04 Ağustos 2015 Salı
7. Gün:
Sabah kalkıp kahvaltımızı yaptık. Ardından çadırları söküp eşyalarımızı topladık. Aslında benim bu kadar acele etmeye niyetim yok ama gurupta bir an önce gitme yönünde bir arzu görüyorum. Kavruna indiğimizde en azından bu geceyi orada geçirme yönünde eğilim vardı ama kahvaltıda Mustafa arkadaşlar bir fikrim var, Kavrundan ben Rizeye gidip bir araç kiralayayım, dönüp sizi alayım ve 2 günde bütün yaylaları araçla gezelim ne dersiniz diye sordu. Bayramın dönüş uçağı 2 gün sonra Trabzondan kalkacak. Benim önümde yaklaşık 1 hafta zamanım var. Bayram kabul etti, Fehmi ile ben bu fikre sıcak bakmadık. Bu gün Kavruna indikten sonra Mustafanın Rizeye gidip araç kiralayıp dönmesi akşamı bulacak ve önümüzde sadece 1 gün kalacak. Mustafa jip türü yüksek bir aracı günlüğü 150 TL ye kiralayabileceğimizi söylüyor. 2 günlük araç kirası 300 TL, artı yakıtı yüklü bir fatura ödememe neden olacak. Buradan yola devam edeceğim için harcamalarımı minimumda tutmak zorundayım ayrıca yayladan yaylaya koşturmamızda cabası olacak. Bayram ile Mustafa gitmeye, Fehmi ile ben ise kalmaya karar verdik. Bu gün Kavrunda ayrılacağız. Eşyaları yüklenip Kavruna doğru yürümeye başladık. Patika inişte zorlamıyor, sadece mıcır olan yerlerde dikkat etmek gerekiyor.
Tur onun için bu gün biteceğinden Mustafın bu gün keyfi yerinde, özçekim yapıyor.
Yüksek dağları arkamızda bırakıp aşağı doğru yürüyoruz.
İniyor olmamıza rağmen sırtımızdaki yükün ağırlığından arada bir kısa molalar halinde durup dinleniyoruz.
Sonra tekrar yürümeye başlıyoruz.
İnerken ayağımın altındaki mıcırlar kayınca bir kez daha kayıp düştüm ve yine sol bacağım dizimden katlanıp vücudumun altında kaldı. Gözümden yaş geldi. Bu ayağım geçmeyecek galiba hala arka çapraz bağlarımdaki yırtık acıyor. Sonunda Kavrunun üstüne geldik. Burada konaklasak ne kadar güzel olurdu.
Tripodumu kurarak transın hatırası olarak bir fotoğraf çektim.
Aşağı inince eşyalarımızı Şahin Cafenin önüne bıraktık, arkadaşlar içeri girdiler ben cafenin arkasındaki çadırların yanına gittim. Çadırlardan birisinin önünde oturan 4 kişi kağıt oynuyorlardı. Burası ile kim ilgileniyor diye sordum, bir tanesi biz ilgileniyoruz dedi. Konaklama ücreti ne kadar diye sordum ücretsiz dedi. İhtiyaçlarını cafeden karşılayabilirsin, tuvalette şurada diye yandaki cafenin arkasındaki bir yapıyı gösterdi.
Bu çok iyi bir haberdi, kalan zamanımı Kavrunda geçirmeye karar verdim. Cafeye gidip durumu söyledim. Fehmi burada 2 gece daha kalacağını söyledi, Bayram ile Mustafa gideceğiz dediler. Mustafa Çamlıhemşin öğretmen evini arayıp rezervasyon yaptırmak istemiş yer bulamamış. Aşağı inince Hopa öğretmen evinden 9 Ağustos için bana yer ayırt dedim. Burada benim hattım çekmiyor. Daha doğrusu sadece Turkcell çekiyor. Sonunda buraya bir baz istasyonu kurmuşlar. Yerliler Vodafonda gelecekti gecikti dediler ama Aveadan burada da haber yok. Burada Turkcell sadece telefon görüşmesine izin veriyor, internet bağlantısı yok. Bayramla Mustafa muhlama söylediler, onlar yerken ucundan kıyısından birazda biz tırtıkladık. Bu arada dışarıda sağnak yağmur başladı. Az önce hava günlük güneşlikti. Biraz sonra yağmur durdu çantalarımızı ıslatmaya yetmişti. Yemekten sonra Bayram ile Mustafa minibüs ile Aydere indiler. Fehmi ile çadırlarımızı kurup yerleştik.
Fehmi camiye gitti, bende Kavrunu gezmeye çıktım. Daha önce buraya 2 kez gelmiştim ama doğru dürüst gezememiştim.
Dere boyunca yürüdüm. İleride karşıma çıkan köprüden karşıya geçtim. Yukarı doğru yürümeye devam edenler vardı.
Dar sokaklara daldım.
Burasıda Olgunlar gibi muhteşemdi, insana yaylaya geldiğini hissettiriyordu ama bunun yanında doğallıktan uzaklaşan yeni taş evlerde yapılıyordu.
Burası Kaçgel sokağı. Bu sizin için şimdilik bir şey ifade etmeyebilir ama az sonra sizleri birisi ile tanıştıracağım. Ama önce benim tanışmam gerekiyor.
Tabelanın asıldığı direğin yanındaki evin önünde birileri oturuyorlardı.
Rahatsız etmemek için bakmadan yürümeye devam ettim. Arkamdan birisi hemşehrim merhaba diye seslendi, Döndüm merhaba dedim. Beylerden birisi sizin memlekette bir cemiyete girildiğinde, birisi ile karşılaşıldığında selam verilmiyor mu dedi. Çok utandım, yemek yediğinizi fark ettim rahatsız etmek istemedim dedim. Bak kapıda ne yazıyor dedi. Dergah yazıyor dedim. Burası dergah, buraya gelen herkes girebilir, kimse kapıdan çevrilmez geç otur dedi.
Kimsin nesin muhabbeti ile birbirimizle tanıştık. Beyefendi Atıf Kanber miş. Yeğeni İstanbuldan ziyaretine gelmiş, onun şerefine içiyorlarmış. Bana içersen bardağımdan çek bir fırt dedi. Cömertliğine teşekkür edip kadehindeki rakıdan bir yudum aldım. Bu yorgunluğun üzerine çok iyi gitti. Atıf bey hakkında haberler yapılan, röportajları yayınlanan şahsına münhasır bir kişi. İçeri girip fotoğraf çekebilir miyim dedim. Ayakkabılarını çıkarıp girebilirsin dedi. İçeride duvarlar şiirler, özlü sözler, gazete kupürleri ile kaplanmıştı. Burada sizlerle çektiğim bütün fotoğrafları paylaşmak istiyorum.
Dağ başındasın,
Derdin günün hasretlik
Akşam olmuş, Güneş batmış
İçmeyipte ne halt edeceksin
Orhan Veli Kanık.
Hakikaten dağ başında yıldızların altıda çeşitli düşüncelere dalıp eski günleri anımsadığında bir film şeridi gibi aşkların, deli gibi sevmelerin, hüsranların, hüzünlerin, küçücük bir meseleyi büyütüp yok yere ayrılışların gözünün önünden geçtiğinde içmeyipte ne yapacaksın.
Duvardaki her yazı insanı düşünmeye sevk ediyor. Sahi bu insanlar niye böyle? Neyi paylaşamıyoruz şu dünyada, nedir bu mal mülk hırsı, neden hakkımıza düşenle yetinmiyoruz, neden hep daha fazlasını istiyoruz?
Odanın ortasında bir soba var. Buralarda yazın bile akşamları soba yanıyor.
Sevmiyorum
İnsanın nankörünü,
Unutmuşsa dününü,
Bilmiyorsa şükrünü,
Tutmamışsa sözünü,
Karartmışsa gözünü,
Şeytan görsün yüzünü.
Bende aynı fikirdeyim.
İnsan hayatı soru ile başlar, soru ile biter.
Adını ne koydunuz? İlk soru.
Merhumu nasıl bilirdiniz? Son soru.
Atıf Beyden müsaade isteyip ayrıldım. Eğer bir gün yolunuz Kavrun’a düşerse Kaçtagel sokağını bulun ve Atıf Bey oradaysa selam verip dergahını ziyaret edin. Benden selam söylemeyi de unutmayın. Fehmiye bakmak için camiye gittim, Fehmi yoktu. Kavrun buradan daha değişik görünüyordu.
Akşam Fehmi ile yine çorba ve makarna menümüzü yedik. Yemekten sonra derenşn yanındaki cafeye çay içmeye gittik. Çıkışta hava açmıştı ve yıldızlar parlıyordu. Yaylanın ışıklarından kurtulup yıldız fotoğrafı çekmek için Mezovite doğru giden yolda biraz yürüdüm. Manzara muhteşemdi. Samanyolu karşımda duruyordu.
Startrail fotoğrafı bulutlaar yüzünden istediğim gibi olmadı.
Ama bulutlar timelaps çekimine ayrı bir drama katmış.
Çekimler gece 01:30 da bitince çadırıma gidip yattım. Kavrunda bu turdan bütün beklentilerimi karşılamış oldum.
Trans Kaçkar turunu 2 kez yaptım. İlki bisiklet ileydi, 2. si sırt çantası ile. Şimdi her ikisini de yapmış birisi olarak hangisi daha zor diye sorarsanız kesinlikle sırt çantası derim. Bundan sonra bisikletinin ağırlığını da işin içine katıp 50 kg yükle, 60 kg yükle yola çıktım, yokuş tırmandım diyene hodri meydan diyeceğim ben 60 kg dan vaz geçtim 40 kg yükü sırtına alda çık bakalım diyeceğim. Yokuşları abartıp %25-%30 yokuş çıktım diyene çaymakçur geçidini çıkta göreyim diyeceğim. Burada eğim yer yer %35 ve üzerine kadar çıkıyor. Yarışlarda adamlar %16-20 yi zorlanarak çıkıyorlar, sen yüklü bisiklet ile %30 u nasıl çıkıyorsun. Bıraç bisiklet üstünde çıkmayı iterek çıkamazsın.
Böylece Programladığımız şekilde Yaylalardan Kavruna trans Kaçkarı gerçekleştirmiş olduk. Kavrundan Mezovit ve Öküz yatağına yaptığım yürüyüşler ile yeşil yol hakkındaki düşüncelerimi ileriki aylarda yazacağım. Şimdi tatil zamanı.
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder