21 Mayıs 2011 Cumartesi
Gece boyunca her uyanışımda ağaçlarda öyle böyle değil, makara çekerek öten kuşların sesiyle bir süre uyuyamadım. Sabah 06:45 te kalktım. Hava yine bulutluydu ama yağış yoktu. Dün geldiğimizde çadırı kurup yemeği hazırlayana kadar hava karardığından ayrıntılı göremediğim etrafı kolaçan etmeye çıktım.
Kampın konumu çok güzel ama tuvalet, bulaşıkhane, duş ve sosyal tesisleri için aynı şeyi söyleyemeyeceğim. Son derece kötü durumda ve eski. Ağaçlara monte edilmiş prizler vasıtası ile elektrik temin etmek mümkün. Bu kamp özel sektörün elinde olsa eminim çok daha iyi durumda olur. Akçakoca’da kaldığımız Tezel Kampingle kıyaslamak mümkün değil. Yazın hafta sonları 4.000 kişi oluyormuş burada. Şu durumu gördükten sonra o haldeki durumunu tahmin edebiliyorum. Buranın en güzel zamanında geldiğimizi düşünüyorum.
Bu günkü rotamız Şile.
www.mapmyride.com/routes/view/35127842
Geç kalmamamız lazım mutlaka erken çıkmalıyız çünkü yol haritalarını hazırlarken yaptığım incelemede bu yolun çok iniş çıkışlı ve zor bir yol olduğunu görmüştüm. Hava yağdı yağacak. Cep telefonumdaki hava durumu programı da bu gün Kocaeli çevresinde yağış gösteriyor. Hala ne yapacağımız konusunda kararsızım karar verebilmem için Kemal’in kalkması gerekiyor.
07:10 da Kemal’in çadırının yanına gidip seslendim ama kemal uyumaya devam etti. Hiç ses yok. Zaman kazanmak için kahvaltıyı hazırlayacağım, çay suyunu kaynatacağım ama bunun için de Kemal’in kalkması gerekiyor. Ocak, margarin ve hellim peyniri bende su, çay ve dil peyniri ise Kemalde. Akşam son ekmeği yemiştik ama ekmek alabilmem için bakkalın açılması gerekiyor.
Buralarda yaşam geç başlıyor.
08:00 de Kemal’i uyandırmak için yeni bir teşebbüste bulundum ama ses gelmeyince çadırının fermuarını açıp uyandırdım. Çay suyu kaynarken ekmek almak için bakkala gittim ama bakkal hala kapalıydı. Kampın bekçisinin verdiği 1/4 köy ekmeğine istemem demesine rağmen 1 TL ödedim. İnsanları çok iyi anlayabiliyorum. Aslında istemez derken versen iyi olur demek istediği her halinden belli.
Kemal’e hava durumunu söyleyip ne yapacağımız konusunda fikrini aldım. Bu gün için önümüzde 3 seçenek olduğunu söyledim.
1.Kandıra üzerinden İzmit’e pedal çevirip oradan tren veya otobüsle İstanbula dönmek.
2.Şileye devam edip geceyi Şilede geçirmek.
3. Ağva üzerinden İstanbul’a kadar pedal çevirmek.
3. seçenekte yolun 140 km civarında olması, çok iniş çıkış bulunması ve 2 günün yorgunluğunun performansımızı etkileyeceğini, İstanbul’a ulaşsak bile çok geç olacağından yollarda köpeklerle cebelleşebileceğimizden bu seçeneği devre dışı bıraktık. Kemal önce Ağva’ya gidelim yarında İstanbul’a gideriz dedi. Bense İzmitten dönmeyi, devam edeceksek Şileye kadar gitmemiz gerektiğini böylece son güne daha az yolumuz kalacağını söyledim. Sonuçta Kemal ile İzmit’e dönüp trenle İstanbul’a ulaşmak konusunda mutabık kaldık. Kahvaltı anında eğer furgon vagonu olan katara rastlayamazsak yüklü bisikletler ile binebilmemizin güç olacağını ve hazırladığım tur programından sapacağımızı düşünüp Şile’ye gidiyoruz dedim.
Daha biz yola koyulmadan ben işe başlayacağım buralarda olmayacağım diyerek konaklama parası için başımıza dikilen görevli biz çıkarken kapıda oturuyordu.
Kahvaltıdan sonra toplanıp yola koyulmamız yine 10:30 u geçti. 10:45 te yoldaydık. Bacaklarım ağrıyor ve pedallara basarken oldukça zorlanıyorum. Kemalde de aynı şikayetler var. Bu gün bu yolu nasıl tamamlayacağım diye düşünürken kaslarım ısındıktan sonra şikayetlerim ortadan kalktı.
Geç kaldığımızdan Kerpenin içine girmedik. Oysa Kerpe koyunu çok severim ayrıca burada bulunan pembe kayalar da görülmesi gereken yerler. Kerpe çıkışına geldiğimde Kemal’i göremedim. Telefonla aradım, bakkaldan su alıyorum dedi. Dikkatli bakınca gördüm.
Yeşillikler arasında bir süre yol aldıktan sonra yeniden denize kavuştuk. Buralarda koyları’ın pek çoğunda isim levhası olmadığından sevgili Baki Berk Kayalar’ın verdiği bilgileri kullanacağım. Ömerağzına bakış.
Yazın kamp yapmak için tek sorun düzgün bir tuvalet duş sisteminin olmaması, denizden uzak yola yakın kısım dışında ağaç olmaması nedeniyle yazın çadırın güneş altında kalacak olması.
Fazla oyalanmadan aklımız Ömerağzında kalarak yeniden yola koyulduk. Burada da Fethiye Ölüdenizde olduğu gibi Babadağ varmış ama heybetli bir dağ beklemeyin.
Deniz bir görünüp bir kayboluyor. Yokuşun tepesine geldiğimizde deniz yeniden göründü. Aşağıdaki kayalarda güneşlenenler vardı. Sabah yola çıkarken birkaç damla yağmur düşmüştü ama şimdi güneş sıcak yüzünü gösteriyordu.
Harika bir yolda pedal çeviriyorduk. Araba yok, insan yok, köpek yok. Her tepeyi aştığımızda, her virajı döndüğümüzde gördüğümüz güzellikler karşısında bir kez daha şaşırıyorduk. Sarısu deresine geldik. Bu derede kefal ve kerevit avlanıyormuş.
Köprüyü henüz geçmiştik ki telefonum çaldı. Bir müşterim kombisini çalıştıramamış. Kardeşim ben servis miyim? Bilsem durup cevap vermezdim. Uzun uzadıya tarif edip kendisine yardımcı oldum. Bu arada solumuzdaki göleti gören Kemal göletin yanından gidip keşifte bulunalım dedi. Bu yüklü bisikletlerle ve yola böylesine geç kalmışken olacak iş değildi.
Karaca çıkabilir levhasının nedenini bu ağaç levha açıklıyor. Seyrek yaban hayatı geliştirme sahası. Bu levhayı daha önce Yalıköy’e giderken de görmüştüm.
Az önce geçtiğimiz köprüye yaklaştığımızdan beri duyduğumuz davul sesi nedeniyle Kemal’e bir köye yaklaşıyoruz ve herhalde düğün var, köy düğününe de katılacağız demiştim. Tepeyi aştığımızda yeni bir kumsalla ve ilerisinde bayraklarla süslü bir tepeye ulaştık. Davullar burada çalıyormuş.
Etrafta çok sayıda genç vardı. Bizi gören birkaç genç hemen yanımıza geldi. Kandıra Belediyesi Kandıradan buraya gençlik yürüyüşü düzenlemiş. Sabah kahvaltı verilmiş. Çocuklar gidin size de verirler dedi.
Karşımızdaki yokuşta biraz ilerledik.
Kahvaltı bitmiş. Çay içtik. Bu arada yanımızdaki kamyonun kasasının gölgesine dinlenmeye gelen çalgıcıların bir iki tıngırdatması ile bir kaç erkek bir anda kendilerini ortaya attılar.
90 lı yılların başında şimdi rahmetli olan sevgili dostum, dünya iyiysi İsmail Ustadan methini çok duyduğum kendi şivesi ile Baharkanlı dediği Bağırganlıya geldik. Bu vesile ile İsmail Kurtulanı saygı ile anıyorum.
Ben konserve barbunya pilaki, Kemal ise dil peyniri ile ekmekten oluşan öğle yemeğimizi yedikten sonra fazla zaman kaybetmeden yola çıktık. Plajın bitiminde bir dere denizle buluşuyordu.
Nefis bir inişin ardından İSKİ nin yeni bir boru döşeme şantiyesi ile karşılaştık. Yolu yarıp mıcır ile doldurdukları dik yolu bisikletim aşamayınca kısa bir mesafeyi iterek geçtim. Sonrasında çok dik ve zorlu bir yokuşu tırmandım. Tepeye geldiğimde Kemal yoktu. Aradım bozuk yola gelmiş. Az sonra Kemal göründü.
Bir kez daha yükseldikten sonra yine Kemal’i bekledim. Fotoğraf çekebilmek için herkes serbestçe sürebilir sadece yokuş başlarında ya da belli mesafelerde durup birbirimizi bekleyeceğiz. Bir daha bu yelere gelir miyiz bilmiyorum. Onun için sonradan keşke dememek için bol fotoğraf çekmemiz lazım.
Pınarlı köyüne geldiğimizde köy girişinde keçi sürüsü ile karşılaştık. Çoban 40 yıl Ümraniyede yaşayıp emekli olduktan sonra köyüne geri dönmüş. Dönecek köyü olanlara imreniyorum. Dönecek bir köyüm bile yok.
Ağvaya giden ana yolu terk edip Büyük Burhanlı üzerinden Ağvaya yöneldik. Bu yol hem daha kısa hem de 1 tane çıkış var. Diğer yolda daha çok çıkış var.
Marketten ekmek ve yiyecek alış verişimizi yaptıktan sonra kalacak yer bulmak için Kumbabaya yöneldik. Ben yıllardır kumbaba adını duyarım ve burada modern bir kamping olduğunu düşünüyordum. Sonuç tam bir hayal kırıklığıydı. Deniz kenarında derme çatma bir yerde adam başı 15 TL ye bir yerle anlaşıp çadırımızı kurduk. Marketten aldığımız köftelerimizi mangalda pişirip makarnamızı da pişirdiler. Salata da yaptılar. Sis iyice çöktüğünden nemden üşüdüm ve yemekten hemen sonra gidip yattım.
Bu gün 82,5 km pedal çevirdik.
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder