01 Temmuz 2014 Salı
Meteoroloji önümüzdeki bir kaç gün yağmur gösterse de sabah kalktığımızda hava günlük güneşlikti. Bu bizim için güzel bir sürprizdi. Ocağı yaktıktan sonra hemen makinemi kapıp göl kenarına koştum. Geçen hafta kaldığımız 3 gün boyunca çevredeki dağları hiç bir sabah bu kadar berrak görüp görüntüleyememiştim. İşte Rigi dağı karlı zirvelere kadar görünüyordu.
Arkadaşlar haklı olarak kahvaltıya başlamışlardı. Kahvaltı sonrası İrfan ile eşyalarımızı topladık. Dün çok zorlandığımdan İrfana bu günden itibaren eşyalarımızı araba ile göndermeyi teklif etmiştim. Eşyalarımızı da arabaya yükledik. Yanımıza sadece yağmur giysilerimizi ve yedek iç lastik, yama takımı gibi gerekli malzemeyi aldık. Kasklarımızı da arabadan dünden aldığımız için bu gün eksiğimiz yoktu. Niyazi'ye gideceğimiz kampın adını ve adresini verdik. Acele etmemesini, yolun kısa olduğunu, fotoğraf çekip çevreyi iyice gezdikten sonra yola çıkmasını söyledik. Niyazi bisikletle biraz gezdikten sonra yola çıkacağını söyledi ve İrfanla birlikte Lido kampingden ayrıldık. Brienz ve Zürihteki kampinglerde internet erişimi ücretsiz olmasına rağmen burada interneti kullanmak istiyorsanız günlük 5 CHF ödemeniz gerekiyor. Lido kampingin bir iyi tarafı da lastik şişirmek için basınçlı havanın olmasıydı.
Lido caddesinden ana caddedeki bisiklet yoluna çıkarken dünyanın ilk taşıt araçları müzesinin önünden geçtik.
Ardından yol bitti. Aslında bitmedi devam ediyor ama yol oto yol olduğundan bisiklet giremiyor. GPS te bisiklet seçeneği yok sadece araba ve motosiklet seçeneği var, dolayısıyla GPS in navigasyonu ısrarla bizi otoyola yönlendiriyor. Mecburen sağa saptık. Bir süre gittikten sonra yolu sorduğum bir genç el işaretleri ve yapım yamalak İngilizce kelimeler ile gideceğimiz yolu tarif etti. O Almanca ve Fransızca biliyor, biz ise Türkçe, İngilizce ve Flemenkçe biliyoruz. Teşekkür edip tarif ettiği yöne gittik. Ardından önüme çıkan yokuştan kurtulabilmek umuduyla diğer yola sapınca biraz sonra yanlış yola girdiğimizi anladım. Tesadüfen o anda yanımızdan geçen adamın üzerinde İstanbul yazan tişörtü gören İrfan Brienz'e nereden gidebiliriz diye sordu. Arkadaş soru Türkçe gelince bocaladı, toparlayamadı, daha sonra da bilmediğini söyledi. İrfan'a Sarnen yolunu sor dedim. Sarnen deyince anlaşıldı. Az önce benim kaçtığım yokuşu gösterip oradan devam edip göl kıyısını takip edin dedi. Yokuş dediysem birkaç metrelik bir yokuş ama nedense dün boyumun ölçüsünü aldığımdan beri yokuşlardan acayip tırstım. Yokuşu çıkarken İrfan'a kim buldu bu rotayı diye söylendim, İrfan hiç oralı değildi tıkır tıkır çıktı devam etti.
Artık düz bir yolda devam ediyorduk. Griswil den sonra önümüzde bir dağ var onu aşıp arka tarafına ineceğiz aslında gözde büyütülecek bir şey değil, eski durumum olsa leblebi çekirdek ama şimdiki gücümle benim için Ağrı dağı gibi.
Bisiklet yolu kaldırımda ve yayalarla ortak kullanıyoruz. Yol kenarına yan taraftaki evlerde yaşayanları yoldaki araç gürültüsü ve gece farların ışığı rahatsız etmesin diye paravan perde yapmışlar. Yolu kullananlar açısından hoş bir görüntü olmasa da bu uygulamaya sık sık rastlanıyor.
Kullandığımız yol yeniden otoyolla kesişince bisiklet yolundan devam edip bir başka yol bulmaya yöneldik. Bu arada GPS in navigasyonu yine bizi otoyola yönlendirmeye çalışıyordu. Karşıdaki dağlara bakıp en azından o dağlara tırmanmayacağımızı bildiğimden moralim bozulmuyor, tırmanışa daha var.
Ben fotoğraf çekerken İrfan yola devam etti. İrfan'a yetişmek için çabalıyorum ama aramıza giren bisikletli yüzünden bir türlü arayı kapatamıyorum. Sonunda pes edip yeniden fotoğraf çekmek için durdum.
Fotoğraf çekerken İrfandan iyice geride kaldım. Aramızdaki bisikletli ileride durunca o engeli de geçmiş oldum. İleride İrfan durmuş beni bekliyordu. geldiğimi görünce devam etti. Bisiklet yolu toprak yolda devam etmeye başladı.
Trenlerin inip çıktıkları şu eğime bakar mısınız 436 metreden 2132 metreye çıkıyorlar. Adamlar turizm açısından her türlü yatırımı yapmışlar yeter ki paranız olsun. Pilatus a Luzern in içinden teleferikle de çıkmanız mümkün. Dağın manzarası müthiş, Bulutlu havalarda bulutların üstüne çıkıyorsunuz, güneşli havalarda ise Luzern ve çevresindeki göller harika bir görüntü oluşturuyor. Burada tepede bir istasyon binası ayrıca hiking ve trekking yapmak isteyenler için yürüyüş parkurları da mevcut.
Bu ülkede ekilmemiş bir karış toprak görmedim. keşke ülkemizde de böyle olsa ama maalesef yaptığım turlarda Anadolunun pek çok yerinde ekilmemiş arazilerle karşılaştım. İnsanlar köylerini bırakıp şehirlere göç etmişler. Şehirlerin nüfusu şişmiş ve beraberinde sorunlar yumağı da büyümüş. Hava açık ve güneşli olduğu için çok şanslıyız çok güzel fotoğraflar çekebiliyoruz.
İşte karşıda Jungfrau ve Edgar dağlarının zirveleri göründü. Jungfrau Interlakenden de müthiş görünüyormuş ama biz gittiğimizde hava bulutlu olduğundan net olarak görememiştik. Bu görüntüyü görünce hemen kararımı verdim. Olabildiğince çabuk Brienz'e gidip çadırımı kurmadan trenle Interlaken'e gidecek ve dağın şehirden görüntüsünü fotoğraflayacaktım ama bu işi olabildiğine çabuk nasıl yapacağım bilmiyorum çünkü önümüzde aşmamız gereken bir dağ var. Bir ara hemen ilk istasyondan trene binmeyi bile düşünmedim değil. Aklımdan geçenleri İrfan'a söylemedim. Jungfrau yu çıplak gözle görüp fotoğraflayabileceğim için içim içime sığmıyor.
İleride karşımıza Sarnensee den daha güzel koyu turkuaz renkli bir göl çıkınca aklımdan geçirdiklerimin tamamını unuttum. Sol tarafta yukarıda Jungfaru ve Edgar zirveleri daha belirgin görünüyorlar.
Lungernden sonra dağa tırmanış ve dolayısı ile benim kabuslarım da başladı. Bacaklarım bisikletim boş olmasına rağmen pedalları çeviremiyor. Gücüm tükendi, nefesim kesildi. Sonunda dinlenmek için durmak zorunda kaldım. İrfan ise duraksamadan çıkıyor.
Biraz kendime geldikten sonra yola devam ettim. Az ileride İrfan durmuş fotoğraf çekiyordu. Beni görünce usta gel bak burada manzara çok güzel dedi. Bu dinlenmem için iyi bir fırsattı.
Fotoğraf çekiminden sonra devam ettik ama İrfan'ı yakalamam mümkün değil. Zorlukla tepeye ulaştım. Bu şartlar altında Stelvioyu nasıl çıkacağım bilmiyorum. Kendi kendime sen Stelvio yu unut bu şartlar altında ancak Niyazi ile birlikte araba ile çıkarsın dedim. İlk kez çok istediğim bir şeyi başaramayacak olma düşüncesi moralimi bozdu.
Kahveden üzerimize rüzgarlıklarımızı giyip inmeye başladık. Buradan Meiringen e kadar pedal çevirmeyeceğiz, Meiringen Brienz arası ise yol düz. Meiringene doğru aşağıdaki ovanın ve Brienzsee nin görünmesi ile fotoğraf için yine durduk.
Yarım saat sonra Niyazi geldi ve gölün kenarına çadırlarımızı kurduk. Yemek hazırlığı yaparken yağmur atıştırmaya başladı. Yarınki etap Meiringen, Innertkirchen,Grosse Scheidegg, Grindelwald, Interlaken, Brienz. 1940 metre civarına çıkacağız. İrfan yarın istersen dağa çıkmayalım dedi. Bu benim de işime geldiğinden tamam dedim zor, bir etap böylece iptal edilmiş oldu. İrfan'a durumumu söyleyip bu şartlar altında Del Stelvio'ya çıkmamın mümkün olmadığını söyledim. Merak etme kas hafızası diye bir şey var kaslar hatırlar dedi. Bunu ben de duymuştum. İrfan'a umarım benim kaslarım alzhaimer olmamıştır, yoksa bundan sonraki gezi yaşamıma yürüyerek devam etmem gerekecek dedim. Yatacağımıza yakın yağmur durunca havlumu ve yıkadığım eşyalarımı ipe asıp yattım.
Bu günkü yol haritamız:
Brienz'e gelmişken geçen hafta Brienzde geçirfiğim 4 günde edindiğim bilgileri sizlerle paylaşmak istiyorum. Brienz de turizmin yanında ağaç oymacılığı da ünlü. Burada bir ağaç oyma okulu var ve okul aynı zamanda müze. Müzede yapılan oymalar ve oyma yapmakta kullanılan alet edevat sergileniyor. Okulun küçük bir de hayvanat bahçesi var. Burada çeşitli hayvanlar bulunuyor. Hayvanlar aynı zamanda burada öğrenim gören öğrencilere modellik yapıyorlar. Hediyelik eşya satan dükkanların vitrinlerinde ağaç oyma biblolar önemli yer tutuyor.
Turizm bürosundan aldığım broşürde kasabada eski İsviçre evlerini barındıran değişime uğramamış İsviçredeki yegane sokağın burada olduğu yazıyordu. Sokağa geldiğimde gördüklerim beni çok etkiledi. Bir kaç yüzyıllık her birinin pencerelerini, balkonlarını, kapı önlerini çiçeklerin süslediği bakımlı ahşap evler hala ayaktaydılar.
İskelede indikten sonra şelaleyi en iyi görebileceğiniz yer olan Giesbach oteline buradan 1879 da yapılan Avrupanın en eski finiküleri ile çıkmanız gerekiyor. (Bu bilgi Lonely Planet'e aittir. İstanbul tünel hattının 1874 yılında yapıldığını düşünürsek bundan daha eski oluyor ama o hat yer altından gittiğinden ve zamanının teknolojisine göre metro olarak sınıflandırılarak bu kategoriye sokulmamış olabilir. Oysa yeni yapılan taksim Kabataş hattı da tamamen yer altından gitmesine rağmen finiküler olarak tanımlanıyor.)
Kamp kurmak ve ateş yakmak yasak ama ateş yakıp etlerini pişirenler vardı. Etrafta çöp konteyneri olmamasına rağmen burası da diğer yerler gibi tertemiz. Umarım bir gün biz de çevreyi korumak ve kirletmemek adına bu bilinç seviyesine ulaşırız.
Ülkede atıkların geri dönüşümü ilk elde başlıyor. Kampingdeki çöp alanında beyaz, yeşil ve kahve rengi şişeleri ayrı yerlere atıyorsunuz. Alüminyum kutuları küçük bir preste ezip altındaki torbaya düşürüyorsunuz, kağıtları ve petleri ayrı bir yere atıyorsunuz. Bunların dışındaki atıkları ise bizdeki çöp konteynerine benzeyen bir yere atıyorsunuz. Kampingdeki görevli kağıt, pet ve alüminyumu torbalayıp istifliyor. Muhtemelen bunlar satılıyor da olabilir.
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder