31 Mayıs 2015 Pazar
Sabah kalkar kalkmaz çadırımı ve eşyalarımı toplamaya başladım. Bu gün festivalin 3. günü ve programda Burhaniye köyleri gezisi var. Çok güzel 2 gün geçirdik. İlk gün Kocaseyit köyündeki Kocaseyit'in mezarına gittik, Köy yollarında bisiklet sürdük. Öğle yemeği için bir mesire alanında mola verdik ve ardından %10 eğimli bir yolda 8 km yokuş çıktık. Çok keyif aldım, muhteşemdi. 2. gün sahilden Ayvalık Cunda adasına gittik. Sahil dediğime bakmayın yol bir inip bir çıkıyordu. Hele bir Jandarma yokuşu çıktık ki sormayın.
Festival günlerini yanlış hesaplayınca Bandırmadan İstanbula dönmek için 1 Hazirana bilet aldım. Bandırmaya en kısa yol 160 km civarında ve toplamda 2300 metre irtifa kazanımı var. 1 günde geçilemeyecek yol değil ama feribotu kaçırma ihtimali çok yüksek. Onun için 2 günde gitmeye karar verdim. Bu günkü programa katılmayıp yola çıkacağım. Buraya gelirken Çanakkaleden sonra Ayvacık kavşağına kadar karşıdan esen sert rüzgar beni canımdan bezdirmişti. O zaman tek tesellim şimdi karşımdan esen rüzgarın geri dönerken arkamdan esecek olmasıydı ama festival başladığından beri rüzgar yön değiştirdi. K/KD yönünden esmeye başladı. Benim rotamda KD yönünde. Kocaseyit köyüne çıkarken yokuşun tepesine yaklaştığımda hem %10 eğimle hemde karşıdan esen sert rüzgarla mücadele etmek zorunda kalmıştım.
Aslında birkaç gündür sıfk bu rüzgar yüzünden bisiklet ile dönüp dönmeme konusunda kararsızdım ama sabah Kazdağlarını ilk kez geçecek olmamın heyecanı ve köy yollarının cazibesi fikrimi değiştirmemde rol oynadı. Dağa çıkarken rüzgardan etkilenmeyeceğim, tepeye yaklaştığımda ve inişte ise zorlanacağım. Her şeye rağmen göreceğim güzellikler mücadele edeceğim güçlüklere değer diye düşünüyorum. Tur planlaması yaparken 1. etabı Ören Fındıklı köyü olarak belirlemiştim. Bu etap 90 km civarında ve toplamda 1800 metre irtifa kazanımı var. 2. gün Fındıklı Bandırma olarak öngörmüştüm. Etap 70 km civarında ve toplamda 500 metre irtifa kazanımı var. Fındıklı köyünden sonra Gönene kadar sürekli iniş var Gönenden sonra da Bandırmaya genel olarak ineceğim.
Kahvaltının ardından arkadaşlarımla ve festivali düzenleyen arkadaşlarla vedalaştım. Burada çok güzel günler geçirdim. Her şey saat gibi tıkır tıkır işledi. Yiyecek boldu. Bu güzel festivali düzenleyen bütün arkadaşlara ve sponsorlara çok teşekkür ediyorum.
Yola koyuldum. Çanakkale İzmir yoluna çıktığımda Çanakkale yönünde ilerlemeye başladım. Düz yolda rüzgarı sağ yanımdan alarak ilerledim. Yandan esen rüzgar bile önümde perde oluşturarak hızımı etkiliyor. Rüzgarın hızı 20 km/s civarında. Havran Edremit kavşağına geldim, burada Edremit yönüne ilerledim.
Karşımdaki aşmam gereken tepeler. İyimser düşünüp yolu yapanlar o kadar insafsız değildirler bunların arasından bir vadiden geçirmişlerdir yolu diyorum.
Yokuşu çıkarken ileride sağda bitki örtüsünün tahrip edildiği, üzerinde birkaç yapı olan bir alan görmüştüm. Burada üzerinde o alanın fotoğrafının olduğu Özdoğu kuzey ege bakır işletmeleri levhası vardı ve altındaki yön levhasında 3 km mesafede olduğu yazıyordu. Bu levhanın hemen sağında ise Osrman Bölge Müdürlüğünün "Çok geç olmadan yeşil bir Türkiye için ağaçlandırma seferberliğine sende katıl" yazan levha vardı. Bu ne yaman bir çelişki, nasıl bir ironi.
İleride bir çeşmenin başında durup suyumu doldurdum. Yol boyunca su bol. Adamlar burada çam ağaçlarının altında piknik yapmışlar. Çöplerini de bir poşete koyup ağzını güzelce bağlamışlar. Buraya kadar her şey mükemmel değil mi ama sonra bu poşeti yol kenarındaki ağaçlardan birisinin altına bırakıp gitmişler. Eh be kardeşim burası dağın başı ve orman. Arkandan kimin gelipte senin çöpünü toplayacağını düşünüyorsun. Ardından gelecek bir yabani hayvan veya köpek içinde ilgisini çeken bir şey varsa o poşeti parçalayıp dağıtacak, içindekileri etrafa saçacak. Bak ben bisiklet ile giderken bile çöpümü yanımda taşıyorum, yerleşim yerine geldiğimde çöp kutusuna atıyorum da sen neden aracına koyup götürmüyorsun o çöpünü.
Semih yola çıkmadan tepede meryem anaya uğra kuru fasulyesinden ye diye sıkı sıkıya tembih etmişti ama buraya tahminimden erken geldiğimden karnım acıkmadı, kuru fasulyede aklım kalmasına rağmen yola devam ettim. Sonunda zirvedeyim yaklaşık 650 metreye çıktım buradan itibaren iniş başladı. Böylece Kazdağlarından da bir bisikletgezgini geçmiş oluyor.
Bir süre sonra ağaçların altına çadır kuran, karavan koyan insanların kamp yaptıkları bir alana geldim. Yolun sağında birde cami vardı. Burada kamp kuranlar dindar vatandaşlarımız. Yıllar önce bir müşterimden Uludağda yazın çadır kurduklarını, Ağustos ayında soba yaktıklarını duymuş daha sonra Uludağ zirve çıkışında bu kamp alanını görmüştüm. Orada da bir cami var. Bu kesimin denizle pek fazla ilgisi olmadığı için dağlarda serin havada tatil yapmayı tercih ediyorlar.
Az önce oflaya poflaya çıkarken şimdi rüzgar gibi iniyordum. Arada bir iniş eğimin azalması veya yolun düzleşmesi sonucu kesintiye uğruyor, daha sonra yeniden başlıyordu.
Yol kenarında kaba inşaat halinde satılık 2 bina. Ben kendi payıma burada yaşayamam, sıkılırım.
İnişte hızımı görebilmek için GPS te haritayı kapatıp yol bilgi ekranını açmıştım. Yokuş bitti, düzleşen yolda devam edip Kalkıma geldim. Burada haritayı açtığımda hazırladığım iz dosyasının geride kalan bir sapaktan sağa sapmamı gösterdiğini fark ettim. Merkeze gidip ekmek aldım. Pazar kurulmuştu, meydanda muhalefet partilerinden birisi miting yapıyordu. Hoparlörden yarın iktidar partisinin mitingi olduğu duyuruldu. Bir tur attıktan sonra geri dönüp girişteki büyük çeşmenin gölgeliğinde peynir ve ekmekten oluşan menümle öğle yemeğimi yedim.
Ardından geriye doğru yeniden yola çıktım.
Gelirken yolda bir kavşakta heykel görmüştüm ordan sapmam gerekiyormuş. Kavşağa geldim.
Köy çıkışındaki bu çeşme çok ilginçti. Çeşmenin üstüne gölgelik yapmışlar ayrıca çekyat be birkaç kitabın olduğu bir kütüphane oluşturmuşlar. Bu vatandaşlarımızı kutluyorum. Keşke yurdumun her köşesi bu şekilde olsa.
Biraz ilerledikten sonra karşıdan bir kız bir erkek 2 bisikletlinin geldiğini gördüm. Durup selam verdim ve nerelisiniz diye sordum. Kız California dedi. Arkasından gelen erkek ABD diye ekledi. Bana nereli olduğumu sordular Türküm dedim. Yol nasıl diye sordum inişli çıkışlı dedi kız. Sizide ileride koca bir yokuş bekliyor diye müjdeyi verdim, kız biliyoruz dedi. Zaman kaybetmemek için vedalaşıp ayrıldık. Onlarında önlerinde zorlu bir yol var benimde. Biraz sonra Çiftlikköye geldim.
Yol bazen iniyor, bazen çıkıyor, bazende düz gidiyor ama araç tarfiği yok. Etraf yemyeşil. Köylerden geçerken tezek kokuları başımı döndürüyor. Bu yaşamı çok seviyorum.
Kalkım yolundan bu köy yoluna saptıktan 9 km sonra bir kavşağa geldim. Yolda ne yöne gideceğimi soracağım bir Allahın kulu yok ama hiç dert değil. GPS teki iz sola doğru gitmem gerektiğini gösteriyor.
Gördüğünüz gibi yol bir iniyor bir çıkıyor. Tepeler çok yüksek değil ama insanı yıpratıyor. Düz yolda ve inişlerde karşıdan esen rüzgar insana rahat yüzü göstermiyor.
Önümdeki köylerden her birisine yaklaşırken burada durup çay molası vereyim diyorum ama köy merkezleri içeride olduğu için zaman kaybetmemek için devam edip molaları çeşme başlarında veriyorum.
Araovacık'a geldiğimde tulumlu bir adama yolu sordum. 2 yol var hangisinden gideceksin deyince şaşırdım. Böyle bir yanıt beklemiyordum. Adam şaşkınlığımı fark edip konuyu açtı. Birisi şu karşıdaki sokaktan giden dağ köyleri yolu diğeri buradan sağdan giden araba yolu, biz araba yolunu tercih ediyoruz köy yolu 35 km diğer yol 10 km daha uzun ama hem asfalt hem yokuşların eğimi daha az dedi. Peki köy yolu asfalt değil mi diye sordum toprak dedi. Araba yolundan gidersen 3. köyden sola sapacaksın, sonra hep sola doğru gideceksin dedi. Şöyle bir düşündüm 10 km demek benim için 1 saat demekti ve araç trafiğinde yol alacaktım. GPS imdeki yol izi dağ yoluydu. Dağdan gideceğim dedim ve yola daldım. Yeniden çıkmaya başladım.
Bu keyfim uzun sürmedi. Göletten sonra yol bozuldu, toprak yola dönüştü. Keyfimde kaçtı. Daha doğrusu zamanında yol toprak değilmiş ama asfalt bozulunca çukurları doldurmak için mucur ve kum dökülmüş kumdan dolayı yol toprak görünümü almış. Bu yetmezmiş gibi yeniden yokuş başladı. Artık işim dahada zordu. Bir yandan yokuş, bir yandan zemin, bir yardan rüzgar, diğer yandan da sabahtan beri pedal çevirip inip çıkmanın yorgunluğu üst üste geldi. Bütün bunlar moralimi bozdu, direncimi azalttı. Yeşilköye doğru yokuşu çıkarken sağ taraftaki bahçede çalışan yaşlı kadın seslendi dur dedi. Durdum. Nereden gelip nereye gittiğimi, neden bisikletle bu yoldan gittiğimi, kimsem olup olmadığını sormaya başladı. Kadın sanki sorgu hakimi. Yorgunsun al şu bir tas soğuk suyu iç dediği yok, al şu 3 kirazı susuzluğunu gider dediği yok. Bu güne kadar yolda kimseden bir şey görmedim. Parasız pulsuz yola çıkıp yemeğe davet edilenleri, evlerde misafir edilenleri gördükçe, okudukça acaba ben mi başka bir düntada yaşıyorum diyorum. Kadına yolum uzun hadi eyvallah deyip pedallara yüklenmiştim ki daha tekerlekler bir tur atmadan arkadan gelen jandarma aracı korna çaldı. Sağda oturan komutan camı açıp dur dedi. Durdum. Bu sefer o sorguya başladı. Aynı sorulara bir kez daha yanıt vermek zorunda kaldım. Komutan kameran da var dedi. Evet dedim. ne çekiyorsun? İlginç bulduğum yerlerin görüntülerini kaydediyorum, ayrıca fotoğrafta çekip blogumda yayınlıyorum dedim. Biz diğer tarafa giderken de seni gördük. Dönene kadar iyi yol almışsın dedi. Jandarma sorgulamayı bitirip yola devam etti. Bende ardından devam ettim. Bu köyünde meydanı içeride. Az sonra yol kenarındaki tabelada Fındıklı köyüne 4, Gönene 27 km olduğu yazıyordu. Yolun kenarında 2 katlı terk edilmiş metruk bir bina vardı. Acaba bu binaya girip burada mı konaklasam diye düşündüm. Sonra hedefime 4 km kaldığı aklıma gelince devam kararı verdim.
Fındıklı köyüne doğru yeni bir yokuş daha başladı. Artık gücüm iyice tükenmişti. Durup yanımda kalan biraz ekmek be beyaz peynirle biraz daha besin takviyesi yaptım.
Köye yaklaşmıştım. Yolda kalabilecek yer arıyordum. Bulduğum yerlerde ya su olmuyordu yada su olduğunda yer uygun olmuyordu. Bu şekilde köye kadar geldim. Köyün girişinde bir çeşme ve uygun yer vardı. Köye gidip muhtarla konuşmaya karar verdim. İlk kez bir muhtardan konaklayacak yer göstermesini isteyecektim. Bu yola araç trafiği az diye girmiştim ama akşam üstü olunca karşıdan sürekli araçlar gelmeye başladı. Adamlar bu gevşek zeminli yolda deli gibi araba sürüp ortalığı toza buluyorlardı. Tozdan siyah taytım bembeyaz olmuştu.
Fındıklı köyüne geldiğimde kahveye girdim. Neredeyse bütün ahali bahçede oturuyordu, boş masa yoktu. Selam verdim kimse başını kaldırıp selamıma karşılık vermedi. İçeri girdim. İçeride 2 ayrı masada 2 kişi vardı, ocakta da 2 görevli. Ocağa gidip bir çay söyleyip boş bir masaya oturdum. Masaya giderken yanından geçtiğim 2 kişiye de selam verdim onlarda başlarını gazeteden kaldırıp selamıma karşılık vermediler. Acaba ben konuşurken sesim mi çıkmıyordu? Öyle olsa ocaktaki genç çay söylediğimde tamam demezdi. Çayım geldi. Ocakçıya bu toprak yol ne zaman bitecek dediğimde gazete okuyanlardan bir tanesi 17 km sonra bitecek sonra Gönene 6 km asfalt yolda gideceksin dedi. Peki yokuş daha devam ediyor mu diye sordum ocakçı az ileride bitecek ondan sonra Gönene kadar hep iniş dedi. Bende yola çıkmadan hazırladığım rotadan öyle anımsıyordum. İnsanların sessizliği ve ilgisizliği sonunda muhtarla konuşmaktan vazgeçtim. Oysa kahvenin hemen karşısında bahçesi müsait okul ve cami vardı. Bir tanede soda içtikten sonra yola çıktım. Devam eden yokuşu yavaş yavaş çıkarken çobanlar sürülerini otlamaktan geri getiriyorlardı. Köy çıkışında yanında konaklanabilecek bir çeşme daha vardı ama artık kararımı vermiştim. Yokuşun bitmesi ile Pedallara yüklenmeye başladım. Piknik alanından az önce çıkan bir otomobilin peşinden aynı hızla iniyorum. Hızım yer yer 30-35 km ye çıkıyor. Yol üzerinde aralıklı olarak piknik alanları görüyorum. İnsanlar Pazar tatilinden yararlanıp pikniğe gelmişler. Fındıklı köyüne kadar bir Kazdağları kadar daha tırmanmışım. Köyün rakımı 650 metreydi.
Yol beni sıktı, sabrım kalmadı. Bir an önce Gönene ulaşıp etabı tamamlamak için elimden geldiğince hızlı hareket etmeye çalışıyorum. Bu şekilde inerken bisikletin ön tekerleği toprak zeminde kaydı, fren yapıp hızımı biraz azalttım ama ayaklarımı pedaldan kurtaramayınca bundan önceki düşüşlerimde olduğu gibi bu seferde sol tarafıma doğru düştüm. Düşmemle kafamın sol tarafını şiddetli şekilde yere çarptım. Yerde oturur şekilde doğruldum ama bir an için kendimi toparlayamadım, sersemlemiştim. Kısa süre sonra kendimi toparladım. Sol omuzum sol dizimin yanı, sağ bileğim ve sağ elimin üstü acıyordu. Omuzumda ve dizimde sıyrık var ama tişörtümde hasar yok. Sağ elimde eldiven olmasına rağmen elimin üstünün derisi kalkmış, hafif kanıyordu. Ayağa kalktım ve bisikletimi de kaldırdım. Tur bisikletinde SPD gerekli mi değil mi diye hep düşünmüşümdür bu konuda hala çekincelerim var. Bizler yarışçı değiliz ve zaman kaybı ile bir işimiz yok. Yarış yapıyor olsak orada saliselerin önemi olduğundan SPD gerekli. Kaskımın yanı yere vurup sürtününce çizilmiş ve ezilmiş.
6 km sonra Gönene geldim. Öğretmen evine gidip yerleştim. Duş alıp giysilerimi yıkadıktan sonra dışarıya yemeğe çıkmak yerine yanımdaki hazır çorba, ve ton balıklı makarna pişirip karnımı doyurdum. Öğretmen evinde konaklama ücreti sabah kahvaltısı dahil 40 TL. Duş alırken sol şakağıma dokunduğumda ağrıyordu. Başımı oldukça ciddi şekilde yere çarpmışım. Bu günkü yol haritam:
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder