19 Mayıs 2014 Pazartesi
Sabah 06:30 da uyandığımda dışarıdan sesler geliyordu, benden önce kalkanlar da vardı. Bu gün daha fazla yatmayıp hemen hazırlanmaya başladım. Çadırdan çıktığımda güneş etrafı ısıtmaya başlamıştı. Hala uyuyanlar da vardı.
Kalkar kalkmaz hemen makineme sarılıp fotoğraf çekmeye koyuldum. Bu görüntüyü kaçıncı kez çektiğimi anımsamıyorum.
Bir tanede ilk gün geçtiğimiz yakanın panaromik görüntüsünü çektim. Geçtiğimiz o zorlu yokuşlar kalemle çizilmiş ince bir çizgi gibi görünüyordu. Boruları yeşile boyansa da birde HES hemen ilk bakışta fark ediliyordu. Üstelik nereden bakarsanız bakın adeta ben buradayım diye gözünüze gözünüze giriyordu.
Kahvaltılığımız hazır olduğundan hemen kahvaltı işimizi hallettik. İlk gün akşam Mustafakemalpaşada fırından aldığımız ekmekler de nihayet bu gün bitti. Biz kahvaltımızı yaparken çadırlarımızın nemlenen dışı kurudu.
Tuvalet için aşağı indim. Yollar bomboştu. Dün geçmekte zorlandığımız köprüde bu gün in cin top oynuyor. Ağlayan Çınar çay bahçesi kapalıydı. Karşı taraftaki bahçeler açılmıştı. Erken kalkanlar çaylarını içmek için bahçeye oturmuşlar.
Çiçeklerle, asmalarla bezenmiş bu evler bana çocukluğumun geçtiği sokakları anımsatıyor.
Geri döndüğümde kuruyan çadırımı topladım, eşyalarımı bisikletime yükledim. Hazırlanan aşağıya çay içmeye indi. Çaydan sonra 09:00 gibi yola çıkmayı düşünüyoruz. Bu günkü etap yine 60 km görünüyor ama dünkünden daha sert bir rota.
Evin çatısına yuva yapmış bu leylek bana geçen yıl geçtiğimiz Gürcistan'ın Ermenistan sınırındaki Gorelovka kasabasını anımsattı.
Dün dizi çekimlerinin yapıldığı çay bahçesinde konuşlandık. Bu yıl ikici kez bizimle birlikte olan Adem.
Hemen yanımızda köylü kadın gözleme yufkası açmaya başlamıştı. Kadınlık zor zenaat vesselam. Gün boyunca o oklavayı yuvarlamayı hangi erkek becerebilir.
Çaylarımızı da içtik artık yola çıkmaya hazırız. Fotoğraf çekimi görevi bu turun başlangıcından beri Arifte.
Hazır ortalık boşken bir iki fotoğraf daha çekelim. Fatih ve sezgin.
Engin beye ben gurubun en yaşlıları ve en şanslılarıyız. Ne mutlu bize ki, gençler bizleri aralarına kabul ettiler.
Ardından bisikletini alan yola çıktı. 5 km ilerideki kavşakta buluşacağız. Kavşağa geldiğimizde arkadan gelenleri beklerken güneşten yanmamak için alt geçidin gölgesine sığındık.Buradan dün geldiğimiz yöne geri dönüp 5 km ilerideki Trilye kavşağından Trilyeye yönelecektik. GPS imi incelediğimde sağ tarafa doğru da kaydettiğim bir iz dosyası gördüm. Arkadaşlara boşuna geri dönmeyelim, o yolu kullanalım dedim. Herkes geldikten sonra yine parça parça yola çıktık.
Öndekiler kavşağı kaçırmasın diye var gücümle basmaya başladım. Guruptakileri birer ikişer geçyorum ama hala en önde gidenlere yetişemedim. Sonunda ekranda görünen kavşağa geldim ama burası Mudanya Bursa otoyolunun başlangıcıymış. Bisiklet ve yaya girmesi yasak. mecburen devam ettim. İlerideki kavşağa geldim ama hala önümdekilere yetişemedim. Kavşağın girişinde beklemeye başladım. Arkamdan gelen Murat'a öndekiler nerede acaba dediğimde abi en önde sensin demez mi. Meğer ben boşu boşuna öndekileri yakalamak için tempo yapıyormuşum. Burada yeni bir rota tespit etmeliydik. Cep telefonlarından baktığımızda pek bir alternatif görünmüyordu. Sonunda bir kamyonu durdurup sorduk. Şoför önce gerideki kavşağı tarif etti. Otoyola paralel giden köy yolu yok mu diye sorunca karşıya geçip Büyükbalıklı köyü yolu ile gidebileceğimizi söyledi. Yola girdiğimizde bu yolun Çağlar'ın bizi getirdiği yol olduğunu anımsadık. Büyükbalıklı, Konaklı, Çınarlı, Kaymakoba yolu ile Trilye'ye diğer adı ile Zeytinbağı'na gidecektik.
Yol kenarındaki kapısında kartal heykelleri olan evin fotoğrafını çekerken Erdal yine bir kartal buldun diye sesleniyordu.
Tarlalarda yer yer gelincik tarlaları da görüyorduk.
Şöyle bir evde yaşamayı ne kadar çok isterdim.
Sakin köy yoluna kavuşunca ikili, üçlü sohbet ederek gitmeye başladık.
Köy yolu demek az trafik demektir ama aynı zamanda soğuk asfalt ve yokuş demektir ve işte yokuşlar da başladı..
Erdalın izin aldığı evin bahçesindeki dutlara daldık. Bu yıl ilk defa dutun tadına baktım.
Dutlardan sonra ilk köyde önden gidenler bizi beklemek için durmuşlardı. Köylülere güzergahımızı söylediğimizde önümüzde yokuşlar olduğunu ama esas Kaymakobaya doğru yokuşların çok dik olduğunu orada zorlanacağımızı söylediler.
Çaylarımızı içtikten sonra yeniden yola koyulduk. Akşam feribotu kaçırmak istemiyoruz. Yol kenarındaki gelincikleri görünce mecburen durdum.
Yol bu şekilde devam ediyor ama az sonra tırmanacağımız dağlara da yaklaşıyoruz.
Konaklıda durmadan devam ettik. Gölyazıdan beri yol boyunca bütün köylerde bu manzara ile karşılaştık. Bu gün bayram.
Yokuşlar git gide yaklaşıyor.
Ve ilk yokuş göründü.
Çınarlıda ilk yokuş bittiğinde ilk gelen bendim. Kavşakta bir gölgede durup arkadakileri beklemeye başladım. Bu arada zamanımı fotoğraf çekerek değerlendirdim.
Az sonra Sezer ile Erdal geldiler.
Sezer'in önerisi ile az ilerideki gelincikleri görüntülemeye gittik.
Arif ve Sezer tarlaya girip poz verdiler.
Herkes gelince yeniden yola çıktık ve iniyoruz ama bu inişin ardından bir çıkış daha bizi bekliyor.
Yol ileride karşıdaki dağları geçmek için yeniden yükselecek.
Kaymakobaya doğru gidiyoruz. Köylülerin sözünü ettiği zorlu yokuşa da yaklaşıyoruz.
Ben inişi tamamlamadım ama bazı arkadaşlar tırmanmaya başladılar bile.
Kaymakobaya geldik. Burada bazı arkadaşlar durdular biz devam ettik ve köyün çıkışında da gerçekten kısa fakat çok dik bir yokuşla karşılaştık.
İleride yokuşun eğimi azaldı ve rahat bir tırmanışla zirveye vardım. Az sonra da deniz göründü.
Manzara öylesine güzel ki fotoğraf çekmekten bisikleti süremiyorum. Denizi, inişin eğimini gösteren tabelayı aynı karede görünce fotoğraflamak için durdum. Bu arada aşağıda solda görünen su tankerinin yanından bir köpek havlayarak yola çıktı. Karşı bahçeden de bir tanesi daha çıktı. Ne yapsam diye düşündüm ya hiç bisiklete binmeden iterek yanlarından geçecektim yada binip şansımı deneyecektim. Sonra birden köpeklere bağırmaya başladım köpekler korkup kuyruklarını bacaklarının arasına sıkıştırdılar. Bundan cesaret alıp bisikletime binip hareket ettim zavallı köpekler öylesine korkmuşlar ki, kendilerini tel örgünün altından bahçeye zor attılar. Köpeklere bağırmanın etkili bir yöntem olduğunu biliyorum ama ilk kez böyle bir şeyle karşılaşıyordum.
Bu katır tırnakları bir kez daha durmama neden oldular.
Ben fotoğraf çeke çeke inerken Erdal yanımdan geçip gitti. Bu güzel yokuştan inmenin de ayrı bir zevki var elbette. Aşağıda Trilye görününce bir kez daha fotoğraf için durdum. Fotoğraftan sonra henüz tekerleklerim dönmeye başlamıştı ki görünen evin bahçesinden fırlayan 2-3 köpek havlayarak bana koşmaya başladılar. Yokuş indiğimden kısa sürede hızımı arttırıp kurtuldum. Daha sonra Erdalla konuştuğumda ona da saldırdıklarını öğrendim. Erdal bir anda önüme çıkıp aklımı aldılar dedi.
6 km lik inişten sonra Trilye'ye ulaştık.
Trilye restore edilmiş ve edilmemiş eski yapılarıyla çok otantik bir yer.
Kemal, Arif ve Sezer de gelince balıkçı barınağında balık yemek için sahile doğru hareket ettik.
Yol kenarında hediyelik eşya ve yöreye özgü zeytin yağı, sabun, zeytin satan dükkanlar ve yöresel mimaride evler arasından geçerken nereye bakacağınızı şaşırıyorsunuz.
Trilye marinaya geldiğimizde 4 yıl öncesine göre daha çok tekne olduğunu fark ettim.
Zaman içinde bazı insanların gelir düzeyi yükselmiş, denize ilgisi artmış demek yada İstanbulda marina fiyatlarının talep nedeniyle artması sonucu sürekli denize çıkmayan tekne sahiplerinin bir kısmı teknelerini buraya taşımışlar.
Sahilde iki bisiklet gurubu ile karşılaştık. Trilyeye ortak tur düzenlemişler. Eskiden turlarına katıldığım hatta birlikte 2 şehirler arası tur yaptığım mert ile yılar sonra yeniden karşılaşıp hasret giderdik. Gurubun diğer üyeleri için maalesef aynı şeyi söyleyemeyeceğim. Neredeyse hiç birisi fotoğraf için dizildikleri yerden bile olsa hoş geldiniz demediler. Oysa tur bisikletçiliğinde durum farklıdır. Bizler karşılaştığımız her bisikletçiye, yanından geçtiğimiz köylüye, tarla işçisine selam veririz. Yol müsaitse çoğu kez iki taraftan birisi diğerinin tarafına geçip birlikte fotoğraf çeker, nereden gelip nereye gittiğini, birbirlerine gidecekleri yöndeki konaklama, yol ve su durumu gibi bilgileri sorarlar. Bu herhalde bisiklet guruplarının kapalı toplum oluşturup sosyalleşme ile ilgilerini kesmelerinden kaynaklanıyor. Sezer ile birlikte Mert'in davetini kırmayıp fotoğraf karesine girdik.
Erdal Çağların tavsiye ettiği ekmek teknesi adlı balık ekmek satışı yapan tekneyi bulmuş bizi arayıp çağırdı. Fotoğrafın ardından biz de tekneye gittik.
Burası güzel bir yer, en azından değişik. Bir aile işletmesi. Balık ekmek 5 TL, Balık porsiyon 6 TL, kola 2 TL. İstanbuldan ucuz ama Mudanyadan pahalı. Mudanyada balık ekmek 3 TL idi. Buranın ambiansı ve Trilyede acıktıysanız 2 TL için Mudanyaya kadar bekleyemeyeceğinizden aradaki fark göz ardı edilir. Diğerinin içinde ne kadar balık olduğunu görmediğimden aslında bir kıyaslama yapmak ta yanlış olur. Eğer düşük bütçe ile uzun bir tur yapıyorsanız balık ekmeğinizi Mudanyada yiyin yok hafta sonu turu yapıyorsanız Trilyede yiyin. Birer ikişer bizim ekip tamamlandı.
Burada herkesi serbest bırakmaya karar verdik. İsteyen Trilyeyi gezip fotoğraf çekecek isteyen Mudanyaya gidecekti. 17:15 te feribotun araç kapısında buluşmak üzere dağıldık. Sezer ve Sezgin ile birlikte fotoğraf çekmek için yürümeye başladık.
Tarihi bir konak olan beyaz yapı şu anda otel olarak kullanılıyor. Trilyede konaklayarak hafta sonu tatilinizi şehrin gürültüsünden uzakta geçirebilirsiniz.
Burası da Trilyenin hemen solundaki plaj. Yazın burakı kim bilir ne kadar kalabalık oluyordur.
Dar sokaklar ve yenilenmiş evler.
Yenilenmeyi beklerken zamana karşı direnenler de var.
Dar sokaklarda dolaşırken Sezer bir kapıyı görüp çok beğendi ve fotoğraf çektirdi. Ben de hem kapının şirinliğinden hem de bir zamanlar çok severek izlediğim 7 numara dizisindeki gibi kapı numarasının 7 olmasından bir fotoğraf çektirdim.
O arada yolun üst tarafından fotoğraf çektirmek parayla, fotoğraf başına 10 TL alırım, orası benim evim diye çınlayan kadın sesi duyduk. Ortalıkta kimse görünmüyordu.
Az sonra da kadın yukarıdan göründü. Yanımıza geldiğinde şaka söylüyorum istediğiniz kadar çekin dedi. Kadına ne kadar şanslısınız, çok güzel yerde yaşıyorsunuz dedim. Kadın yoluna devam ederken onu bir de bana sor size göre şanslıyım burada herkes sarhoş, kediler bile deyip gitti.
Trilye sokakları çiçeklerle bitkilerle bezenmiş şirin bir yer. Kesinlikle zamanın nasıl geçtiğinin farkına varamayacaksınız.
Gittikçe yükseliyoruz ve Trilyeyi yukardan görüyoruz.
İlerideki köşede evi saran begonvilin olduğu sokakta solda iki yaşlı yan yana oturuyorlardı.
Evlerinin duvarını çeşitli materyallerden hazırladıkları böylesine güzel objelerle süslemişlerdi.
Kim bilir belki satış ta yapıyorlardır.
Evin yanındaki bahçe kapısı çok şirindi. Belli ki zevk sahibi insanlar, ruhları sanat dolu.
Bahçe kapısının yanına yaptıkları Trilye hatırası köşesi yoğun ilgi gören bir yer. Bu fotoğraf için sıra beklemek zorunda kaldık. Bizden sonra yeni evli bir çift fotoğraf çektirmek için sıra bekliyorlardı. Soldaki sehpanın üzerinde bulunan bahşiş kumbarasına gönlünüzden ne koparsa bırakmayı unutmayın.
Bu şirin sokak levhaları da ilgimizi çeken yerlerden birisi oldu.
Kapının önündeki yaşlı adam eski bir uzun yol otobüs şoförüymüş fotoğraf çekmek için gelen bir genç ve Sezgin'e Erdek'in ilk turizme açıldığı yılları, nasıl turist taşıdıklarını anlatıyordu.
Sokak aralarında dolaşmaya devam ediyoruz.
Lokantaların camları da çiçeklerle süslenmiş.
Gezimizi bitirip Sezer ile birlikte yola çıktık. Trilyenin hemen çıkışında dik bir yokuşu çıkmanız gerekiyor.
Bir kaç çıkış ve inişten sonra Mudanyaya geldik.
Mudanya girişi tenhaydı ama Mudanya ya girince bu sakinliğin yerini yoğun trafik ve insan kalabalığının alacağını biliyorum.
Bu yörede yaşayan insanlar gerçekten zevk sahibi.
Çiçeğin güzelliğine bakar mısınız.
Mudanya kaymakamlık binası.
Mudanyada Sezerle çay içip zaman geçirdikten sonra iskele yakınlarında dondurma yiyen arkadaşlarımıza katıldık ve ardından araç girişinden iskeleye girdik.
Normalde bisikletlileri yolcu girişinden alıyorlar. Bu konudaki yardımlarından dolayı sevgili Çağlara ve Mustafa Bey'e çok teşekkür ediyorum.
Bletlerimizi görevlilere gösterdikten sonra gemiye doğru hareketlendik.
Geminin yanına geldiğimde daha önce binen arkadaşları da indiriyorlardı..
Araç yoğunluğundan dolayı bizi bekletip en son olarak gemiye aldılar.
Gidişte olduğu gibi dönüşte de bizim masa toplanma yerimizdi. Arkadaşlar sağ olsunlar koltuklarına oturmayıp ayakta durmak pahasına bizimle birlikte yolculuğu tamamladılar.
Yenikapıda birbirimizle vedalaşıp son günlerin modasına uyup hep birlikte toplu bir fotoğraf çektirdik.
Bu günkü tur haritamız:
Garmin Connette göre günlük tur haritası ve değerleri:
Katılan, son anda işi çıktığı için yada malzeme eksikliğinden veya arzu etmesine rağmen cesaret edemeyip katılamayan herkese çok teşekkür ediyorum. Bu turun sezon başlangıcında durumumuzu ve eksiklerimizi görme açışından son derece faydalı olduğuna inanıyorum. Sakatlıklar nedeniyle uzun süre bisiklete binemememe ve Ağustos sonundan sonra ilk kez yüklü bisiklet sürmeme rağmen durumum yine de fena değildi. Çok zorlandığım yerler oldu ama bu eksikliğimi bundan sonraki turda yolda gideririm. Kas hafızama güveniyorum. Fotoğraflarından yararlandığım sevgili Sezgin ve Arif'e, ilk gün bizlere kılavuzluk yapıp birlikte pedal çevirdiğimiz Çağlar'a, Mustafakemalpaşalı dostlarımız Ahmet, Murat ve Barış'a, kasasında canlı hayvan taşınır yazan kamyonu ile bizi alabalık tesislerine çıkaran kamyon şoförümüze, burada adını saymayı unuttuğum dostlarımıza çok teşekkür ediyorum.
Şimdi önümde yepyeni coğrafyada yine dağ geçişleri olan güzel bir tur var. Bundan sonraki yayınımda o güzellikleri hep birlikte keşfedeceğiz, daha önce görenleriniz de eski anılarını anımsayacaklar. Hoşçakalın.
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder