şapkası olduğu için yanındaki bandanasını bana verdi. Yolda görenler dönüp bene bakmaya başladılar. Görüntümde bir tuhaflık mı var anlayamadım.
Tavsiye edilen Kavkaz lokantasını bulmak için yürümeye başladık.
Bizde yıllar önce kullanım dışı bırakılan troleybüsler burada azda olsa kullanılıyorlar.
Yolumuzun üzerindeki Erivanın tek camisi olan Mavi Camiye de uğradık.
Caminin restorasyonunu İran yaptırmış.
Erdal bahçedeki meyve ağaçlarından hakkını alıyor.
Toplu ulaşımda kullanılan otobüslerin pek çoğu eski.
Gürcistanda olduğu gibi burada da bahçelerinden topladıkları meyve ve sebzeleri kadınlar yol kenarına oturup satıyorlar. Bu durum bizim ülkemizde de bundan pek farklı değil. Kadınlar çalışıyor, erkekler ortada görünmüyor.
Sanki İstanbul plakalı bir araç.
Sovyet döneminin sosyal konutları.
Sonunda lokantayı bulduk. Oda Tumanyan caddesinin bir yan sokağıymış. Kavkaz Lokantası şık bir yer. Gelen insanları halinin vaktinin yerinde olduğu belli. Erdala gir fiyatları sor ona göre girelim dedim. Çorba 4000 AMD yemekler 6000-8000 AMD imiş. Erdala bu yemek bize içeceği ve garsoniyesi ile 12000-15000 AMD ye patlar. Hostele gecelik 4500 AMD verip yemeğe 15000 vermek bana mantıklı gelmiyor ben bu günde shwarma yiyeceğim dedim. Dün gittiğimiz yere gidip shwarma ve kola içip 900 AMD verdik. Ben üstüne 200 AMD ye birde dondurma yedim.
Çok yorulduk. saat te 15:00 i geçti. Hostele gitmek için yola çıktık. Hostel saat 12:00 ile 15:00 arası temizlik için kapalı.
Araba parçalarından yapılmış bir boğa heykeli.
Hostele geldiğimizde bu gün kalacağımız oda boşalmıştı. Bayan Eline sabah bıraktığım 2 kg çamaşırın yıkandığını, kilo başına 2000 AMD üsret aldıklarını ama bana güzellik yapıp kilo başı 1500 AMD dan 2000 AMD alacaklarını söyledi. Oysa ben bunu hostelin ücretsiz bir hizmeti zannetmiştim. Çaresiz parayı ödedim. Bu gün kalacağımız oda dedim yukarıda isterseniz birazda hostel ve fiyatı konusunda bilgi vereyim. Yola çıkmadan 1 hafta önce
www.hostelworld.com adresinden Erivan hostellerini araştırıp en uygun fiyatlı hostelin burası yani Theatre Hostel olduğunu gördüm. Yorumlarda olumluydu. Bu arada Erivanın en popüler hosteli Envoy Hostel ve Tiflistede şubesi var. rezervasyon için %10 depozit isteniyordu. Her iki hostelde de bizim gideceğimiz tarihlerde yer sıkıntısı vardı. Bu iki hostelin kendi sitelerine girip incelediğimde bizim gideceğimiz tarihlerde de yer sıkıntısı olduğu görünüyordu. Theatre hostelin iyi tarafı kendi sitesi üzerinden rezervasyona kapora almamasıydı. Mail ile temasa geçip en ucuz odada 3 kişi 2 gece kalmak istediğimizi yazdım. Gelen cevapta bayan Eline 1. gün sıkıntı olmadığını ama 2. gün ucuz odada yer olmadığını bildirdi. Ancak bize kolaylık yapıp 2 kişilik odada konaklama fiyatına 3 kişi kalabilecektik. Böylece ilk gece adam başı 4500 erden 13500 AMD, 2. gecede 20000 AMD toplam 33500 AMD ödeyecektik. Hostele geldiğimizde Eline 2. gece 2 kişinin özel odada 1 kişinin ise bu günkü odada kalacağını ama 3. kişinin ödeme yapmayacağını söyleyip 2 kişilik odada nasıl kalacağımız konusuna açıklık getirmişti. Bu gün 20000 AMD lik odada kalacağız. Dün kaldığımız odanın girişinde 4 ranza vardı. Sonrasında bir kapı ve kapının ardında cam kenarında 2 ranza vardı. Bu gün o odanın yanındaki odada kalacağız. Bu odada da girişte 4 ranza var, ranzalar diğer odadakilerden daha kaliteli. Sonrasında bir kapı ve kapının ardında cam kenarında 2 karyola vardı. Sınıflandırma bu şekilde yapılmış. İstediğiniz kadar çay kahve içebiliyorsunuz, mesai saati dışında bilgisayarı da kullanabiliyorsunuz. Mutfakta bir masada meyve tabağı duruyordu biz nezaketen birer meyve yedik. Eline gelip hepsini yiyebileceğimiz söyledi. Meyveleri yerken bir anda içeri ellerinde kocaman valizlerle 8 kız girip bizim odaya doğru geçtiler. Anlaşılan bu geceki komşularımız bu kızlar olacaktı. Dün gece odalarda bizden başka kimse yoktu.
Az sonra Eline gelip kızların üzerlerini değiştirip duş alacaklarını rahat hareket edebilmeleri için bekleme salonuna geçmemizi rica etti. Salona geçip Eline ile sohbete başladık. Birkaç yıl önce İstanbula gelmiş çok beğenmiş. Kız kardeşi de geçen yıl Samsuna gitmiş oda orayı çok beğenmiş anlata anlata bitiremiyormuş. Eline arada bir içeri girip bakıyor ve bize bunlar genç duş almaları, saçlarını kremleyip giyinmeleri uzun zaman alıyor deyip özür diliyor. Sonra Eline kızlarla yan yana odalarda kalmamızın uygun olmayacağını söyleyip bizim odamızı değiştirmek için çalışacağını söyledi. Beklemeye başladık. Süre uzadı, Erdal kızdı. Sakin ol dedim kız uğraşıyor. Biz Eline ile sohbete devam ediyorduk. Sonunda bende sıkıldım, zaman geçsin diye dışarı çıkmaya yarınki yol için alışveriş yapmaya karar verdik. Çantalarımız, telefonlarımız, paramız, kimliklerimiz içerideydi. Eline istediklerimizi getirip bize verdi ve tekrar özür diledi. Dışarı çıkıp dün akşam gördüğüm Alışveriş merkezine gitmeye karar verdik. benim ilgimi cep telefonları bilgisayarlar çekti. Galaxy S4 ve benzeri telefonlarda burası ile pek fiyat farkı yoktu. 100 TL telefon kayıt ücretini eklediğinde hemen hemen aynı fiyata geliyordu.
Oradan çıkıp hemen karşısındaki daimi pazara girdik. Girişte kuruyemişler, cevizli sucuklar, pestiller vardı.
Kurutulmuş meyveler.
Meyveler.
Kurutulmuş balıklar ki bunlardan Gürcistanda da vardı.
Kasap reyonunda genellikle domuz eti satılıyordu. Bunun nedenini daha ucuz olmasına bağlıyorum. Domuz eti açık pembe rengi ile diğer etlerden hemen ayırt edilebiliyor.
Bu pazarın 2. katında ayakkabı ve elbise satılıyor. Ayrıca çeşitli peynirler, ekmekler ve lavaşlar da alıcı bekliyordu. Bu pazar bize ülkemizdeki çarşıları anımsattı. İki ulusun o kadar çok benzer yönleri var ki.
Başka bir marketten alışverişimizi tamamlayıp geri geldiğimizde Eline gitmişti. Yerine gelen gece görevlisine durumu söylediğimizde delikanlı bizi alıp bisikletlerimizin olduğu yan binaya götürüp 1, kattaki daireye götürdü. Burası 2 kocaman yataklı bir daireydi. Bu sefer şans yüzümüze gülmüştü. Burada kalan kızları da Eline ikna edip bizim yerimize göndermiş. Eline ye teşekkürler. Duşumuzu alıp yemeğimizi yedikten sonra yattık. Yarın yine yolda olacağız.
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder