21 Nisan 2012 Pazar
Gece boyunca sık sık uyandım. Galiba çadırda kalmaya uzun süre ara verince insan bu durumu yadırgıyor. Bunda daha önce tamir ettiğim matımın sönmesi de etkili olmuş olabilir, yerle aramda hiç ısı izolasyonu yok. Derin nefes aldığımda sırtım ağrıyor. Dün uzun kollu forma ve kısa taytla üşütmüşüm besbelli. Bir ara sabah namazını duydum. Artık gün ağarmak üzereydi ve dışarısı buz gibiydi. Sonunda güneş doğdu, gün ışığı çadırımın içini aydınlattı. Dün akşam yüzünü gösteren karlı zirveyi bu gün çok daha net olarak görüp görüntüleyebileceğim düşüncesi ile mutlu oldum. Bu gün geç kalkmaya karar verdiğimiz için havanın biraz daha ısınmasını bekleyerek yatmaya devam ettim.
Dışarıda sesler çoğalınca kalktım. Dışarısı pusluydu, güneş görünmüyordu. Keşke güneş çıktığında üşenmeyerek kalkıp fotoğraf çekseydim dedim. Murat az önce sis daha yoğundu bu dağılmış hali dedi. Marc ile birlikte akşamdan kalan kamp ateşini yeniden canlandırıyorlardı.
Henüz ortalıkta görünen pek kimse yok ama ben çadırdayken dışarıdan daha çok ses geliyordu.
Saat 8 olmuştu. Artık kahvaltıyı hazırlama vakti geldi. Bizim hazırlanıp yola çıkmamız 10 u bulacak. Bu sabahki menümüzde sucuklu yumurta, zeytin, peynir, bal ve çay var. Marc la birlikte 2 ayrı ocakta 2 şer kişilik guruplar halinde yumurtalarımızı pişirip hazırladık.
Bu gün Ali bizden ayrılacak yarın iş günü. İznik için 2 ayrı rota hazırlamıştım. Her iki rota da Fethiye köyüne kadar birlikte gittikten sonra yolun birisi sola ayrılıp Sölöz'e iniyor, diğeri sağdan devam edip daha ileride Müşküle köyünden göl kenarındaki yolla birleşiyor. Ali bir rota belirlememiş ama köy yollarından Bursa'ya dönmeye niyetli. Kahvaltıdan sonra fikir değiştirip Bizimle Sölöz'e kadar gelmeye karar verdi. Ben Müşküle köyü üzerinden gitmek istiyorum çünkü o yolda 350 metre daha fazla yokuş var. Aliyi yalnız bırakmamak için ikiye ayrılmayı teklif ettim ama herkes yokuş çıkmaya pek hevesli. Kimse diğer taraftan gitmek istemiyor. Havadaki yağmur bulutlarını da göz önünde bulundurup Aliyi yalnız bırakmamak için hep birlikte Sölöz üzerinden gitmeye karar verdik. Kahvaltıdan sonra toparlanıp yola çıktık.
Bu günkü yol haritamız:
Dudaklı köyüne doğru yöneldik.
Yolun 2 tarafına dikilmiş ulu ağaçlar görsel bir şölen sunuyor. Hep birlikte bu yolun Gökovadaki Okaliptus ağaçlarının olduğu yoldan daha güzel olduğu konusunda fikir birliğine vardık.
Yol o kadar güzel ki fotoğraf çekmekten ve çektirmekten bir türlü yol alamıyoruz.
Piknik masalarının olduğu köyün piknik alanının yanından geçip yola devam ettik.
Yol ileride bir şelalenin yanından sola doğru dönüp köye gidiyor. Şelalede fotoğraf için mola verdik.
Şelale göleti meydana getiren barajdan akan sulardan oluşuyor.
Bir fotoğrafta ben çektireyim.
Ve Adem.
Fotoğraf çektirirken GPS e baktığımda cihaza yüklediğim iz dosyasından saptığımızı fark ettim. Yola ulaşmak için sağa doğru gitmemiz gerekiyor ama o tarafta yol yok. Piknik için gelen bir aileye sorduğumda geri dönüp kara yolunun kenarındaki yaya köprüsünün üzerinden dereyi aşıp gölün diğer tarafından gitmemiz gerektiğini öğrendim. Geri dönüp doğru yolu bulduk.
Çam ağaçlarının arasında keyifli bir yolda göl manzarası ile yol almaya başladık. Gölköyün yanından geçip Gölcük tabelası yönünde asfalt yolda ilerlemeye başladık. Yol artık yükselmeye başlamıştı ve guruplar halinde çıkıyorduk. Ali ile birlikte bir sapağa geldik. Asfalt yol sağa devam ediyordu, sola giden yol ise topraktı. Bu durumda mantığımızı kullanıp asfalt yoldan gitmeye karar verdik. Altimetre 275 metreyi gösteriyordu. Yokuşu bitirdiğimde GPS e baktığımda yine rotadan saptığımızı fark ettim. Bu hatalar cihazı ilk kez kullanmamdan yani tecrübesizliğimden kaynaklanıyordu. Durup Aliye durumu bildirdim. Ne güzel yokuşu da bitirmiştik deyip çaresiz geri döndük. Hızla inerken gelenlere yolun yanlış olduğunu söyledik. Toprak yolda kıvrıla kıvrıla yükselirken gölet ve az önce geçtiğimiz yol aşağıda muhteşem görünüyordu.
Yolda bizden başka kimse yok. Doğa ile baş başayız. Herkes halinden ve burada bulunmaktan çok memnun.
Yolun kenarındaki yoğun ağaçlardan fırsat buldukça durup fotoğraf çekiyorum.
Fotoğraf çekerken arkadakiler de geldiler.
Marc ta geliyor. Römorkun yokuş çıkarken avantaj olmadığını gördüm. Bana göre değil römork.
Fotoğraf molası soluklanma molasına dönüştü.
Bu fotoğrafta arkamızda kalan yol ve gölet çok güzel görülüyor.
Son olarak geçen yıl Gürcistanda böyle toprak bir yolda pedal çevirmiştim.
Yol ileride asfalt bir yola bağlanınca az önce geri döndüğümüz asfalt yolun bu yol olduğunu anladık. Demek bu durumlarda ekrandaki görüntüyü büyütüp bakmak gerekiyor. Gurubun yanlış yola sapmasını engellemek için kavşakta beklemeye başladım.
Erdal bisikleti iterek geliyordu. Benim fotoğrafını çekeceğimi anlayınca binmeye çalıştı ama yakalanmaktan kurtulamadı.
Yokuş az yukarıda bitiyor. Sezerle Aliye terleri soğumasın diye devam etmelerini söyledim. Gölcük köyünde kahvede buluşacağız. Hava çok soğuk. Bu turda hastalanmazsam bir daha hastalanmam.
Erdal ve Adem geridekileri bekleyeceklerini söyleyince bende devam ettim. Az sonra yokuş bitti, iniş başladı ama soğuk iliklerime kadar işliyor, gözlerimden yaşlar geliyor. İnişten hiç zevk almıyorum. Yokuşun sonunda bir çoban önüme geçip ısrarla dur biraz konuşalım diyerek beni durdurdu. Bisikleti varmış ama iyi gitmiyormuş. İnce tekerlekli İtalyan malı bir bisiklet beğenmiş 1600 TL istemişler. Onu alsam daha hızlı gider miyim diye sordu. Adı Kenan. Sizin orada işler nasıl dedi. İyi değil dedim. Burada da iyi değil hayvan para etmiyor, yetiştirdiğin tahıl meyve para etmiyor dedi. Artvinli yetiştiriciler de geçen yıl şikayetçilerdi dedim. Ya ne olacak halimiz deyince hem şikayet edip hem oyunuzu iktidara veriyorsunuz şikayetçiyseniz oy vermeyin dedim. Ben hayatımda 1 kere oy kullandım dedi Kenan. Seçmenin yarıdan fazlası iktidara oy verdiğine göre demek ki şikayetçi değil ben senin bir fotoğrafını çekip sonra gideyim hava çok soğuk üşüdüm dedim. Kenan elindeki sopasına dayanarak poz verdi.
Meyve ağaçları çiçek açarak baharı müjdeliyorlar.
Kenanla konuşurken ve fotoğraf çekmek için durduğumda arkamdaki Erdal ve Adem de beni geçtiler. Bu güzellikleri görüntülemeden gidemem ki.
Yağmurda çiselemeye başladı. İleride bir kavşakta Önden gidenler beni bekliyorlardı. Gölcük köyüne birlikte girdik.
Kahvenin önünde oturanlar bizimle ilgilendiler. Sölöze gideceğimizi duyunca 2 kişi yol tarif etme yarışına giriştiler ama bizim tarife ihtiyacımız yok. GPS yolu gösteriyor. Ben ekrana bakıp geçeceğimiz köyleri sıralayınca adam yolu sizden daha iyi biliyor diye tarif edenlere takıldılar. Yağmur hızlanırken kendimizi kahveye attık yanan odun sobası içerisini ısıtmıştı. Bir gurup ihtiyar sobanın etrafına dizilmiş sohbet ederken bazıları da oyun oynuyorlardı.
Yan tarafta cam kenarındaki masadaki iki kişi oyunlarını bitirip tavlayı kapattılar. Yüzü kırışıklarla dolu yaşlı adam sigarasından derin bir nefes çekip dumanını havaya savurup ardından bakarak dalıp gitti. Sanki dumanın havaya yükselişi gibi bir çırpıda geçip giden yaşamını düşünüyordu.
Yolcu yolunda gerekti. Marc ve Murat ta gelip çaylar içildikten sonra devam etmek için dışarı çıktık. Biz içerideyken yağmur yağmış. Bisikletlerimiz ıslanmış. Bir hatıra fotoğrafı çektirip köylülerle vedalaştıktan sonra Fethiye köyüne doğru yol almaya başladık.
Az ileride tezgahını açıp çeyizlik satan bir adamın etrafını köyün kadınları sarmıştı. Bohçacılar, kumaşçılar, çeyizlik satanlar yıllar önce İstanbuldan silindiler. Belki kenar semtlerde hala varlardır ama ben rastlamıyorum.
Hafif ıslanmış bozuk asfaltlı yolda ilerleyip Fethiye köyüne geldik.
Buradan sola toprak yola sapıp devam ettik. Bu yol bizi Sölöz Yenişehir yoluna çıkardı. Bayır köyün kahvesinde gurubun toplanması için bir mola daha verdik.
Yan masamda güneşten ve doğanın yıpratıcı etkisinden yüzü kırışmış bir ihtiyar sessiz, sakin oturuyordu.
Birer çay içimlik molanın ardından Bayırköyden hemen sonraki kısa yokuşu çıkarken Erdal atletini kahvede unuttuğunu anımsayıp geri döndü. Ali ile birlikte gurubun önünde birlikte gidiyor, arada bir durup fotoğraf çekiyoruz.
Yokuş bitti göle doğru iniş başladı. İznik'e 35 km yolumuz var ve bu günkü tur bizim için artık bitti gibi bir şey. Alinin önünde hala uzun bir yol var.
Bu yoldan 2010 yılında Eskişehire giderken Mert ile birlikte geçmiştik.
Sölöz İznik yoluna varmak üzereyiz az sonra Ali ile ayrılacağız. Daha önceki gelişimde de gördüğüm mavi renge bürünmüş zeytin ağaçlarını fotoğraflamak için durdum. Herhalde tarım ilacının yoğun püskürtüldüğü ağaçlar bunlar.
Kavşağa geldikten biraz sonra diğerleri de geldiler.
Ali ile vedalaşıp birbirimize iyi yolculuklar diledik. İznik'e 30 km yolumuz var.
Buda bisikletimin kokpiti.
Yola çıktık ama işler umduğumuz gibi gitmiyor. Adeta bir güç bizi bırakmayıp tutuyor. Bir türlü istediğim tempoyu yakalayamıyorum. 2010 yılında boş bisikletle buradan geçerken aynı zorluğu o zaman da yaşamıştım. Narlıca yokuşunu çıkıp yolun kenarında arkadan gelenleri beklemek için durduk. Erdal ile Marc ta geliyor.
Müşküle köyünde anıt ağaç olarak adlandırılan ulu çınarı fotoğraflamak için durdum. İznik'e 20 km yolumuz kaldı.
Buradan sona kalan Adem ve Marc ile birlikte yola çıktım. Yolda Erdalı ve Murat'ı yakalayıp geçtim. Murat yemek yemesi gerektiğini, kendisini iyi hissetmediğini söyledi. Uğraşıyorum, zorluyorum ama 20 km hıza bazen çıkabiliyorum. Genellikle 17-18 km aralığında seyrediyorum. Bu yolda gideceğime arkamızda kalan yokuşları bir kez daha çıkmaya razıyım dedim kendi kendime. bu arada Adem öne geçti ben hemen arkasından gidiyorum. Sezeri hala göremiyoruz. İznik'e 15 km kala Ademe önümüzdeki Gölyakada kahvede mola vereceğimi söyledim. Çay içip bisküvi yedikten sonra yeniden yola koyulduk. 10 km kadar daha bu şekilde yol aldıktan sonra Yenişehirden gelen yola bağlanmamızla daha kolay gitmeye başladık. Sonunda 16.30 gibi İznik'e ulaştık.
Girişteki benzin istasyonunun önünde Sezeri bizi beklerken bulduk. Hep birlikte köfteci Yusufa gittik. Daha sonra diğerleri de oraya geldiler.
Yemekten sonra göl kenarındaki belediyenin su sporları eğitim merkezinde çadırlarımızı kurduk.
Adem, Marc ve Murat İznik'e gittiler. Ben Erdal ve Sezer ile kampta kaldım. Bulutların arasından nihayet yüzünü gösteren güneş güzel görüntüler oluşturuyordu.
Sezer gölü seyredip günün yorgunluğunu çıkarıyor.
Gece çekirdek yiyip sohbet ettik. Yarın önümüzde turun en uzun ve en çok çıkış olan etabı var. Erken kalkıp yola çıkmaya karar verdik.
Bu günkü tur mesafesi:
Pedal çevirme sürem:
Ortalama hızım:
En yüksek hızım:
Bir kaç şeyde km sayacım hakkında yazmak istiyorum. Bu cihazı turdan 2 gün önce Detachlondan aldım. Sigmanın 8.12 modeli. Cihazı bisiklete monte ettiğiniz anda sorun yok. Fakat yolda durup beklediğinizde uyku moduna geçiyor ve ondan sonra hareket ettiğinizde cihaz uyanmıyor. Merak ettim uyanmasa bile km ve zamanı ölçüyor mu yoksa elle mod düğmesine basıp uyandırmak mı gerekiyor. Yarın sabah bunu deneyeceğim.
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder